Bir yaş daha büyümüş olmanın özgürlük aşkıyla soluğu İzmit'te aldım.Hilal, Zeynep, Zehra, Kevser ve minik ayıcığım Sinem yani bizim takım.Biletleri aldığımız gibi Sakarya'nın dışına attık kendimizi.İzmit'e indiğimizde açlıktan birbirimizi bile göremiyorduk yani..Hemen bir yer bulduk.Çok süper tam öğrencilik bir yerdi.Kumpir yedik.Tabi biz küçükler bir kumpiri tek başımıza bitirecek kapasitede olmadığımızdan bir kumpiri iki kişi olaraktan yedik.Doyduktan sonra da camiye attık kendimizi...Akşamı atlattıktan sonra gönül rahatlığıyla gezebilirdik artık.Şimdi sıra doğum günlerinin kadrolu elemanı pastaya gelmişti sıra.Ara ara pastane zor bulduk.Tabii bu arama sırasında Derince Sahili'ne inmeyeceğimizi öğrenen ben bir karış suratla dolandım durdum.Zaten Yuvacık'ta gidip bu soğukta donup, vahşiliklerle karşılaşamamanın acısını taşıyan ben, Derince'ye de gidemeyeceğimiz öğrendiğimde alt üst oldum...Tabii bu olay üzerine pastaneye girdik ve kızlar pastayı bana seçtirdiler.(üzüldüm ya gönül alcaklar heralde)Gayet nazlı tavırlarla pastayı seçen bende, Hilal'in vakkumlu bir şekilde yanağıma yapışıp öpmesiyle üzüntüden eser kalmadı.Pastayı aldık almasına ama içecek lazımdı.Bakkaldan alcaz ama Allah'ın İzmiti'nde çulsuz kaldık.Bakkalcı abla bunu fark etmiş olacak ki halimize acıyıp bardakları beleşten attı cebimize.Biz pür neşe sahile şimdi.İndik geçtik bir masyaa oturduk...Güvenlikler de ortada geziniyor ya tırsmadım değil yani...Neyse pasta kutusunu açtık ve elimizi kolumuzu ne varsa soktuk içine...Midemizin bulanmasına aldırmadan yedik hepsini.Sonunda kalan pastayı da trip yapmamın intikamı olsa gerek Hilal suratıma yapıştırdı.Zeynep de bana epey kızmış olmalı ki Hilal yapıştırırken, o da kaçmayım diye kafamı tutuyordu...Yanımızda peçete vs. temizleyici aletlerin yokluğunu da hesaba katarsanız bütün sahil boyunca o suratla ve ellerle dolaştık...Denize daha da yaklaşıp suyun güzelliğine kaptırdığımızda kendimizi;elimizi, yüzümüzü unutmuştuk.Kimi "Severek ayrılanlar" takıldı kimi "kız kıza gezelim bu gece"...Herkesin ağzında bir mırıltı vardı yani...Gözlerse ufukta..Tam kaptırmıştık ki kendimizi Zeynep'in annesinin aramasıyla dağıldık.Kimimiz denizin yanında taşlara dizildik omuz omuza, kimimiz parka gidip eğlenmeyi seçtik.Zeynep'ten sorun çıkmasıyla 9:30'da dönecek olan biz 7:30 treniyle dönmek zorundaydık.Tabii bu duruma en çok üzülen şüphesiz bendim...Kızlar şikayetçiydi hiçbir şeyden memnun olmadığımı söylüyorlardı.Ama napayım üzüldüm yani.İstasyona gidip biletleri aldık ve İzmit'e el salladık.Kalplerde buruntu...Yaşanmışlıkları geride bırakmanın hüznüydü belki bu...Ama şu bir gerçek ki 16 yılda gerçirdiğim en güzel doğum günümdü.Arifiye'ye indiğimizde Eda'lara gittik.Orada da kızlarla eğlendik.Sonra yine bizim takım Arifiye sokaklarında fink attık.Zeynep iyilik ölçütü koydu yani bu da ne...Onun poşetlerini taşımam ve aldıkları cipsten yememem.:P Onları mutlu etmek hoşuma gitti.Sonra parka gittik.Sallandık falan...Saat epey geç olmuştu.Çevremizdeki olağanüstü olaylardan tırsarak kendimizi eve attık.Uyuyan Zeynep, Kevser ve Zehra'ya inat biz diğerleri tabu oynadık.Saat artık 3 olduğunda uyumaya karar verdik.Hilal ve Sinem beni yanlarına istemeyip tekmelemeleri sonucu salonun ortasına kıvrılıp ölümün kucağına attım kendimi...Ama şu var ki hepsi o gece benim için seferber olmuştu.Bu yüzden tüm kemiklerimin tutulmasını göze alarak yerde yatmaya razı olabilirdim.