..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Bilgen




29 Mayıs 2006
Eller Havaya  
Bilgen
Şimdi ellerimi uzatsam kim tutacak benden başka ve benden başka kim acıtacak canımı? (elbet tutan da acıtan da bulunur da kimse benim kadar iyi yapamaz herhalde bu işi) Benim gibi hayata siyah ve beyaz bakanların aklının eremediği hem dost hem düşman tabiri nasıl hazmedilecek nasıl sindirilecek içe?


:BFJJ:
Çok şey demek geçiyor şimdi içimden. Çok şey haykırmak... Önce kendime sonra evrene… bir de bilsem ne söyleyeceğimi, her şey daha kolay olacak tabii…
     Kendi sesimi bile duymazken ben, evrenin duymasını beklemek büyük bir yanılsamadan öte değil, bilmekteyim… kendi sesimi nasıl duyacağım ise muamma… gün geliyor, en anlaşılmazı anlıyor insanoğlu ‘öteki’ne dair… gün geliyor en sesi duyulmazı duyuyor. Gün geliyor, Irak’taki bombalar yüreğine düşüyor, Doğu illerinde kahpe bir mayına basıyor da ayağımız; kendimize giden yollar nasıl bunca uzak kalıyor? Nasıl bunca yabancı oluyor insan kendine? Akıl teni, ten tini neden kucaklayamıyor en uzağımızdakini kucaklarken ve sararken canına? İçli bir türkü de dalıp giderken uzaklara kafamızdan geçen onca şeyi nasıl ve neden derleyip toplamak bunca zor ve bunca imkansız? Neden bazen bir canavara dönüşüyoruz ve neden bazen ezik bir mekanizmayla mavi ekran veriyoruz?
      Şimdi ellerimi uzatsam kim tutacak benden başka ve benden başka kim acıtacak canımı? (elbet tutan da acıtan da bulunur da kimse benim kadar iyi yapamaz herhalde bu işi) Benim gibi hayata siyah ve beyaz bakanların aklının eremediği hem dost hem düşman tabiri nasıl hazmedilecek nasıl sindirilecek içe?
     Bunca kafa karışıklığının ve bunca belirsizliğin içinde geceleri nasıl uyunacak? Uyunursa şayet nasıl uyanılacak? Hadi uyandığımızı düşünelim nasıl tahammül edilecek?
     Bir dost sesinden gelen ve yaşam felsefesi olarak nitelendirdiği ‘Get up! Stand up! Don’t give up fight!’ cümlesi hangi boşluğu dolduracak? Diyelim ki birini doldurdu, geriye kalan boşluklar nasıl kapanacak? Durmadan dost seslerden hayat felsefeleri mi çalınacak? Yetmedi, birkaç kitap karıştırıp ‘Hımm, bak bu felsefe iyi, dur ben bir yaşamıma şunu sokayım’ mı denilecek? Hadi aldık yaşamımıza diyelim, bu felsefe (bu yaşam) kendimize mi ait olacak?
Her şeyi Freud amcamızdan bekleyip işin teorisini kavramak neden çözüme götürmüyor insanoğlunu? Bunca soru cümlesi nasıl pövkürüyor bünyeye doğru ve bünye nasıl oluyor da infilak etmeden küçük dozda çatırdamalarla yoluna devam ediyor?
Şöyle sağlam bir küfür etmek istedim bak şimdi… dedem, babam, kardeşim gibi… dur ben bir küfredeyim belki rahatlarım. Hatta siz de edin…
Nasılsa yollar kapalı, renkler ebruli… algılar; seçti, geçirdi, karıştırdı her şeyi… diyeceğim; yaşam zor reklamlara benzemiyor hiçbir şey. Gülünce evren sana gülmüyor mesela, kirlenmek de her zaman güzel olmuyor, arınmak zaman alıyor, yoruyor… koşuyorsun, düşüyorsun, annenin margarinini kullanmak daha güvenli oluyor… yada ne bileyim filmlere de benzemiyor hayat. filmlerde oturmuş ve renkli karakterlerin yanında pek bir dengesiz, pek bir sönük kalıyorum mesela ben… örneğin, ben hiç öfkelendiğimde artistik hareket ve jestlerle kapıyı çarpıp çıkamadım yada masadan eteklerimi savurarak, omuzdan karizmatik bir bakış fırlatarak kalkamadım. O kadar özenirim şu artistlere ‘ulan’ derim ‘bende öfkelenince böyle karizmatik olcam’ fakat ondan kelli bir bakarım kilitlenmiş kalmış bir bünye ortalarda… yada derim; şöyle dost sohbetlerinde söyleyeyim birkaç felsefik cümle çözeyim hayatın gizini ama yok o da olmaz, bizim nesil geyik muhabbetini pek sever malum…
İşte velhasıl diyeceğim; şaşırdım son günlerde… ondandır aklıma ne geldiyse döktüm şu kağıtlara. Biraz lakayt durduğunun farkındayım fakat nasıl olsa milletçe pek bir seviyoruz böyle oluşumları. Boş verelim hayatın anlamını, soruları falan… aslolan saçmalamak zira. Rant onda! Örneğin Mehmet Ali Erbil’i yada ne bileyim Caner’i, Tülin’i falan nasıl bastıysanız bağrınıza bu halimle beni de basarsınız nasıl olsa. O nedenle içim rahat…
Hadi bakalım, şimdi eller havaya!






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Bilgen kimdir?

cümle kuruyorum sadece. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bilgen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.