Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
Doğrularım, birilerinin yanlışları olmuşken şimdi daha huzursuz hissediyorum kendimi; zira o yanlışlar benim yanlışlarım da olabilir. Yanlışların farkına varmak kötü değildir elbette; ama kendi doğrularını sorguya çekmek acı verir kimi zaman. Huzursuzluk yaratır; kalben ve ruhen huzurumun devamını hep istememe rağmen, zihnen huzursuz olmanın getirisi sınırları zorlayan bir düşünce sistemidir. Hayatı sıfırlamaya kadar gidebilir sonu; ancak ben o kadar kolay vazgeçen biri değilim. Hatta o kadar sıkı bağlıyım ki gerçeklerime ve doğrularıma; işte o “bağ” da benim en büyük gerçeğim. Sorgulamaktan öteye gitmez benim onlarla bu anlamdaki ilişkim. İşte tam bu esnada, başka bir düşünceler silsilesi gelip çörekleniveriyor zihnime. Nefret ettiğim sistemin bir parçası olabilir mi bu gördüklerim? O sistem ki en manevi, en kişisel hem de en toplumsal, en irdelenesi aynı zamanda en kendi haline bırakılası şeyleri birbirine düşürmüş, rahatsız etmiş, sevenlerinden soğutmuş. Evet, sistem çok rahatsız edici, huzursuzluk verici… Sevdiğim şeyler birilerinin tekelinde olduğu zaman ve o birileri de bir ideolojiye hizmet etmeyi amaç haline getirdiklerinde; işte o sevdiğim şeyleri yavaş yavaş sevmemeye başlıyorum. Sadece o kadar ama; geçici bir süreç; ancak sevgilerimin perçinlenmesini geciktiren, zaman kaybı olan bir süreç. Dedim ya ben kolay vazgeçen biri değilim.” Bir de göremediklerini düşündü. Onları da yazmak istedi, üstü kapalı da olsa onlara da gönderme yapmak istedi, hiç değilse az buçuk ferahlamak adına. Olmadı. Görünmeyenleri, görmek istediklerini, görebilmek başarısına erişemediklerini, bir de görüp görmezlikten geldiklerini… Onlar da hak ediyorlardı birkaç cümleyi; ancak tehlikelilerdi. İnsanın görmediklerini yazmak istemesi onu kurgulamaya iter, istemeden de olsa kendi kurduklarının bir parçası olur sonunda insan. Ve inanabilir kurgularına, kurgulamak kadar kolaydır bu. İhtimaller üzerine kurulu her şey kadar havadayken bu kurmacalar, havadaki şeylere inanmak da tehlikelidir bir o kadar. Görmediklerini yazmamak için birçok geçerli sebep bulmuşken kendisine, şimdi gönül rahatlığıyla başka şeyleri düşünebilirdi. Şu sıralar istemeden düşündükleri çıkmıyordu aklından, ufak saplantılar… Büyümesinden korktuğu saplantıları vardı, “belki de saplantı değillerdir” diye düşünmeden edemedi. “Bu anı daha önce yaşamıştım”ın sıradanlığını duyumsadı küfrederken iyimserliğine. Sustu sonra… Şu hissettiklerinin, düşündüklerinin sonunun suskunluk olduğunu biliyordu. Sorumlulukları olduğunu da biliyordu ve bu içsel tartışmalarına en kısa zamanda son verip sorumluluklarıyla ilgilenmesi gerektiğini de. Sorumlulukları söz konusu olunca bile içinden geldiği gibi davranmasına rağmen sorumsuz biri sayılmazdı, şu an çalışmak istemiyordu o kadar… Bir kahve yapsa kendine, araladığı penceresinin bir kenarına kurulup, sevdiği müzikleri eşliğinde birkaç saatlik bir keyif yapsa… Mutfağa gittiğinde göz göze geldiği kahve kutusu yine heyecanlandırdı onu; başka şeyler de vardı göz göze gelince heyecanlandığı. Dile getirmeye dilinin bir türlü varmadığı, yazmaya çekindiği… Öyle ya, “söz uçar, yazı kalır”dı. Bazen hissettiklerine dair hiçbir iz bırakmamalıydı insan. “Her konuda laf ebeliği yapmanın anlamı yok” diye düşünürdü, ama doğruluğundan pek de emin olamazdı bu düşüncesinin. Sayfalar dolusu yazan kadınlar, adamlar bir kurmacanın peşinden koşmuyorlar mıydı sanki? Ufak bir esin kaynağı dolu sayfalara dönüşmüyor muydu? Çekiniyordu biraz da kendi yazdıklarının o “dolu” sayfalara benzemesinden. Çağdaşlarının her üç yazısından ikisinde adi ve basit bir ilişkiyi anlatıp, dişe konusun diye araya bir iki toplumsal(!) mesaj serpmesi, bunu da karmaşık bir kurguda eritmek suretiyle zekâ gösterisi yapması hiç de samimi gelmiyordu ona. Buna rağmen onların dolu dolu sayfalarına imrenmeden de edemiyordu. “Belki sonra…” dedi. Acelesi yoktu. Belki demlenmek lazımdı biraz, düşüncelerle beslenmek, hayatı hazmetmek ağır ağır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hatice Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |