"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Ben ortaokuldayken şaka dükkanları pek bir revaçtaydı. Günlük şakaların dışında 1 Nisanlar için özel olarak üretilen cadı maskeleri, öğretmen sandalyelerine layık plastik kertenkeleler, sınıf defterleri içine yerleşmeyi bekleyen fareler… Bunların dışında bir de patlayan sigaralar, ağız boyayan sakızlar ve kaşıntı tozları vardı. Bir keresinde bir arkadaşım sağolsun okul olarak kaşınmıştık uyuz gibi. Hepsini anlardım da gülme tozlarının nasıl işe yaradığını hep merak ederdim kimyayla iç içe olana kadar. Sonradan öğrendim ki halusinasyonlara dahi sebebiyet verebilecek N2O gazı vardı bunların içinde. “Böyle gülücüğü istemem. Tozunuz da sizin olsun şakacı amcalar.” dedim içimden o tozu yapan kimyacılara. Fakat o günden sonra da kendi kendime zararsız gülücüğün formülünü aradım durdum. Belki de yeni gülme tozunun formülünü ben bulurdum. Şeker hastalarının şekerini düşüren, koroner damarları açıp kalp krizlerini engelleyen, doktor doktor gezen depresyon hastalarına ben çözüm olurdum. İyi, güzel ama her şey kimyayla da bitmiyordu ki hayatta. Bunun için gülmenin biyolojisini, psikolojisini bilmeliydim önce. Öğrenebildiğim kadarını sizinle de paylaşmak isterim. Gelotoloji diye bir bilimin varlığından haberiniz var mıydı? Gelotoloji gülmeyi ve gülücüğün insan bedeni üzerindeki etkinsi inceleyen , psikoloji ve fizyoloji tabanlı bir bilim dalıdır. Buna göre gülme merkezimiz ventromedial prefrontal kortekstir. Buradan doğal ağrı kesici olarak bildiğimiz kanımızdaki çeşit çeşit mutluluk hormonlarının babası endorfin salgılanır. Endorfin gevşememize sebep olur. Bu rahatlık kahkahayı doğurur. Tabii ki gülme gibi karışık bir fenomen bu kadarla sınırlı değildir. Başta hippokampus ve amigladanın desteği olmak üzere bir çok organın ve organ kısımlarının işbirliğiyle güleriz. Kahkahalarınız için uğraşan bir organizasyon var yani değerini biliniz. Neden güldüğümüz sorusu hakkında çok eski zamanlardan bu yana çeşitli teoriler var. Aristotle basit ve çirkin insanlara güldüğümüzü iddia eder mesela. Çünkü kendimizden daha aşağıda gördüğümüz insanlar bizde mutluluğa neden olur ünlü filozofa göre. Sokrates ve Plato ise kişisel engellerimizin garip bir şekilde görüntülenmesi ve karakterize edilmesi olarak açıklar kahkahalarımızı. Daha modern zamanlardan Francis Hutcherson komedi teorisini ortaya atar ve der ki “Gülmek kendimizden farklı olanları ayırt ettiğimizin göstergesidir.” Yani bu mantıkla gülmenin temelinde bir yere ya da gruba ait olma hissinin yattığı çıkarımını yapabiliriz. Belki de bu yüzden bir grup arkadaşın dalga geçtiği yabancıya grup içindekiler güler, dışındakiler kızar. Bütün bu gülücük teorileri arasında benim kabul ettiğim açıklama ise modern psikolojinin atası Alman Psikolog Sigmund Freud’un startını verdiği kognitif modeldir. Freud’a göre gülmek dediğimiz olay içimizdeki psişik enerjinin vücuttan atılması için uygulanan tutumlu bir olgudur. Ve gülmenin temelinde ait olma hissinden çok yanlış beklentiler yatar. Freud’dan sonra takipçisi Jung, Adler ve Eriksonn’un da katkılarıyla oluşan bilişsel model ise içimizden gelen ve bastırılması çok zor olan gülme güdüsünü fizyoloji tabanlı özetler. Kognitif teoriye göre Freud haklıdır. Karşımızdaki kişi konuşurken bir sonraki kelimesini, cümlesini tahmin etmeye çalışmadığımızı söyleyebilecek bir kişi var mı aranızda? İşte bu tahmini kelime bizim beklentilerimizin çok dışında olursa beyin aynı anda iki işi birden yapar. Bir yandan bize söylenen sözle ne denmek istediği ve ne amaçlandığı düşünülürken bir yandan da refleksif olarak söylenen sözün saldırgan olma ihtimaline karşı savunmaya geçer birey. Bu süre farkına varılamayacak kadar kısadır. O kısacık anda kaslar kasılır ve savunma konumunda durulur. Ne zaman ki kişi söylenen sözün anlamını çözer, beklenmedik süprizin zarar vermeyeceğini anlar ve rahatlar işe o zaman ağız dolusu kocaman bir kahkaha patlatır. Endorfin çoktan salınmış, kana karışmıştır. Bu duruma alternatif açıklama da şudur ki eğer bir insan espriyi kavrama ve çözme işlemini başarıyla gerçekleştiremezse gevşeyemez, gülemediği gibi savunmayı abartıp saldırmaya geçerek espri yapanı aşağılama olasılığı bile vardır. Aynı mantığa göre biz bizden farklı düşünen insanlara güleriz ya da diğer bir deyişle komik olan insanların beyinlerin bizimkisinden çok daha farklı bir yol izliyordur düşünürken. Aklımıza bile gelmeyecek bir anda olmadık bir olayla o dakikanın ilgisini kurabilen insanlar komiktir işte. Ve hatta kendinizi Cem Yılmaz’a gülmeye şartlandırarak giderseniz gösterisine “Bu adama insanlar neden bu kadar para verip abartıyor?” der dönersiniz evinize. Toparlamak gerekirse ne kadar düşünce renklisi bir çevreniz varsa o kadar çok güler, o kadar sağlıklı yaşabilirsiniz. Benden söylemesi…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Duygu Biricik, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |