Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Kısmet değilmiş… (kısmet dediğin ne ki? Ne zamandan beri zamansız ölümleri ‘kısmet’ diye açıklıyoruz? Neyin acizliği bu? Hangi çıkmaz sokakların karanlığı?) Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Adım, Cihan Semizoğlu… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Hava güzeldi. Bahar içimdeydi. Yürüyor, yürüyor, yürüyordum… okuluma… Hani şu ilim irfan yuvası olana… hani şu, ‘senin geleceğin burada’ diye öğretilene… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… aşk mı bahar kokar yoksa bahar mıdır aşk kokan? Bilmem… dile kolay 3 sene olmuş O’nu seveli… diğer çocuk da nerden çıktı şimdi? Neden beni bırakıp ona gitti ki? Oysa ne güzel başlamıştı… Neden onu seçmişken beni arıyor ki? Ne yapmaya çalışıyor? Beni hala seviyor mu acaba? Off, kafam çok karışık… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… güneş kanıma işlerken, okul da çekilir mi şimdi? Fizik, matematik, kimya… sınavlar, sınavlar, sınavlar… ezberle ezberle bitmiyor… kapıya dayandı üniversite sınavı, kazanabilecek miyim? Bir kazansam… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Ahmet de nerde kaldı? Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Adım, Ahmet Genç… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… ‘geldim’ dedim Cihan’a… Yürüdük, Samsun sokaklarında… okula doğru… dostluk ne güzel diye düşündüm mü bilmiyorum, hatırlamıyorum. Cihan’ı kurtarmak için önüne atlamamın sebebi bu olabilir mi? Hayat ne güzel diye de düşünmüş olabilirim. Buna rağmen ölüme koşmuş olabilir miyim? Belki de okuldan şikayet ettim. Hiçbir şey bilemeyeceğim şimdi. Her şey çok ani oldu… Bir sabah elimi kana buladım! Bir bahar sabahıydı, ılık… Adım… Bilmiyorum, unuttum şimdi… Gazetelerde ve emniyet tutanaklarında geçti sık sık ama, hayret hatırlamıyorum… yaşım, 17… Siyah berem nerde? Tanınmamalıyım… O’nu ben seviyorum. Cihan da nerden çıktı şimdi? Görecek o gününü, benimle boy ölçüşemeyeceğini anlayacak! Yaptıklarının bedelini ödeyecek! Ölecek! Bir sabah elimi kana buladım! Bir bahar sabahıydı, ılık… Silahlar hep soğuk ve korkunç mudur diye düşünmedim. 17 yaşımdayken ve yaşıtım iki insanı öldürürken kaç hayat kararır hesabını tutamadım, matematik dersinde öğretmediler. Ölmek ve öldürmek ne zaman, hangi arada derede, kaç yaşımdayken gözümde bu kadar küçüldü hesaplamadım. Farkında değildim. Değilim. Bir sabah elimi kana buladım! Bir bahar sabahıydı, ılık… doğrulttum silahı Cihan’a… benim kızımla görüşmenin bedelini ödeyecek! O sırada sanıyorum düşünmedim, kadınların tapulu malım olamayacağını. Öğrenmek için bir şansım olmadı sanırım. Öğretilmedi. Polat Alemdar olsa zaten aynısını yapardı… Yapmaz mıydı? Yapardı yapardı… Ahmet nerden çıktı şimdi? Ehhh, madem Cihan’dan taraf, o da görecek gününü… Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Cihan’ın önüne attım kendimi. Onu koruyabilirim sandım. Bu bir oyun sandım. Birazdan ışıklar sönecek, yönetmen stop diyecek sandım. Birazdan üzerimden akan kanı temizleyip, aydınlık bir beyaz gömlek giyip okula gidebilirim sandım. Oyun değil mi yoksa? Cihaaaaaaaaaaannnnnnnnnn! Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… bu korkunç ses nedir diye düşündüm mü bilmiyorum. Sanırım düşünmedim. Biliyordum çünkü silahın sesini… nerden biliyordum ki? hani vardı ya Deli Yürekte falan… yoksa Kurtlar Vadi’si miydi? Belki, Irak’tan biliyorumdur. Hatırlamıyorum şimdi… Cihaaaaaaaaaaaannnn! Cihaaaaaaaaaaaannnn! Cihaaaaaaaaaaaannnn! Hayııııııııııııırrrrrrrrrr! Bir sabah vuruldum! Bir bahar sabahıydı, ılık… Ahmet neden tekrarlıyor ismimi? Bu kan nerden akıyor? Yanıyor mu tenim? Canım acıyor mu? Silah sesi korkutuyor mu beni, kulaklarımda çınlıyor mu? o an ne düşündüm bilmiyorum. Aşkım için şehit olmuş sayılır mıyım acaba? Bir sabah vurulduk! Bir bahar sabahıydı, ılık… Düştük… hangimiz önce vurulduk bilmiyoruz. Kanlarımız birbirine karıştı mı bilmiyoruz. Gerçekten bizim için ölüm gerekiyor muydu bilmiyoruz. Gerekmiyordu sanırım.. yapacak çok işimiz vardı. Görecek günlerimiz… annem, babam çok üzülecek. Peki O’da üzülecek mi? Kanın rengi, filmlerde olduğundan daha koyu değil mi diye sorduk birbirimize. Film seti değilmiş hayat, anladık. Öldük. Hissetmiyoruz. Bir sabah elimi kana buladım! Bir bahar sabahıydı, ılık… işte bedelini ödedi! İşte ölüm, işte kan! Sevinebilir miyim artık? Mutlu olabilir miyim? O, benim olacak… Olacak değil mi? Olmalı… ben sevdam uğruna öldürdüm. Güçlüyüm ben. Haklıyım. Evet, evet benim olacak… Bir sabah ağladım! Bir bahar sabahı, ılık… Adım, O… saçlarımı taradım, iyiden iyiye kısalttığım okul eteğimi giydim, aynada kendime baktım uzun uzun… güzelim… ikisi de benim peşimde, ne güzel… okuldaki kızlara bol bol hava atabilirim artık. Zaten karar veremiyorum ki hangisini sevdiğime… amaaaannn boşver…. Bir sabah ağladım! Bir bahar sabahı, ılık… öldüler, öldürdü… ama ben böyle olsun istememiştim ki! Ben bu oyun sürüp gitsin istemiştim. Böyle hayat çok renkli ve heyecanlıydı. Hem o dizilerde de böyle olmuyor muydu? Dizideki kızların iki aşığı olmuyor muydu? Bir bahar sabahı izledim! Bir bahar sabahı, ılık… küçük bir dizi setini andırıyordu her şey… aşklar, ihanetler, silahlar, dostluklar… Bir bahar sabahı izledim! Bir bahar sabahı, ılık… pembe adı altında, kapkara renkler gören ülkemin gençlerine acıdı içim. Sevginin tanımını yalan yanlış, eğri büğrü, çarpık bir zihniyete oturtan 17lik delikanlılara yandı… Bir bahar sabahı izledim! Bir bahar sabahı, ılık… ‘bizim zamanımızda’ diye başlayan cümleler duydum, cümleler kurdum… bizim zamanımızda, Türkan Şoray’lı, Kadir İnanır’lı Selvi Boylum Al Yazmalımlar vardı… ‘sevgi emekti, sıcak insan eliydi’ diyen bilerinin sesini duyduk… Biz silahı, ancak kötü adamların eline yakışır bildik. Bizim yiğit mahalle delikanlılarımız silahı şiddetle reddederdi hep yeşilçamlarımızda… sevdi mi bizim kızlarımız, kendini tek adama adardı. Entrikayı kötü adamlar çevirirdi… Şimdi, kan akmayan film yok. Her 24 kareden bir silah taşıyor… Şimdi, içine ihanet karışmamış aşk yok. İki insanın birbirine emek verip, yüreklerini ortaya koymaları bayağılık biliniyor… Bir bahar sabahı izledim! Bir bahar sabahı, ılık…bol bol küfür ettim! Sisteme, medyaya, analara babalara, okullara, dizilere, filmlere, tepkisizliğimize… Şimdi, nutuk atmak kolay… şimdi, o gençleri baz alıp, zamane bozuk demek kolay… şimdi, bu ‘yeni nesil’e kızmak kolay… ama biz yarattık onları… onlar bizim eserimiz… onlar bozuk ekonominin, onlar basma kalıp eğitim sisteminin, onlar aşkı dostluğu paylaşımı sırf reyting alabilmek uğruna iğrenç senaryolarla kirleten ve bize pazarlayan medyanın, onlar bu çirkefliğe tepki göstermeyen tavır koyamayan üstüne üstlük oturup bir de güzelce izleyen vurdumduymaz koyun ağabeylerinin amcalarının, ablalarının teyzelerinin eseri! Yolunu kaybetmiş bir nesil var ortada… elinden tutmamızı bekleyen… biz bu çocukların elini Polat Alemdar’lara vermeye devam edelim ama… Gerçekten! Yoksa televizyona çakılıp kalıcaz kan görebilmek için. Üstüne üstlük reklamdı, devamı haftayaydı falan derken işin tadını kaçırıyoruz. Ne güzel işte çocuklar birbirini vursun bizde izleyelim. Kan koksun her yan… Böylesi daha masrafsız, emeksiz… Şimdi çıkın sokaklara ve bakın… önce çocuklara… ne oynuyorlar? Saklambaç mı? Hayır, bu çocuklar ellerinde ki tahtaları silah yapıyorlar. Bu çocuklar ‘şakacıktan’ birbirlerini öldürüyorlar… ölüm gözlerinde küçülüyor, kolaylaşıyor. Farkında değilsiniz…. Sonra gençlere bakın. Sohbetlerini dinleyin… kulak verin! Hayata bakışlarında ki kolaycılığı ve ucuzluğu görün… bizi biz yapan Anadolu mirasını nasıl tükettiklerini, suni gündemlerle nasıl ele geçirildiklerini, bu güzel ülkeye dair hiçbir şey bilmediklerini ve öğrenmeye de hevesli olmadıklarını, içlerinin nasıl boşaldığını görün. Kandan korkmadıklarının farkına varın! Ve en önemlisi bunun sistemli olarak, bilinçlice, tepkisiz duyarsız ve kaosa mahkum bir halk olmamız ve Atatürk’ün Bursa Nutkunda verdiği ‘genç’ tanımını yerle bir etmek adına güçlü eller tarafından yapıldığının farkına varın… Ayrıntılar, hayat kurtarır. Ellerinizi, gözlerinizi, yüreğinizi açın. Hemen şimdi! Herşey, elimizden akıp gidiyor. Yarın çok geç olabilir! Bursa Nutku Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek" Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! Mustafa Kemal Atatürk Bursa, 5 Şubat 1933
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bilgen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |