"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Hiç güzel resim çizemedim. Dahası hiç resim çizemedim. İlkokuldaki resim öğretmenimin ,kulakları kilise çanı misali çınlasın, verdiği bütün resim ödevlerini hazırlık kitaplarındaki İngilizce metinleri Türkçe’ye çevirmek karşılığında kuzenime yaptırdım. Pişman değilim. Gene olsa gene yaparım, zira başka seçeneğim yoktu. Yeteneksizdim ve o dersi almak zorundaydım- el mahkum. Daha önceki yazılarımdan birinde yetenek mevzu hakkındaki düşüncelerimi uzun uzun anlatmıştım. Belki hatırlayanınız vardır. Aynı mantıkla benden kırpılan resim yeteneğimin kelimelere dönüştüğünü düşünüyorum. Sonuçta tasvir bir ihtiyaç… Önce kendini, sonra düşüncelerini, daha sonra duygularını, çevreni, annen, babanı hatta bakkal İbrahim Amca’yı birilerine tasvir etmek zorunda kalıyorsun gün içerisinde. Miles Davis Efendi hislerini nota yapıyor, saksafon deliğinden çıkarıyor. Picasso Hazretleri iki küp çiziyor, kendini ifade etmekle kalmıyor bir de beraberinde bir akım getiriyor. Elin oğlu derdini anlatacak aracı bir şekilde buluyor yani. Sanıyorum ben de bunu en direk şekilde yapıyorum. Anlatımda harfleri kullanarak… Şöyle bir durum var ki, ifade dili müzik , resim, heykel, sinema olmasa da oluyor ama kelimesiz olmuyor. Ağzımızdan çıkan her ses kümesinin hayatımızı şekillendirdiğini fark etmediniz mi hiç? Aynı olayı sayısız farklı şekilde anlatabilseniz bile o anlatım yollarından bir tanesi aslında gerçek sizi taşıyor, gerçek düşüncenizi birebir anlatıyor. Ve sınırlı miktarda anlatım şekli yılanı deliğinden çıkarabiliyor maalesef . Sözcüklerimiz parmak izlerimiz gibi, bir şekilde bizi ele veriyor. Gitar çalmayı bilmesen de oluyor, fırçayı kullanamamak (bakınız bende) hiçbir eksiklik yaratmıyor ama kelimeler olmadı mı olmuyor. Bir arkadaşım geçen gün hayatını elli kelimeyle döndüren insanlara kızıyordu. Sonuna kadar hak verdim. Kullanılan sözcüklerin hepsi canlı, her bir kelimenin ruhu var aslında. Eşanlamlı sözcükler bile eş anlamlı değil ki… Aynı kavramı anlatmaya bir sözcük yetseydi bir diğerine ne gerek olacaktı? Yetmemiş demek ki, kavramın nüans yemişi için bir başka sözcük türetilmiş. Tıpkı aynı genetik bilgiyi taşıdığı halde farklı bireyler olan tek yumurta ikizleri ve onlara verilen isimler gibi… Birazcık aklı çalışan bir insan rakamlarla oynamaktan önce sözcüklerle oynayabilmeyi kapar. Böylece hayattaki bütün kapıları kendisine açar. Ağzına taktığı sözcüklerle kendini sevdirir, aynı sözcüklerle yükselir. Yerine göre konuşmayı bilir. Bütün işlerini yaptırabilir. İnsanlar üzerinde istediği etkiyi yaratabilir. Kelimelerle oynama konusunda en başarılı örneklerden biri medyadır aslında. Çok da önemli olmayan bir konuyu öyle bir anlatırlar ki bazen haber kanallarında, oturup ağlamak, dünyaya kahretmek istersiniz. Çok küçük bir olayın büyütülebildiği gibi çok önemli olaylar da değersizmiş gibi gösterilebilir. Görmezden gelirsiniz. Diğer yanda birçok insan acı çekmektedir. Medya araçlarının ikizi sayabileceğimiz reklâmlar asıl bu konunun erbabıdır. Birlikte televizyon izlediğim bir arkadaşım ekranda görünen boru reklâmından sonra “Çok güzel yapmışlar Duygu. Canım kalkıp boru almak istedi” demişti. Yanlış anlaşılmasın arkadaşım inşaat mühendisliğinde falan değildi, o bir tarih öğrencisiydi. Kendi okulumuzun psikoloji bölümünde geçen sene bir çalışma yapılmıştı. Projede görevli öğrenciler bir hikaye yazmış, hikayedeki sıfatları değiştirerek yerine tam tersini koymuşlardı. Böylece iki hikayede anlatılmak istenen düşünceler birbirlerinin tam tersi oluyordu. Mesela: “O gün hava çok güzeldi. X en sevdiği arkadaşını görmek istiyordu. Onun yanına neşe içerisinde gitti.” “O gün hava çok kötüydü. X aslında pek de hoşlanmadığı arkadaşı Y’yi görmek zorundaydı. İstemeye istemeye gitti.” Böylece okuyucuyu olumlu ya da olumsuz bir moda sokuyor ve gözlemlerini yapıyorlardı. Ve insanlarının ruh hallerini değiştirebilmek için başka bir insanın yazdığı bir sayfalık hikaye yeterli olabiliyordu. Kelimelerle oynayabilmek özünde pratik gerektiren bir durumdur. Orta kapasitede bir insanın kısa bir eğitimle her türlü söz oyunu yapabileceğine inanıyorum. Tıpkı bir başka dil öğrenir gibi, kendi anadilini de çalışman gerekir. Aynı ifadeyi farklı şekillerde sözlü ve yazılı birkaç farklı tonda karşısındaki kişiye aktarabilen insanların ellerinde atom bombasından hallice bir silah var bence. Yerine göre çok tehlikeli olabilir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Duygu Biricik, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |