Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
göründü bize görünür elbet göç yolları bir gün gelir döner tersine dönülür elbet.." (M. Mungan "göç yolları") Dönüleceğini umuyorlardı elbet gelirken…Sonundaki tebessümün ardında derin acılar bırakan Kurtuluş Savaşı bittiğinde 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’ndaki ek madde gereğince Türkiye’deki bir buçuk- iki milyon Rum ile Yunanistan’daki üç yüz elli -beş yüz bin Türk yer değişimine tabi tutuldu.İnsana bugün bile dokunan bu kitlesel acı, tarihin ilk zorunlu göç olayıyla yaşandı.Bu göçe İstanbul’daki Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler tabi tutulmadı.Devletin milliyetçilik ideolojisini oturtması açısından önemli bir yapı taşı olan bu zorunlu göç 1924-1927 yılları arasında gerçekleşti.Yaklaşık iki milyon insan kök saldıkları ve “memleket” bildikleri yerlerden koparıldı.Zeytincilikle, tütün ve buğday ekimiyle uğraşırken zaten çok da parlak olmayan maddi koşullar, Balkan savaşları, Osmanlı-Rus Savaşı yüzünden yıpranmış olan Türk nüfus bir de bunun üzerine mübadele olayıyla karşılaştı.Rum nüfus açısından da durum pek iç açıcı değildi.Çünkü onlar da çok kalabalık olmaları nedeniyle yerleşirken zorluklar yaşadılar. Ancak ticareti çok iyi bilmeleri ve Avrupa ile olan ilişkileri sayesinde durumu bir parça kurtarsalar da Yunanistan hükümeti, gelenleri istihdam edebilmek için dışardan kredi almak zorunda kaldı. Her iki tarafın insanı da yıprandı… Kendi yaşam deneyimleriyle başka mekanlara gönderilen bu insanlar sosyo-psikolojik, ekonomik ve kültürel açıdan dar boğaza maruz kaldılar, uyum sürecinde zorlandılar. Oradan getirebildikleri hiçbir şeyleriyle ve burada kendilerine verilen bir miktar mal ile başladılar hayata. Rumeli’den gelen Türkler uyum sağladıkça mutlu oldular burada olmaktan. Türk kimliklerini bu topraklarda rahatça sürdürmekten gurur duydular. Acıları yanlarına kar kaldı sadece. Gözyaşıyla yoğruldular. Eldeki arşivlerin azlığı neler yaşadıklarına ışık tutacak kadar derin değil ancak birinci kuşak mübadillerin anlattıkları canlı bir tarih dersi gibi. Drama’dan, Yanya’dan, Karaferya’dan, Kavala’dan, Serez’den ve daha birçok yerden bu göçü yaşayan Türkler ne oraların havasını ne de yaşadıkları güzel günleri unutabildiler. Ayça Abakan’ın belgeseline verdiği güzel isim gibi “iki kere yabancı” ydılar onlar. Bulundukları yerlerde Rumlarla komşuluk ilişkileri kurmuşlardı. Eleni, Astera, Sülüman, Zülüş, Kalyopi... Dil, din gibi etnik farkları bir yana yemekleri, bazı adetleri, yani folklorik anlamda birbirlerine uygun olan değerleriyle bir kültür yumağıydılar. Kendileri seçmemişlerdi göç etmeyi. Fakat kaderlerinin cilveli bir şavkıydı belki bu yolculuk. İki milyon insan iki milyon öykü demekti. Biz bu öykülerin gizlerini çözemeden öldü belki birçoğu. İşte Edirne’de yaşamış bir Rumeli göçmeninin anlattıkları şöyle : “Asıl vatanımız Türkiye idi bilirdik. Ama oralarda doğduk. Ben Vardar Nehri kıyısında bulunan Işıklar Köyündenim.(Kılkış yakınlarında bir köy) Çok yeşildi köyümüz. Anamın yaptığı mercimekli börekleri yer, oyunlar oynardık. Anam duldu. Çağlayı andırır gözleri vardı. (Ölene kadar bana her haliyle Selanik’i hatırlattı bana. Bu yüzden “yeşil gözlü Selanik” derdim ona.) Çok güzel ve çok çalışkandı. Fakirdik. Zeytinliğimiz, üzümlüğümüz yoktu. Bulgur, bulamaç yedirerek büyüttü anam bizi. Yabancı askerler kendisinin güzelliğini fark etmesin diye kömür isi sürerdi yüzüne. Hep soğan yerdi anam. Bir yabancı erkek yanına gelince ağzı koksun, kendinden tiksinsin diye. Öyle korkardı. Bu yüzden en çok o sevindi Türkiye’ye gelecek olmamıza. Kendini güvende hissedecekti çünkü. ”Direği sağlam bir gök kubbe o topraklar” derdi hep. Ben sekiz yaşındaydım oradan ayrılırken. Yanımıza eşya almadan at arabasıyla yola çıktık. Önce Selanik’e geldik. Selanik’e vardığımızda ilk defa gördüğümüz Beyaz Kule çok etkiledi hepimizi. Burada diğer kasaba ve köylerden Mayadağ’dan, Gümence’den gelip aylardır bizi götürecek olan vapuru bekleyen başkaları da vardı. Bekledikten sekiz gün sonra Gülcemal Vapuru göründü uzaktan.”Gülcemal”. inşallah cemalimiz güle döner dedi anam. Çok kalabalıktı. Vapurda hastalananlar ve ölenler oldu. Ölenler hastalık yaratır endişesiyle denize atıldı. Önce Tekirdağ’a geldik. Sonra İstanbul’a. Köyden başka ailelerle beraber bize gösterilen yerlere baktık. Anam Boğazı görünce “ben buralarda duramam” dedi. “Buranın deresi çok büyük kızanlarım suya düşer” Bugün hala hatırıma geldikçe gülerim rahmetlinin bu sözüne. Sonrasında Edirne’ye yerleştik işte. Bir Rum ailenin viranesiydi ilk oturduğumuz ev. Sonra değiştirdik. Yerliler “yarı gavur” dediler önce. Sonra iyi komşu olduk tabi. Derken evlendik, çocuklarımız, torunlarımız oldu. Buralara kök saldık bu sefer. Atatürk’ten Allah razı olsun. Bizi o kurtardı. Yeni bir hayat sağladı…” diyordu. Ayrılırken karanlığa teslim ettikleri güzelim evleri, kamıştan yapılmış bir kulübe gibi göründü gözlerine avuçlarına alsalar ceplerine sığacaktı sanki bütün anıları. Orada enfiye kutusu, krem rengi bir peştamalın ucundaki bir parça dantel ya da begonyaların sandukası olmak istediler ayrılmamak için. Cansız bir nesneye dönüşüp “kalmak” düşüncesiyle tutuştu ciğerleri belki… Yarımdılar. Hayatları boyunca yarım kaldılar. Oralardan ayrılırken belki sordular kendilerine “Şimdi biz gurbetten mi çıkıyoruz? Yoksa gurbete mi gidiyoruz diye?” Belki hayat boyu bu zor sorunun cilt cilt cevapları vardı akıllarında. ”Bize burası sahip. Ama biz oraya aidiz” …
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serap TAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |