Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bedbahtım; zamanın köhnesinde yaşamaya mecbur olduğum için Bedbahtım; senin saadet asrından ve nur ikliminden uzak kaldığım için Bedbahtım; hakikat güneşinin altında nefsimin buzlarını eritemediğim için Bedbahtım; nurunla cilalanamadığım ve varlığında yok olamadığım için Bedbahtım; senin iman göğünde sönük de olsa bir yıldız olamadığım için Bedbahtım; ayaklarının değdiği kızgın kum tanelerine yüzümü süremediğim için Bedbahtım; arkanda el bağlayıp Hakk’a yönelen cemaatine dâhil olamadığım için Bedbahtım; fezayı kuşatan mübarek dualarına yürekten ‘âmin’ diyemediğim için Bedbahtım; gönül pervazlarına konup adını terennüm eden bir ak güvercin olamadığım için Bedbahtım; yüreğim hicret duygularının sancısıyla kıvranıyor, doğranıyor şimdi… Sen gidince; güneşin ziyası değmez oldu üstümüze, yıldızlar iyice kıstı o berrak ışığını Sen gidince; yeşilin büyüsü siyahın mateminde eriyip buz kesildi ebemkuşağı Sen gidince; dindi rahmet yağmurları, kirlendi gönül evimiz, tarumar oldu hanemiz Sen gidince; kanadı kırıldı yetimlerin, yüreği burkuldu gariplerin ve mazlumların Sen gidince; çağların üstüne kâbus misali kalın bir paçavra örtüldü, yırtıldı perdeler… Sen gidince; riya, inkâr ve hıyanet altın devrini yaşamaya başladı toz duman içinde Sen gidince; ümmetinle birlikte Hira Dağı da gözyaşı döktü buz tutan eteklerine Sen gidince; zamanın bağrına düştü ateş, sessizliğin çığlığı tuttu yedi kat göğü Sen gidince; çıkmaz oldu Bilâl-i Habeşilerin yanık sesi, yas tuttu arşın direği minareler Sen gidince; düşmez oldu cemreler toprağa, hayat hayatını kaybetti her dem nefes alsak da… Ey Sevgili; şimdi bir yağmur damlacığında berraklaşıp düş, kavrulan gönül çölümüze Ey Sevgili; yoluna revan olanların safında yer almak bahtiyarlığın tarifsiz şahikasıdır Ey Sevgili; senin rayihana muhtacız, suretine ve siretine hasrettir gönül gözlerimiz Ey Sevgili; hasretin dayanılmaz oldu gayri, doğ ne olur güneş olup kararan göğümüze Ey Sevgili; yaratılan cümle mevcudat senin bitimsiz aşkına Kerem olmuştur Ey Sevgili; cismine hayran, yoluna kurban olduğum, gül yaprağına sinmiş teninin kokusu Ey Sevgili; sensizliğin gurbetinde mahkûm duygularım; Muhammed’im, can Ahmed’im… Ey Sevgili; sensin mevsimlerin ilkbaharı, rüzgârların kıbleden eseni, cennetin müjdecisi Ey Sevgili; Miraç gecesi sana açılmıştı yedi kat gökler, sidretül müntehaya değmişti başın Ey Sevgili; sürmeli gözlerinden süzülen şehla bakışlar, ateşe duvar olur ruz-i mahşerde En Sevgili; senin nurun güneşin aydınlığını bile gölgede bıraktı, bulutlar sana ağladı En Sevgili; aşkınla, hasretinle, eleminle yanmayan yürekler yüktür tarumar sinelerde En Sevgili; güllerin nebisi, nebilerin gülü, hakikat güneşinin süveydaya düşen gölgesi En Sevgili; hissiz, sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız gönülleri aydınlatan ışıksın sen… En Sevgili; acizdir kalemler, seni anlatmaya muktedir değil şair, kâğıtlar yetmez methine En Sevgili; bir gece, tek bir gece rüyalarıma misafir ol, doyasıya seyredeyim o gül cemalini En Sevgili; içimizi yakar müşfik bakışların, kalp göğünden doğar gül yüzlü hayalin En Sevgili; gül kokusunu senden alır, herkes sana hayran kalır, sana dönen yolu bulur En Sevgili; göklere adın yazılıdır, senden alır yıldızlar ışığını, bulutlar rahmetini… En Sevgili; nurun dolar gönül hanemize, ağarır tan vakti karanlığın koynundaki düşlerimiz Hasretim; payıma düşmeyen o doyumsuz sevdanın her dirhemine nefes kadar… Hasretim; kıpkızıl güneşin kavurucu sıcağında şefkatli gölgenin altında serinlemeye Hasretim; ashabın seni yücelten ve gök kubbeye sığmayan sınırsız sevgisine Hasretim; nefreti silip süpüren aşk iklimine, engin hoşgörüne ve şiddetin panzehiri sevgine… Hasretim; hasat mevsiminde ağırlaşan başağını yere eğen buğday misali ağır başlılığına Hasretim; hıçkırıklardan tebessümler çıkaran, umarsızlığı umuda dönüştüren duruşuna Hasretim; seherlerde gül dalı işlemeli seccadelerde Allah’a dönüp yakaran titrek sesine Hasretim; yağmalanan duygularımızı, cam kırıkları arasından toplayıp kalbimize serpişine Hasretim; bir kılını koca dünyayla değişmediğim saçının her bir teline, ahirine, evveline… Hasretim; nurdan cemaline, erişilmez kemaline, anlatılmaz ahvaline, ikbaline, her şeyine… Dön artık; serpildi nifak ağacı, günahlar boyumuzu aştı, hakikat yuvadan uçtu Dön artık; kurudu pınar başları, akmaz oldu nurlu oluklardan hayat suyu Dön artık; gayya çukurlarından temenna dileyenler uyansın gaflet uykularından Dön artık; Kisra saraylarındaki sütunları yeniden imar ediyor asrın Ebu Cehilleri Dön artık; ayağa kaldır zulmün önünde diz çökmüş ümmetini, bir kez ruhundan üfle Dön artık; bitsin gönül gurbetleri, dinsin hüzün sağanağı, kanatlansın yetim hissiyatımız Dön artık; merhem ol yaralanmış bilinçlerimize; sula, kuruyan gönül pınarlarımızı Dön artık; şafaklarımız hüzne boğulmasın, dağıt ruhumuzda çöreklenen karanlığı Dön artık; gecelerin efkârı bitirdi bizi, dinmiyor kalbimizi saran o yetim sızı Dön artık; haybeye kürek çeken ellerimiz, hakikat mumunun fitilini tutuştursun Gel ki; dinsin yüreklerin sızısı, kırılsın hakikati tersyüz eden kiralık kalemler Gel ki; yeşersin dualar, can bulsun ahların gökleri kuşattığı raddede uhrevi arzular Gel ki; hüznün alevleri sönsün rahmet damlalarının çepeçevre kuşattığı yerde Gel ki; esrik düşünceler can suyuyla çelikleşsin, diri kalsın biteviye Gel ki; hayra tebdil olsun serencamımız, yol alsın bulutlara, buharlaşsın gamımız Gel ki; durulsun hercai duygularımız, hedefini bulsun taş yerine attığımız gonca güller Gel ki; tek bedende toplansın cümle canlar, yetim kalmasın minarelerde ezanlar Gel ki; ihtiraslar dinsin, sabrın ve şükrün bayrağı dalgalansın ruhun maviliklerinde Gel ki; açılsın üzeri is bağlamış, duvarlara çivilenmiş, ölülere adanmış nurlu sahifeler Gel ki; hafiflesin serçelerin kanatlarına yüklenen kurşundan ağır yükler… Sen ki; gönül bahçelerimizin solmayan gülüydün, dikenlerin ensesinde açan Sen ki; putların taşlardan çok olduğu bir Mekke gecesinin alacakaranlığına doğmuştun Sen ki; çaresizlerin çaresi, umarsızların gözyaşlarını silen şefkat ve umut eliydin Sen ki; karakışlarımıza baharın gülen yüzünü nakşettin, diriliş muştusuydu getirdiklerin Sen ki; paçavralar altında kıvranan ve ruhuna prangalar vurulan kimsesizlerin kimsesiydin. Sen ki; bir damla gözyaşında okyanuslar saklardın, kirlenen hislerimizi paklardın Sen ki; kâinat kitabının içine sığdıramadığı, bulutların kıyıp da yağdıramadığı nursun Sen ki; korunaktın, limandın imanımızı sakladığımız, küfrün kalelerini yokladığımız… Sen ki; yüreklere altın yaldızla işlenen suretinle, adınla kalp tahtının güçlü padişahıydın Sen ki; naatlarımızı anlamlandıran, sözü kıymetli kılan, mana eriydin berzahımızda Sensiz daralıyor yürek denizlerimizin kararan ufukları, fırtınalar dinmiyor ateş deryalarında Sensiz daralıyor asumanın nefesleri, büküyor boynunu kutlu bahçedeki peygamber çiçekleri Sensiz daralıyor vakit, yanıyor muhayyel saraylarım, intizara gömülüyor alevden âhlarım Sensiz daralıyor görüş alanım, fırtınalarda inciniyor, kırılıyor ipekten kanatlarım… Sensiz daralıyor kalbimizin saçakları, uhrevi bakışın yakıyor kirpiklerimi, soluyor gamzelerim Sensiz daralıyor yürek dağlarım, leyli düşünceler kurşuna diziliyor, eşkıyalar çalıyor hislerimi Sensiz daralıyor mevsimlerin soluğu, çatlıyor tohum, çürüyor olgunlaşan meyveler dallarında Sensiz daralıyor göğüs kafeslerimiz, şehrayinler karanlığa el pençe divan duruyor sabahlarda Sensiz daralıyor gönül kıyılarım, sadağında paslanıyor oklar, kumlar şimdi kırgındır denize Sensiz daralıyor sesimizin değdiği coğrafyanın nazenin ervahı, kül oluyor coşkumuz tende Ey gölgesi fecre kadar uzayan, melali aynalara yansıyan güzel, karanlığımıza hükmet!.. Ey gökleri gezen seyyah, uğra bizim de iklimimize, damıt ve dağıt içimizdeki hüzünleri Ey gönüllere köprü olan, kin köprülerini yıkan dost, dökülmesin umut ağacımızın yaprakları Ey ilham pınarlarının eşsiz kaynağı, esirgeme can suyunu, serp çatlayan yüreğimize Ey korkularımızı silip süpüren, sol yanımda taşıyorum alev parçasına dönüşen yokluğunu Ey bereketli yağmurlarla gelen nur damlası, çölleşen gönül atlasımıza ruhundan can ver Ey gönüllerin mümbit topraklarında açan yetim gül, çağlasın nehirlerin her kum tanesinde Ey göklerdeki yıldızları devşiren nurlu elçi, ışığını gönder kapkaranlık atmosferimize Ey varlığı yoklukta bulan sevgili, gözlerin çağırsın beni dar vakitlerde gönül hapsine Ey tarihin gülen talihi, götür hülyalarımızı teslim eyle sözün çoğalan keremine… Esselatü Vesselamü Aleyke ya Resûlullah!...Esselatü Vesselamü Aleyke ya Habiballah! M.NİHAT MALKOÇ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |