Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
***İKİ ÖĞRET__EN*** (Eğitim üzre) -I- İlk okul 4 veya 5. sınıftı , ders Türkçe olmalıydı… ………. “… kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: ''Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir. Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.” Böyle bir efsane anlatıldı…tüm erkek öğrencilerin duyguları kabarmıştı.Duvarlarda o zamanlar ünlü türk büyüklerinin resimleri asılıydı,tüm sınıf geçip o resimlerin önünde en baştaki resimlere bakıyordu.Ne kadarda heybetliydiler,ne kadarda yakışıklı. Ve güçlü,kuvvetli gözüküyorlardı.Her çocuk o resimlere baktıktan sonra okul tuvaletlerine gidecek, oradaki aynaların sırlarında atalarının suretlerini arayacaktı,hani benzeyeceklerdi de onlara biraz… Ya o deha fikre ne demeliydi, o demirden dağı eritmek neredende gelmişti akıllarına? Yetmiş büyük körük,yetmiş büyük ciğer ha bire üfürüp duracaktı… Sınıf arkadaşımın babası kalaycıydı, ona bakıp güldüm …ufacık körükleri geldi aklıma… (Kızlar oralı değildiler,nede olsa onları anlatan bir efsane yoktu ve amazonlar oldukça uzaktı bizim tarihimize, o yüzden olsa gerek ki onlar ayaktaşı karşılaşmaları yaparlardı sınıflar arası ve ataerkil toplum senaryolarında hiçbir zaman bir figürandan öteye geçemeyecek olmalarını o zamandan kabullenmişlerdi.Hem o zaman feminizm diye bir dünya görüşü gelişmemişti,en azından o en uzak kente uğramamıştı…) Posttan şapkalar altında uzayıp giden saçlarımız,sarkık bıyıklarımız,çatık kaşlarımız ,ciddi bakışlarımız olmalıydı.Galiba bunu gerektirirdi güçlü ve akıllı olmak ve siyah önlükler değil de çıplak bedenler üzerine pösteki yelekler giymeliydik… bu hayallerle geçti 15 dakikalık teneffüs… Ve fen dersi ; ………. “ Demir ; Atom numarası 26, atom ağırlığı 55,847, yoğunluğu 7,8 olan, 1510 °C'de eriyen, mavimtırak esmer renkte, özellikle çelik, döküm ve alaşımlar durumunda sanayide kullanılmaya en elverişli element (simgesi Fe ) dir. Doğada cevher halinde bulunur. Cevher ; İçindeki maden oranı işletilmeye elverişli miktarda olan filiz dir. Bu cevherler fabrikalarda işlemlerden geçtik ten,diğer bir takım elementlerden ayrıştıktan sonra günlük hayatta kullandığımız demir ve çelik ürünleri meydana gelir” Arkadaşlardan biri parmak kaldırdı “öğretmenim bir şey sorabilirmiyim ? “, “tabi ki çocuğum, sor bakayım” dedi öğretmen… “Bir önceki derste demirden bir dağın ateşle delindiğinden bahsettiniz, bu derste ise; demirin doğada saf olarak bulunmadığını,cevher olarak bulunduğunu ve bir takım işlemlerden geçerek kullandığımız demirin elde edildiğini anlatıyorsunuz hangisi doğru?“ Öğretmenimiz susmuştu…o suskunluğu; çoğunluğumuzun pösteki şapkalarımızı,pösteki yeleklerimizi, çatık kaşlarımızı,sert bakışlarımızı alıp götürmüştü… O gün ,büyük bir kısmımız fen ve bilime inandık, bir kısmımız ise çok sevmiş olmalı o pöstekiyi ki halen üzerlerinden çıkarmadılar ve efsanelerin içine saplı bıraktılar kendilerini… ...... -II- (Şimdi Nerede Öyle bakan) Bir araba girer köye.İyi giyimli,temiz yüzlü, beyefendi bir adam ve yanında birkaç kişi inerler.Köyü dolaşırlar ve okulu sorarlar.Okul az ileride, köyün alt tarafındadır. Sessizdir okul,talebeler yok. “Öğretmen nerede ?” diye sorar adam.Evinde cevabını almıştır ve “Çağırabilir misiniz?” der. Öğretmen gelmiştir.”Okul neden kapalı öğretmenim?” Şaşırmıştır öğretmen,kim bu adam?”Dam akıtıyor beyefendi” der “ Kiremitleri aktaramadık, aktarabilecek adamda bulamadık yağmur olduğu gibi içeri yağıyor,öğrenciler ıslanıyor.Yağmur kesince devam edeceğiz.” “Bize bir merdiven bulun ve birkaç tanede kiremit” Merdiven kurulur, kiremitler çatıya çıkartılır.Adam,öğretmen ve yanındakiler hep beraber çatıyı aktarırlar. “Yemeğe gidelim bey” der köylüler.Nazikçe işleri olduğu ve gitmeleri gerektiğini söylerler.Adam köylülerle vedalaştıktan sonra,öğretmeni bir kenara çekip “Ben Ankara’dayım,ne zaman okulla ilgili problemin olursa beni arayabilirsin” der ve öğretmene bir kartvizit verir. Şöyle yazmaktadır kartvizit in üzerine; Hasan Âli YÜCEL Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Not : 2 öğretmenin anlatılarından yola çıkarak yazılmıştır . Asi & Mavi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |