"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Çocukken hayal kurardım her insan yavrusu gibi. Büyüyünce kuş olabilir miyim diye düşünürdüm. Zaman zaman uçmuşluğum varsa da pek beceremedim galiba bunu. Ha bir de en büyük düşüm mutlu olmaktı. En büyük düşüm, en büyük düşmanım mıydı bilemiyorum? Zamanı işkenceye çeviren eziyetin adı oldu beklemek... Sabırdan süzme kaplardan kana kana kan içtim sanki. Mutluluğun arabesk hayali yanı başımda… Rezaletin büyüğü bu kadar bekledikten sonra mutluluk ummakmış meğer… Şöyle bir bakıyorum da seni tanıdım tanıyalı bir gülüp bir ağladım. Mimik aptalına döndü yüzüm. Kötü bir taklidi gibisin mutluluğun. Tam oldu derken, hah şimdi derken bir göründün bir kayboldun sen. Ardına düştüm. Hangi şehrin mübarek kapısından girsem içeri, sen başka bir yolculuğa çıkıp çıkıp gittin. Adına şarkılar yazıp, şiirler kusarken ben, bavulunla koyun koyunaydı uykuların. Hayatımdaki bir çok bir şey gibi sen de dura dura beklemekten bozulmuş bir şişe öykü oldun… Çok bekledim. Sana ve müfredata uymayan kaderime dil döktüm ve arşı alaya değmedi başım mutluluktan… Çok beklemek, çok şey beklemekmiş meğer. Anladım. Usandım ve aslında uslandım. "Sen bi baksana kızım otur oturduğun yerde! Normal insanlar gibi yaşasana hayatını. Git kitap oku. Haddini bil! Ense kökünü gördüğün gün göreceksin mutluluğu da! " dedim kendime. Gerilimli yağmurlar altında parçaladım bedenimi. Parçaladım ve yolculadım sonra. İçimdeki büyümeyen insan yavrusu, dışımdaki orta yetişkin ve daha neyim varsa işte… Köye gitti onlar… Küfür ede ede, arkalarına bakmadan ve bir veda etmeden meraklı bakışlara gittiler… yüklükten indirilmiş hiçbir eşyayı almadan yanlarına. Arkalarından döktüğüm suyla sudan sebepleriyle su gibi aktılar. Dönersen boşuna basma zile gitti onlar. Kimse yok evde… köye gittiler… Bir balkon kenarında, bir sandalye üstünde, bilinci kapalı leblebi yiyen bir beden kaldı geride sadece. Siyah balkon terliklerinin ucunda, böceklerin oynaştığı bir beden… Ve karınca düğünlerine davetli bir çift göz, kısa kısa cümlelere terfi etmiş bilinç… Yazık! Çok bekleyip, çok umut ettiler seni, mutluluğu... İçimdeki büyümeyen ucube yavrusu, dışımdaki güzel kadın… Köye gitti onlar. Uzaktan görünmeyen, adı bile bilinmeyen bir köye… doğal domates tutkusu sanırsın şimdi sen! Gitti onlar… Heba edilmemiş bir zaman dilimini doya doya yaşamaya gittiler. Beklemeden yaşamaya. Dönmezler. Irzına geçilmiş zaman dilimlerini yara yara koyuldular yola… Çıplak ayakla yere bastıkları gün tarih olacak her şey… Her şey “avuçlarımda hala” diye başlayacak… Anılarla yaşamayı öğrenecekler. Tıpkı benim şu balkonun denizliğine dayadığım avuçlarımda, avucuma sıkıştırdığın çilekli dondurmayı hatırladığım gibi yaşamayı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serap Tan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |