Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Onların silahları var. Hesapları ve sistematik düşünme modelleri. Onlar kavramları mala dönüştürüyor, piyasaya sürüyor ve tüm dünya bunu kullanıyor. Çünkü dünyanın tüm evrensel değerlerinin bir fiyatının olduğunu düşünüyorlar ve gerekeni yapıyorlar. Artlarından kovalayan yok. Engel olabilecek kimseler de yok. Onlar söz verirler ve yapmak zorunda değiller. Onlara söz verenler de söz vermeyenler de yapmak zorunda olduklarının bilincindedirler. Onların, gelişmiş beyin güçlerine emirler yağdırabilen bir hegomonyaları var. İnsanların hayallerini çalıyorlar ve yerine yalancıktan bir dünya kuruyorlar. Düşünce dünyamızı yeniden tanzim etmemizi isteyen görüşlerle yolumuzu ayırmak için ellerinden geleni yaptılar ve başarılı oldular. Çoğumuz tarihten bugüne gelen bir takım sorunların bir süreçte buluştuğunu ve bugünü oluşturduğunu artık biliyoruz. Karşımızdaki muhteşem kan imparatorluğunun yüzyıllar boyunca bize çektirdiklerini, yaşattıklarını da biliyoruz. Öyleyse sorun ne? Nedir bunca ortalığı ateşe verme ve medeniyetlerin yükselmesini engelleme gayreti. Acaba yangından mal mı kaçırılıyor ve acaba bir tükenişin sinyalleri mi alınmaya başlandı?. Bir dünya gücünden söz ediyorum. Sortilerden, uçaklardan, makinelilerden ve tanklardan. Hani önüne çıkan arabaları ters çeviren tanklara hükmeden kan sahibinden söz ediyorum. Onun adına kutsal kitaplarda da rastlayabilirsiniz masumların döktüğü göz yaşında da. Onun dünyayla derdi belli ki büyük ve dünyanın da onunla... Ondan söz ediyorum; hani sürekli barış nutukları atan ve savaşın eşiğine dünyayı getirenden. Şu insanlar arasına fitne ve fesadı sokup ardından ekonomisine, modasına, evine, sokağına hükmedenden söz ediyorum. Onun tam olarak adı nedir, neler yapmıştır bunların bir önemi yok sanırım. Ama ne yapmak istediğini ve niçin bunca kanı döktüğünü içimizden bilenler varsa söylemesin. Çünkü hayat bazen zalimlerin cezasını kendi elleriyle verir. Rabbim tuzakları bozucu değil midir? Onların elleri beyaz. Al kanlarla yıkadıkları eller niçin bembeyaz? Çünkü pudralıyorlar şekerim. Kozmetik sanayiinden bahsedildiğini duymadın mı hiç. Elbiselerine bulaşan kana rağmen niçin bembeyazlar? Duymadınız mı daha beyaz yıkayan deterjanları. Ya siz hiç mi hayallerinizde gezinen kahramanlara bakıp iç geçirmediniz. Onların adları farklı ve yaptıkları eylemler hep aynıdır. Adına Hollywood derler, başka bir şey derler, bunu çok mu önemsemek zorundayız bayım. Biliriz ki elimizde bulunan güller, kanla yıkanmıştır. Evet, kendi kanlarımızdan takdim edilmiştir efendilere. Onların ceplerindeki kağıtlarda yazılıdır adımız. Onların namlularında sevdamız filizlenir. Adımız tüm coğrafyalara yayılır: Terörist. Kimdir bu dedikleri, ne iş yapar? Sahi ölene verilen ad mıdır yoksa öldürene verilen ad mı. Bunda bir yanlışlık yok mu hem de dengeleri alt üst eden bir yanlış? Bunu tam anlamak iktidarına sahip değilim. Ve bilmem göz yaşlarımdan tutup kaldıran ellerin masumiyetini kirleten bu zalim efendilerin dillerindeki şarkıları... Biri barış dedi. Dünyayı barış kurtaracak. Dünya savaşın eşiğinde imiş. İkiz kuleler yıkılmış, Afganistan perişan edilmiş, Irak bir feryada hazırlanmakta. Benim baş tacı ülkem yerle bir edilmiş. Uluslararası gözlemciler tüm baskılara rağmen görmüş olan biteni ve söylemiş. Tüm ajanslar gizlemiş beni ve yerde yatan yavrumun cesedini. Biri, barış dedi; savaşın tam ortasında ilerleyen gücün başındaki adam Eldivenlerini unuttuğunu hatırlamadı bu adam Ellerinde pimi çekilmek üzere olan bir bomba. Adam renk değiştirdi ve türlü boyalarla karışıp her birimizin önüne düştü. Adam, yarınki dünyanın manşetiydi. Kırmızı harflerle karalanmıştı ve ne yazdığını okumak mümkün görünmüyordu. Bir alın yazısı mı, bir tükeniş mi bir haykırış mı, kimse bilemedi. Çoğumuz bu zafer çığlıkları atan beyefendiyi önemsemedik. Kanlarımızdan oluşturduğu iktidarın sahibi olmasına izin de vermedik. Ama galiba biz bir yerlerde bir hata işledik. Kardeşlerimizin acılarını paylaşmayı bilmedik. Kardeşlerimiz görmedi bizim yüreğimdeki acıyı. Bu feryatların, bu inlemelerin bunca sürmesi biraz da kardeşlik hukukumuzun rağmına işler yaptığımızdan değil mi? Bugün adımız Filistin. Dün başka başka isimlere sahiptik. Tüm kıtalara tüm dillerde adımız yazıldı. Mazlumduk biz çünkü. Biz hakkımızı arıyorduk. Tüm kıtalar tanır bizi. Ardımızda bıraktığımız sevinçlerin, sevdaların can verdiği bir haykırışa sahiptir dilimiz. Birileri bugün adımızı lekelemek istiyor. Birileri bugün şanımıza suskunluk düşürmek istiyor. Kim bilir belki biraz olsun başaracak da. Şimdi mahkumuz gettolarda. Bizi mahkum edenler özgür olduklarını sanıyorlar. Bizi tel örgüler arasında bir damla suya mahkum edenler, ellerindeki silahların mahkumları olduklarının farkında değil. Kardeşimi , ninemi, dedemi, babamı, beni öldüren asker farkında değil az sonra, daha sonra, bir zaman sonra yaşanacakların. Onun kafasında kurduğu dünya, benim yitik haritamdan çok farklı. Benim cebimde param parça bir coğrafya geziniyor. Ve ellerim onunki gibi kirli değil. Benim haritam yırtık; bir o kadar da temiz. Senin ellerin, yüzün yok, eldivenlerin maskelerin var. Benim hâlâ bir yüzüm var ve en önemlisi yüreğim. Buyur bunu da al. Ama kendi yüreğindeki korkuyu da alamazsın ki... Benim barışım seni korkutmaya devam edecek. Belki biz acılar çekmeye devam edeceğiz ama senin gölgenle savaşın hiç bitmeyecek. Gölge sen ve savaş. Ne de çok yakıştınız bir birinize. Barışın canı cehenneme demiştiniz değil mi, işte onun da zamanı geliyor. Bize hediye ettiğiniz kavramların karmaşasından artık tüm kelimelerinizi iade ediyoruz. Biz adaletten yana tavır koyuyoruz. Önce o, ardından ister barış ister savaş.... Sen eldivenleri çıkardığında başlayacak, sen yüzündeki maskeyi çıkardığında konuşulacak her şey. Sen şimdilik oyununa devam et, canlar yakmaya. Biraz daha hükmet ana haber bültenlerine, gazete köşelerine, manşetlerine. Sen biraz daha bizler için bizler adına ve bizlere pembe hayaller satmaya devam et. Gözlerin ufuk çizgisinde, geleceğin teknolojilerinin insanı yaşatmasından endişe et. Onları nasıl daha yeni tekniklerle öldürebileceğini hesapla. Hatta diyebilirim ki tüm dostlarını yeniden gözden geçir. Stratejik hesapların, beynimizde dolaşan ayak seslerin biraz daha hızlansın. Sabaha en yakın anların hesabını tutmak zorunda değilsin. Ben dilimde bir şarkı mazlumlara su vermeye gidiyorum: Hadi Ammar durma at, Ebabiller sana kanat çırparlar...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |