Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
MED-CEZİR; TESLİM OL! Med-cezirdir deniz dediğimizin toplamı... med-cezirdir ömür dediğimizin toplamı... İnişler, çıkışlar... içimize vuran hezeyanlar... Bazen med-cezir balıkları kıyıya vurur, yem olur balıklar karıncalara. Gün olur devran döner... baş rolde yine med-cezir vardır, ama bir farkla... Doğanın suflesi değişmiştir, sıra karıncaları balıklara yem etmektedir... Aynı med, aynı cezirin içinde dönüp duruyor yaşam dediğimiz kaos... balıkları ve karıncaları suçlayarak vuruyoruz ömrün dibine dibine... asıl sorumlu, döngüsüne devam ediyor... ne balık ne karınca kardeşim, suçlu dediğin med-cezirin ta kendisi... ne tren kazalarında ki makinist suçlu ne de eroin batağında ki genç... ne baklava çalan çocuk suçlu ne de ölüme yatan beden... ne tele vole kültürsüzlüğünü kültür edinen zavallı kör beyin ne de elinde içki kadehiyle, dağlarda, işkencelerde ölenlere ağıtlar yakarak solculuk oynayan kimlik bunalımlı adam... Başa dönmek lazım belki de... hani şu mitoloji dediğimize... tanrılar, tanrıçalar ve bir avuç insanoğlu... Hira dağının ufuklarında burjuvazi bir yaşam, eteklerinde onların neslinin, rahatının devamını sağlayan, onlardan korkan, gücünün farkında olmayan insanoğlu... ufuklarda entrikalı bir yaşam, eteklerde ezilen çimenler... ufuklarda çalgılı-çengili şölenler, eteklerde ezilen çimenler... eski bir Çin atasözünün de dediği gibi “filler dövüşür çimenler ezilir, filler sevişir yine çimenler ezilir...” tanıdık geldi mi? Belki de biz hala bir yıldırımla bedenlerimizin ve ruhlarımızın ikiye ayrılıp iki ayrı kutba gönderileceği ve bize “eş ruh”umuzu bulma talimatı verileceği zamanlardan korkuyoruz... oysa tanrılardan ateş çalınabileceğini de gördük biz... Hadi biraz daha yakınlara gelelim. 80’li yıllara mesela... hani şu fillerin iş başında olduğu zamanlara... hani şu sokaklarda, kuyruklarda hani şu işkencelerde, hapislerde hani şu dar ağaçlarında ezildiğimiz yıllara... hani şu azgın med-ceziri göremeyip de inatla ve inatla balıkların karıncalara, karıncaların balıklara yem olduğu zamanlara... 12 Eylül’ün sabahında kanattı bu ülkeyi tanklar... aynı saatler de “büyük baş coni (dönemin Amerika başkanı)” keyifle kanımızı içiyordu görkemli bir tören salonunda “bizim çocuklar başardı” diyerek... sahi kim bu “bizim çocuklar” sakın med-cezir olmasın? biz o sırada meşguldük gerçi bunları düşünecek zamanımız yoktu. Karınca ile balık olarak ölüm-kalım savaşına tutuşmuştuk. Kaldırımları bile paylaşmıştık, elimize silah almıştık hedeflerimiz hep şaşsa da... med-cezirse istediği gibi oynadı balıklarla, oynadı karıncalarla... suçlunun med-cezir olduğunu söyleyenlerin zaten hiç şansı olmadı... ama hala birileri söylüyor, birileri bağırıyor: suçlu: med-cezir, teslim ol! Bırak artık sancıyla kanayan yaralarımızı sömürmeyi ey denizlerin görkemli çığlığı... Ey karınca, ey balık uyan! ne sen suçlusun ne sen! İnfaz edin med-ceziri... durdurun kanayan, kanatılan ne varsa... kan denizinde boğulmak an meselesi artık....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bilgen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |