..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Gürcan Erbaş




22 Ocak 2006
Bir Beş Not Borç da Benden  
Sınıf Lise 1/C , en ön sırada oturuyorum. Bir sırada üç kişi.

Gürcan Erbaş


Lise yıllarından gerçek bir anı. Öğretmen oldum, emekli oldum ama hiç unutmadım bu olayı. Ayşegül Engin'in öyküsünü okuyunca hemen yazayım dedim.


:CFDI:

Bir Beş Not Borç da Benden



Sınıf Lise I/C. En ön sırada oturuyorum. Bir sırada üç kişiyiz. Siz varın sınıf yoğunluğunu hesaplayın. Galiba ellibeş, atmış öğrenci vardık. Yazılı sınav oldu mu herkes birbirinden faydalanıyor..göz ucuyla da olsa . Zayıf alan az oluyor. Fakat iş sözlü yoklamaya geldi mi borsanın baş aşağı gittiği günler gibi tırsıyoruz. Sözlüden 2 alana sınıfın hazır cevapları acaip tekerlemelerle takdir ettiklerini gösteriyorlar. Çünkü o zamanki öğretmenlerimizin hoşgörüsü filan yok. Doğru dürüst anlatmazsan dersi sıfırla bir arasında bir not alıyorsun. Ders coğrafya. Öğretmen sınıfa girip bir duraklıyor. Bakışıyla sınıfı hizaya getiriyor, oturun diyor. Gerekli yoklama yapılıp defter imzalandıktan sonra elini cebine atıyor. Bu demektirki Sözlü Yoklama yapılacak. Bir iki kişi kalkıyor, alınan notlar belli. 0 ile 1 arası. Bir çalışkan kalktı. Anlattı anlattı öğretmen bir akıl sorusu sorunca bilemedi öğrenci. Hadi otur bakalım evlet, 5 dedi. Sınıftan toplu hâlde bir Oooo ! nidası çıkınca öğretmen o keskin bakışıyla sınıfa " Kendinize gelin, yoksa getiririm ! " yollu baktı.
Sonra bir sessizlık. Öğretmen , not defterinin sayfalarını ileri geri çevirdi, çevirdi..birini arıyor ama kimi? 1408 dedi. Herkes bakıyor, ben de bakıyorum. Yanımdaki arkadaşımın alttan ayağıma sıkı bir tekme attığını bugün gibi anımsıyorum. " Kalksana oğlum, seni çağırıyor hoca ! "
Evet , piyango bana çıktı. Şimdi ne anlatacağım ben. Dünkü çift kale maçı mı? Mazeret söylemek geldi içimden ama hoca kabul etmezki..! Ne hikmetse futboldan başka birşeyden anlamıyoruz milletçe.. varsa yoksa futbol.
Şimdi derse gelelim. Coğrafyadan sözlü var. Hocamız da hoca. Nerdeyse emekli olacak durumda ama cami yıkılmış mihrap yerinde derler ya işte öyle. Hattâ o zamanki lakabını da söylemeden geçmeyelim de sınıfın, coğrafya dersinden - en kabadayısının bile- ne kadar korktuğunu vurgulayalım burada. Bayan hocamızın lakâbı "Erkek gibi !!! " anlamına geliyor.
Tahtaya dikildim. Soru bir dedi hoca. Ne sordu inanın anımsamıyorum ama bilemediğim gerçek.
Soru iki ! Onu da geçiniz. Bu işkence ne zaman bitecek diye geçiriyorum kafamın içinden. Hoca, sana torpil yapıyorum evlat! dedi. Kimseye üç soru hayatımda sormadım. Al bu da üçüncü sorun ! Seviyorum seni, nur gibi bir çocuksun, hani çelebi bir zata benziyorsun. Ben, teşekkür ederim efendim ! filan diyorum tabii.. Üçüncü soruya da verilecek bir yanıtım yok. Birden hocanın kürsüye pat diye bir yumruk indirdiği, sınıfta uyuyanları uyandırdığı bir an oldu. Hoca patlamıştı, ben ne yapacaktım şimdi?
- Bir sayfa da okumadın mı oğlum ?
Cevap yok bende, başım öne eğik duruyorum hocanın karşısında. Yani çalışmadım, bağışlayın giblerde.
- Bak evladım dedi, yazılıların sekiz, sekiz ! Ama sözlü sıfır..Bu ne biçim iş. Yoksa kopya mı çekiyorsun sen ?
- Yok hocam estağfurullah ! !
- Gel bana doğruyu söyle... sen kopya çekiyorsun, değil mi?
- Yok hocam valla...
Hoca gel doğruyu söyle diyor, ben yemin edip çekmedim diyorum. Hoca olmaz böyle şey diyor, ben inkâr ediyorum. Bırakmıyor yakamı. Ver şu sıfırı mı biri mi..ne vereceksen..kurtulayım..diyorum. Ama nafile! Hoca, devam ediyor..Bana doğruyu söylemeden bırakmam, diyor.
Sonunda benimle sıkı bir pazarlığa başlıyor.. Sınıf, pür dikkat bizi izliyor, sonu nereye varacak gibilerden.
- Bak ! diyor hoca. Doğruyu söylebana. Yani kopya çektiğini.. sana şimdi sözlüden bir beş vereceğim. Aha ! diyorum içimden. Bende bir sevinç, bir sevinç..!
Sınıf şahidimiz olsun, diyor hoca. Sana beş vereceğim.
Ben, bu beş sözünü duyunca bir ikileme düşyorum, söylesem mi acaba doğruyu diye. Hoca gözümün içine bakıyor. Bir tereddüt..bir duraklama..Evden de hep o nasihatle büyüttüler ya.. İdam olacak bile olsan doğruyu söyleyeceksin oğlum ! diyor ciciannem kulağıma. Hadi itiraf edelim bakalım n'olacağız, diyorum.
Öğretmenimin gözüne bakıyorum, ensemden galiba ter akıyor.
- Evet efendim ben, biraz kopya çekmiştim !
Öğretmen aynı anda kürsüye bir yumruk daha indiriyor, sınıfta, korkudan damağını kaldıranları sayıyorum oldukça fazla.
- Ben dememiş miydim size! Bu çocuk kopya çekiyor!
Bu sözlerini söylerken sınıfa dönüyor. Sonra tekrar bana bakıyor, yanına çağırıyor, not defterini gösteriyor.
- Bak sana söz vermiştim delikanlı, diyor.. İşte sana bir beş numara!
Gerçekten not defterinin sözlü kısmına rakamla beş yazdı. Ben, içimden seviniyorum da sonu ne olacak diye bekliyorum.
Öğretmen, gözlüğünü çıkardı, bana döndü,
- Bak evlat, dedi. Sana beş verdim... biraz durdu, yutkundu ..sonra..
- Amma dedi.. ikinci kanaat, sana vereceğim kanaat notundan beş not keseceğim evlat !
Sınıfta bir uğultu, arka sıralardan iki yıllıklardan
" Ahha Gürcan, sert taşa çarptın ! " gibi sözler geliyor, duyuyorum. Daha niceleri..
Ben , başımdan aşağı birkazan kaynar su dökülmüş gibi mi oldum yoksa suya düşmüş bir kedi yavrusu mu ..işte bunu söylemek zor. Düşünüyorum sadece.
Oturdum yerime, başladım not hesabına . İlk karne 4 yani zayıf , ikinci karne 10 getirmeliyimki 5'i kesilecek geriye 5 kalacak. O zaman Coğrafyadan geçerim, diyorum. İyi de Hocadan karneye 10'u kim alacak ! Vay benim dertli başım! İtiraf eder misin doğruyu. Bir yanımda Suphi, diğer yanımda Ümit, beni teselli ediyorlar da ben duymuyorum.
Sonra günler geçiyor, yılsonu geliyor. Hatta karne günü geldi, çattı. Heyecanla bekliyorum. Coğrafyadan notlarımı ortalıyorum, ya beş ya altı düşecek karneye. Beş notu hoca kesecek, ne gelir? Bir ! Bir , diyorum.
Karneyi aldım. Geometri- Kurul Kararı ile Geçti ! diyor. Ya coğrafya? Karnede yerini bulamıyorum heyecandan. Bizim gruptan çocuklar da soruyor. N'oldu oğlum coğrafya ? Gözlerime inanamıyorum. Ortalamam altı düşüyordu, altı vermiş hoca. Bu nasıl iş, beş not kesecekti..unuttu mu acaba? Unutur mu hiç? Hocalığını gösterip bana koca bir ders vermiş işte !
Yıllar çabuk geçmiş. Lise son sınıftayım, mezuniyet yılı. Yine coğrafyadan bütünlemeye kalıyoruım. Yine aynı hocadan. Ama suç bende, günah bende ! Bitirme sınavlarının olduğu yıllar, coğrafya okuyup tekrarlayacak gün kalmadı. Neyse Eylüle ezberleyip girdim kitabı, satırı satırına. Artık mezun oluyoruz hocama mahcup olur muyum hiç !
On aldım ve Lise'den iyi derece ile mezun oldum.

