Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Bir bakış bir gülüştür insanı insana bağlayan ve güzel bir söz, güzel bir davranıştır insanı insan yapan. Aşktır! Sevgidir insanı hayata bağlayan. Tüm bunların harmanlamasıydı seni sevmemi sağlayan. Bir bakışındı ayaklarımı yerden kesen, kaş çatışındı yüreğimi yerle yeksan edip hüzün diyarlarında gezdiren. Ve gülüşün... İçimde çocuk fırtınaları estiren. Yanımda olduğun her an, bir kuşun kanadına takılıp, diyar diyar gezer, bir atlıkarıncanın sırtında dağlar, ovalar geçer, bir kadının eteklerinde delice başım döner sonra bir pamuk şekerinin rengine kapılıp pembe düşler görürdüm. Ben gülleri sever gibi sevdim, kırmızının ateşiyle, beyazın saflığıyla, pembenin masumiyeti, sarının utangaçlığıyla, rengârenk, desen desen aldım gönül sarayıma resmettim seni. Ferhat gibi dağları delemedim, Mecnun gibi yollara düşemedim ama bu aşk tek mevsimlik olmasın ömür boyu sürsün istedim. Öyle mutlu oldum öyle mutlu oldum ki! En sonunda seni kaybetmekten korktum. Her korktuğumda dört başı mağrur, aşılmaz, yıkılmaz bir dağ gibi seni yanımda buldum. Ve sonra... Yine başımın üzerinde esmeye başladı o hoyrat, o acımasız, o kalbi olmayan uğursuz ayrılık illeti. Aynı dünyada ayrı şehirlere kaldırıp attı, bir bakışa, bir gülüşe, bir dokunuşa sürgün etti, yarınları düşlerken dünlere hasret bıraktı bizi. Neden, Allah’ım neden! Her seferinde yaşıyorum bu kara yazgıyı ben. Tomurcuk açmış dallarıma ayaz vurdu yeniden. Mektuplar yazdım sana yollar kadar uzun, yiten yıllar kadar ümitsiz. Her bir satırında gözlerimden yaş, kalemimden kan damladı çaresiz. Gündüzler bitmek bilmiyor bu şehirde, bir bataklık gibi her çırpınışta biraz daha çekiyor yok etmeye çalışıyor benliğimi. Geceler sevimsiz bir filmin tekrarı gibi... Katran karası gökyüzünde yıldızlar bile karaborsa, terk edip gitmişler beni. Acıyor içim, yanıyor yüreğim, lal olmuş dilimde sessiz çığlıklar ardında sensizliğimle eriyor, tükeniyorum.... Bir aşkın gözyaşları süzülüyor sessizce dağlıyor içimdeki yarayı... Dindiremiyorum. Ölüm çare olsa, sonunu düşünmeden Atacağım bir uçurumun kenarından kendimi. Ama biliyorum ki, Kara toprak bile paklamaz beni. Neden! Neden, sevgili Hep ayrılıklar büktü belimizi... İçimde dinmek bilmeyen bir acı. Acının adı gönül yarası Yok, ölüm değil bunun adı Aşkın ardından dökülen gözyaşları 12.10.2006 / Nilgün SARIGÜL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilgün SARIGÜL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |