Gecenin bir vakti aniden bir ses uyandırıyor. Şaşırıyorum. Çünkü evde yalnızım biliyorum. Ama hiç kuşku duymuyorum sesin gerçekliğinden. Çünkü gerçekten de duydum o sesi. Peki, ama kimdi konuşan? Hiç korkmadan karanlıkta bir süre oturuyorum sesin gelip beni tekrar bulması için. Birkaç saniye yetiyor sesin sahibini bulmama. Ses içimin derinliklerinin sesiymiş. Sen beni bırakıp gittiğinde açılan uçurumlardan gelen, o zamanlardan hatıra kalan bir ses kırıntısı uyandırıyor beni. Amaçsızca uyanmak biraz sinirlerimi bozuyor. Ama sonra anlıyorum her şeyin bir sebebi olduğu gibi bunun da varmış meğer. Uyku sersemi kendimi bilgisayarın başına atıyorum içimdeki ses seni orada bulacağımı söylediği için. Elimde en sevdiğim büyük fincanım bilgisayarın başına geçiyorum. Rastgele bir şarkı açıyorum. O şarkı senin benim için çaldığın şarkıdan başkası olmuyor. İçimdeki sesin marifeti olsa gerek. Ama bu da amaçsız bir tesadüf değil işte. Tam şarkıya yoğunlaşıp onu senin sesinden duymaya başladığım anda olan oluyor. Bir anda dökülmeye başladı kelimelerle gözyaşlarım. Ellerim benden bağımsız aklıma gelen her kelimeyi yakalayıp sayfaların suratına çarpıyor adeta. Gecenin karanlığında aydınlık bilgisayar ekranının karşısında seni bulmayı umut ederken senin anılarınla hayata tutunmaya çalışıyorum. Boğazımda düğümlenen gözyaşlarının acılığını kahvenin acılığıyla unutmaya çalışırken fark ediyorum. Ben de çok farklı değildim aslında sıcak suyun içindeki sade kahvenin yalnızlığını kendiminkine katık yapmaya çalışırken. Kimsenin duymayacağı gecenin bir vaktinde hala gözlerim senin bir işaretini bekler. Tek bir söz tüm dünyamı mutluluklarla süsleyecekken sen beni acılar içinde bırakmaya karar verdin. Bunun için seni suçlamıyorum. Sana dön de demiyorum. Çünkü biliyorum ki gidene dön denmez. Ama sorun neydi diyorum hala. Aslında bu sorunun cevabını bu kadar iyi bilirken sormam biraz gereksizken yine de kendi acımı biraz olsun dindirmek için soruyorum. Biliyorum elbet aşkın gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözünü. Ama bizimkinin diğer sevgiler gibi olmadığını düşünmek istiyorum. Ne sen ne de ben sıradan bir insandık. Sevginin değerini bilen biriydin bence sen. Hem insanlar tanrıya inanıyorlar değil mi? Onu seviyorlar değil mi? Peki niye birine görmeden inanamıyorlar? Niye kalbine birini yerleştirirken kalbini gözlerinin tutsaklığına veriyor? İnsan görmeden de sevemez mi? Seni de anlıyorum. Kim istemez ki sevdiği insanı her an görmek. Ama sevgi gözlerin esaretliğine teslim edilecek kadar küçük ve değersiz mi?