Hayat her zaman tadını tatlı zannettiğimiz bir zehir olduğunu göstermek ister. Nasıl yapsam da şuna kendimi göstersem der. Önce mutlu edip sonra acı uçurumlarının en dibine yuvarlar. Tıpkı intikam almak için yanıp tutuşan biri gibi sabırla bekler öldürücü darbeyi vurmak için. Zamanla, yavaş yavaş kanına geçer zehir. Beynini uyuşturur. Kalbini sıkıştırır. Acı acı inletir seni. Bileklerini kanatırsın. Zehirden kurtulmak için akıtırsın kanlarını. Ama nafile bir kere girmiştir bedenine. Sayısız acının arasında küçük mutluluklar verir ki daha çok acı çekesin diye. Öldürmeyi hiç ama hiç düşünmez. Sadece sonsuz acı çekmendir istediği. Yerlerde sürünürsün. Hiçbir fiziksel acı dindirmez acını. Artık senin için çivili yataklar bile can acıtıcı değildir. İnim inim inleten başka bir acındır. Dayanamazsın. Ondan kurtulmak için eline geçirdiğin her bir bıçağı olup olmadık yerlerine saplarsın. Acıdan delirmiş ne yaptığını bilemez haldesindir. Ama hala ölmemişsindir. Çünkü senin ölmene izin vermemektedir. Her şeyin onun elinde olması bir kat daha acıtır canını, bir kat daha delirtir bu acı seni. Ama elinden hiçbir şey gelmemektedir. Her gün aynı güne uyanan bir insanın monotonluğunu yaşarsın acılar içinde. En sonunda ölmeyi istersin. Ama hayır ölemiyorsun da. Günler hep aynı acı içinde geçen çemberler… Çemberler her ana daha çok dikenli… Çemberler her an daha çok daralan bir kuşak olur etrafında. Sen ise acı içinde kıvranmaktan öteye gidemezsin.