NOT: Kadere bakınki sonunda ben de Coğrafya öğretmeni oldum hatta şimdi emekliyim.
Seni hiç unutmadım Şadiye Hocam ! Senin yolundan gittim hep, öğrencilere öğretmek için elimden ne geldiyse yaptım, kopya çekenleri yakaladım sıfır dedim, sonra vermedim. Tıpkı senin gibi !

.Eleştiriler & Yorumlar

:: öğretmenim..
Gönderen: ayşegül engin / İstanbul/Türkiye
5 Eylül 2006
öykünüzü çok sevdim.. biraz da içim rahatladı doğrusu, bir öğretmenden bunları okumak çok hoşuma gitti:) teşekkür ederim..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şarkı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yengem
Gece, Yalnızlığımı Paylaştı
Bahar, İstanbula Hep Geç Gelir!
Bocce Federasyonuna Üye Oldunuz Mu?
Solmasın Yurdumun Gülleri
Niyetçi
Kapıda Ayı Var
Kapıda Ayı Var II
Muhteşem Kopya

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Benim Atlarım [Şiir]
Lebon'da Buluşalım [Şiir]
Anılar Kutusu [Şiir]
Kaside [Şiir]
Sotaya Düşmeyen Şiir [Şiir]
Atatürk Aramızda [Şiir]
Hayalet [Şiir]
Eski Çeşme [Şiir]
Bir Sebep Göster [Şiir]
Bekleyiş [Şiir]


Gürcan Erbaş kimdir?

1942 İstanbul doğumlu, edebiyatın her türünden hoşlanır, ayrıca resim yapar. Kendi adına yayınladığı şiir kitapları: Kaç İstanbul Var İçinizde, Mavi Düşler, On üzerinden on veriyorum sana, Dedemin Kitabı, Solmasın Yurdumun Gülleri, 19 Yaş Şiirleri, Sesler Düşünceler Duygular, Aynadan Yansıyan, Onikiden Sonra, Gece Korkuları.

Etkilendiği Yazarlar:
Halide Edib, Adalet Ağaoğlu, Yakup Kadri,


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gürcan Erbaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.