Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Delik deşik ruhunun derinliklerinde hapis olmuş buz gibi huzursuzluğu bir parça olsun ısıtabilecek bir battaniyeye kuşanmışsın. Masanın başında, ayaklarının ucunda bir battaniye. Seni güneş gibi ısıtan. Görüyorum. Ne yapmak istediğini bilememenin, naçarlığın, belirsizliğin içinde kaybolmuşsun. Ne lahzalar, ne fırsatlar, ne sevgiler terk edip gitti seni. Yalnızlığa emanet bırakıp gitti. Kalabalığın içinde yalnızsın. Bir sen varsın bir de elindeki kalem. Gevşeyen kaslarına inat, sımsıkı sarılmışsın ona. Cümlelerde kendini arıyorsun. Elinden kayıp giden mutluluk gibi onu da kaybetmeme çabaların. Masada Oğuz Atay kitapları. Bir şefkat kırıntısına dahi muhtaç, küçük bir çocuk gibi bakıyorsun. Umudu bir daha bulamamaktan, yanıp bitip kül olmaktan korkuyorsun. Sahi, kaç yanmalıktır hayat acaba? Hesaplamak. Ve hesabın içinden çıkamamak. Önündeki istatistik formülleri dahi merhem olamıyor bu hesaba. Dolayısıyla hesaplayamamak. Negatif uçta bulunmaktan dolayı rahatsızlık duyuyorsun. Kaldırıp kafanı, bakıyorsun masaya. Delirmenin sınırındasın dolaşıyorsun ve çıplak ayak sesini dinliyorsun. Artıyor rahatsızlığın katsayısı. Sanrılar, sanrılar, sanrılar... Göz altı morluklarına bakarak kaç zamanda kaç yaprak dökülmüştür ömründen, anlayabilir miyiz bunu? Mümkün olsa bile, cevabı duymaya hazır olduğunu sanmıyorum. Gazetelerin kuşe kağıda eklerindeki renkli sahte fotoğraf karelerindeki aldatmacalarda olmaktansa, kendi yanıltılarında yok olmayı yeğliyorsun. Düşünüyorsun, seni yanlışlara sevk eden sebepler zincirini. Kaç yanlış kaç doğruyu götürüyor acaba? Daha da önemlisi, yanlış ve doğrulara kim karar veriyor? Cevaplarını bulamadığın sorularla açıklara sürüklenen ve oralarda bir yere demir atmış umudunun demir alıp geri dönmesine yardım edecek gücün var mı? Kalbinin her atışı seni hayatta olduğuna inandırmaya çalışıyor oysa. *İki sistol bir diastol olarak gayret veriyor hala senin için. Ama onun bilmediği bir şey var; Handikapların esaretinde geçen yaşamının getirisi ne olabilir ki? İnançsızlıktan başka… Yaşam yanlısı olmayan ruhların tutsağısın sen. Dolayısıyla zincirlerinden tutup nereye çekerlerse oraya gidiyorsun. Ve ilerliyorsun köle misali. Artık göremiyorsun. Aydınlık yavaş yavaş daralıyor. Ve karanlık kaplıyor her yeri. Evet, hala görüyorum seni. Direnci tükenmiş ruhunun sere serpe halini… *Her kalp atışı iki sistol (kasılma), bunu izleyen bir diyastoldan (gevşeme) oluşur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gözde Burcu Çan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |