Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Dört rıhtlı, beyaz mermerden yapılmış sahanlığı ile işte bizim merdivenler... Kimi zaman kahverengi nugan, kimi zaman da siyah kundura ayakkabılarımla üzerine basıyorum. Ayakkabıların mermere değişi esnasında, gün içinde hiç duymadığım, toz tanelerinin ‘kulak gıcırdatan sesleri’ geliyor. Hayır, bundan rahatsız değilim. Aksine bu sesler senfoni dinginliğinde uçan kelebeklerin ya da düz otlaklar arasında gözümü dolduran yeşilliklerin büyüsüymüş gibi… Birinci basamaktayım. Adımımla cebimdeki anahtara elimi atmam bir oluyor. Hava güneşli. Mahalledeki ‘tombiş’ kız, ‘esmer çocuk’ plastik toplarıyla oynuyorlar. Aslında aynı çocukları her gün görüyorum. Kimi zaman yanlarına birkaç çocuk daha gelir kimi zaman da yalnız oyun oynarlar. Ancak bu çocuklar hep buradadırlar, bizim merdivenlerin önündeki asfalt yolda… ‘Sen öğretmen misin’ diyor tombul olan… Oynadığı topu koltuğunun altına kıstırıp, yanıma yaklaşıyor. Pembe giysisi ile hemen seçilebilen çocuğa sesleniyorum, ‘Bu da nereden çıktı?’ Çocuk, koltuğunun altındaki topu eline alıp asfalt yola vurarak zıplatıyor. Dudaklarını büzüp bilmiş bir edayla, ‘Takım elbise giyiyorsun da ondan.’ Tebessüm ediyorum. Bu çocuklar hep böyledir ya… Hani ‘gerçek’ anlamlar üzerine kurulmuş bir dünyada ‘mecaz’ bir hayatı oyuncak yapıp ellerinde oynayabilmeleri… Savaşlara, ölümlere, yangınlara kendi bakış açılarıyla kattıkları anlamlar… ‘Hayır, ben gazeteciyim’ diyorum. Çocuk, topu zıplatırken, ‘hımmmm’ demekle yetiniyor. Beklentisini karşılayan bir cevap değilmiş gibi… Her takım elbise giyenin öğretmen olduğunu düşünüyor olmalı. Durdum. Çocuğa döndüm, ‘Senin için öğretmen olmamı ister misin?’ dedim. Yüzüme bakma gereği bile duymadan, topuyla oynamaya devam ederek, ‘Amca sen salak mısın’ dedi. Şimdi iki defa şok olmuştum. Şaşkınlığımın ilki ‘beni nasıl görmek istiyorsa öyle görünmeyi sağlamak’ olmasına rağmen aldığım ‘mantık tepkisiydi.’ Bu cevap çocukların dünyası ile ilgili az önce söylediklerimin bir safsata olduğunu gösteriyordu. Her şeyin farkındalar işte… İkinci acı durum ise ‘amca’ cümlesi içerisindeki suretin seslendirilmiş olmasıydı. 29 yaşındaki biri için ‘amca’ seslenişi yenilgimin ikinci raundu oldu. Tamam kabul! Kaybettim işte… DEVAMI VAR...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |