..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Hayati Okur ERDEMOĞLU




11 Haziran 2008
Laiklik Korkusu  
Hayati Okur ERDEMOĞLU
Laikliğin doğum yerine baktığımız zaman Avrupa olduğunu görmekteyiz. Sebebi de çok basit; ortaçağda karanlığı yaşayan Avrupa’da, kiliseler ya da kilise temsilcileri eliyle halka zulüm yapılmaktaydı. Zoraki vergiler, toprakların kiliseye ait olması, düklerle papazların siyasi arena da algülüm-vergülüm ile halkın emeğinin sömürülmesi vs. Laiklik Avrupa’da haksızlığa bir isyan olarak doğdu. Buna göre kilise ile halk haklarını bilecek ve birbirlerinin alanına tecavüz etmeyecek.


:BJDA:
Laikliğin doğum yerine baktığımız zaman Avrupa olduğunu görmekteyiz. Sebebi de çok basit; ortaçağda karanlığı yaşayan Avrupa’da, kiliseler ya da kilise temsilcileri eliyle halka zulüm yapılmaktaydı. Zoraki vergiler, toprakların kiliseye ait olması, düklerle papazların siyasi arena da algülüm-vergülüm ile halkın emeğinin sömürülmesi vs.
Laiklik Avrupa’da haksızlığa bir isyan olarak doğdu. Buna göre kilise ile halk haklarını bilecek ve birbirlerinin alanına tecavüz etmeyecek.
Laikliğin batıda bir yaşam biçimi olmasıyla birlikte halk şöyle rahat bir nefes aldı.
Gel gör ki, laiklik Müslüman ülkelere uyarlanma girişiminde asıl amaç ve hüviyetinden arındırılmış olarak lanse edildi ve edilmeye de devam etmektedir.
Çünkü Müslüman ülkelerde ne cami baskısı, ne de din adamı baskısı olmamıştır ve olmayacaktır da. Çünkü din, bir gönül işidir. Gönülde var ise yaşanır. Yok ise her akıllı, hür ve reşit birey kendisinden sorumludur.
Batı, çok zor badireler atlatarak laikliğe kazandığı için kıymetini bilmiştir. Batıda birey dinini yaşamak istiyorsa, laik devlet onun ibadet hürriyetini sağlamak için kendi üzerine düşen görevleri bilahare yerine getirmektedir.
Kilise, laiklik anlayışından sonra, toplumsal siyasete hükmetme anlayışını bırakmak durumunu benimsemiştir. Sadece kendini dindar hissedenlere ya da dinini yaşamak isteyenlere en rahat ve huzurlu ortamı sağlamak için çalışmaktadır.
Ülkemiz topraklarına cumhuriyet sonrası teşrif buyuran laiklik kavramı, ilk anda batıdaki anlayışın bir tezahürü olarak varlığını hissettirmiştir. Yani “Din ile devlet işleri birbirinden ayrıdır. Din devlet yönetimine, devlet yönetimi ise dinin alanına karışarak baskı oluşturamaz.”
Buraya kadar her şey güzel:
İsteyen herkes bu anlayış çerçevesinde dinini yaşar.
Yaşamak istemeyene de ne din, ne de devlet müdahalede bulunmaz.
Ancak Türkiye halkının ekserisinin Müslüman olması hasebiyle devlet, Diyanet teşkilatı aracılığıyla ve okullardaki eğitim müfredatı yoluyla anayasal olarak, batıda kiliselerin doldurduğu dini alandaki boşluğu doldurma görevini üstlenmiştir. Bunun için de laiklik ülkemizde gerçek işlevinde kullanılmamıştır.
Bu da laikliğin ülkemizde en çok tartışılan kavram olmasına neden olmaktadır.
Laikliği, kimisi dini yaşamın güvencesi olarak görüp algılarken, kimisi de dinini yaşamak isteyenlere bir baskı aracı olarak görmektedirler. İşte laikliğin fikri çatışması da buradan çıkmaktadır. Oysa laiklik, inançlara eşit mesafede durmak olarak algılandığında, sorun olmak yerine, çözüm oluşturmaktadır.
Anayasada ya da diğer yasalarımızda tanımlanmamış laiklik kavramı, kimileri tarafından keskin bir kılıç gibi kullanılmak istenmektedir.
Ülkemizde laikliği anlatırken “Laiklik; adam olmaktır.” Diyenler bile çıkmıştır. Bu kadar kavram kargaşasına yol açan ve bir tanımı bulunmayan laikliği, bu kadar sert kullanmak, tabiî ki, kullananı da kavramı da halktan uzaklaştırmaktadır.
Hani ABD, Irak halkına demokrasi getireceğiz deyip masum bir milyon Iraklıyı katlettiğinde, ırak halkı olup biteni yeni anlamıştı ya. Demokrasiyi, haksız yere cezalandırma olarak algılayan gariban ırak halkı, çocukları çok yaramazlık yaptığında “Demokrasiyi çağırırım ha!” diyerek çocuklarını tehdit ediyor ya. İşte bizdeki laiklik anlayışını da bu tarzda hafızalara kazımak isteyen laikçiler var. Laiklik, kimilerince bir terbiye aracı olarak görülmektedir:
“-Seçimi kazanırsan laikliği çağırırım ha!”
“-Bizim fikrimizin dışında icraatlara meyil edersen laikliği çağırırım ha!”
“-Partini kapatırım ha!”
“-Seni işten atarım ha!”
“-İşini başına yıkarım ha!”

Türkiye’de bazıları, laikliği, maalesef korkunun aracı durumuna getirmeye çalışmaktadırlar. Bu konuda da epey mesafe kazanmış durumdalar. Bunun ne laikçilere, ne laiklik ilkesine, ne de halkımıza bir getirisi ve kazanımı söz konusu olamaz. Kardeşçe yaşamak varken, neden korkuların tesiriyle yaşasın bu kadirşinas halk.
Biz asırlarca kardeşliğimizin kuvvetiyle Çin Setti’nden Adriyatik’e, Sibirya’dan Afrika’ya hükmettik. Daha yakın tarihimizde Anadolu’da emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı destanını yazdık.
Yoksa yazmadık mı?!
Şüphe yok ki, yazdık.
Ancak, ülkemizin huzurunu kaçıranlar sahneyi devralınca, kısa süreli de olsa metanetimizi kaybedip “Acaba!” tereddüdünü yaşamaktayız. Şükür ki, kendimizi çabuk toparlıyoruz.
Selâmetle.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Arapları Sevmek
"Öğretmenim Canım Benim"
Leyla Gencer ve Külleri

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fazıl Efendiye Tavsiyeler
"Ortamı Germeyelim"
Ben de Kapatıyorum


Hayati Okur ERDEMOĞLU kimdir?

Sevgi tohumundan nefret fidanı yetişmez.

Etkilendiği Yazarlar:
Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Sezai Karakoç


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Hayati Okur ERDEMOĞLU, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.