Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Mahalle aralarında oyun oynama hakkımı geri istiyorum! Üstümüzün başımızın toza toprağa bulandığı, bir sürü emanet yara edindiğimiz ve yeniden yeniden tazelediğimiz, soyup kanattığımız, kavga edip, mızıkçılık yaptığımız, annelerimizden azarlar işittiğimiz ama aldırmadığımız, eninde sonunda, mutlak eğlendiğimiz oyunlar daha onurluydu. Şu sıralar oynadığımız oyunlardan pek çok sıkıldım zira. Mahalle aralarında her şey çok kolaydı benim zamanımda. Alla balı satıp, vezirganbaşıya kapıyı açtırıyorduk. Bir süreliğine kör olup, bir süreliğine saklanıp, bir süreliğine çanakta çömlek patlatıyorduk. Hem yedi taşı üst üste koyup, onu vurmakta çok kolaydı. O zamanlar ki tek sıkıntı, havanın kararmasıydı ama ortak bir kederi bölüştüğümüzdendi sanırım yine de memnunduk halimizden. Yetişkinler dünyasında her şey çok zor. Dolaylı. Mecazlı. Alt anlamlı. Kalıplı. Sıfat tamlamalı. Bir de tecrübe dedikleri bir şey var ki, herkesin dilinde. Şaşırıyorum bazen, tecrübe dediğin hataların toplamı değil mi? Ne var bunda bunca övünecek… Ama en zoru, 17 yaşından sonra yavaş yavaş öğrendiğin oyunlar. Buna eminim. Şu sıralar popülerlik listesinin en başında ‘solculuk’ oyunu var… bu oyunun kuralları biraz karmaşık. Farklı kategorileri bünyesinde barındırıyor. Oyuna dahil olanların büyük çoğunluğu, Ahmet Kaya, Ferhat Tunç, Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Grup Yorum, Kızılırmak, Ali Asker, Kardeş Türküler dinler. Biraz daha aşmış olanları, Grup Ekin, Adalılar, Kutup Yıldızı, Grup Yol, Atmacalar, Agire Jiyan, Umut Altınçağ gibi fazlaca bilinmeyenleri tercih eder ki bunun sebebi de ‘diğer’ ‘solcu’lardan daha ‘solcu’ olduğuna inanmak istemesidir. Bu arada ‘bu adamlar ne diyor ki’ dememek yapılacak işler listesinin en başındadır. Ha birde, Petek Dinçöz ve bilumum mankenden bozma ‘sanatçı’ları dinlemek de dahildir bunlara ama burada ana kural bunu yalnızken yani kimsenin görmediği yerlerde yapmaktır. Yine aynı çoğunluk, Nazım Hikmet’i mutlak, Ahmed Arif’i de bir parça bilir. Bilir dediysem de yanlış anlaşılmasın, bu adam ‘bizden’ tavrı vardır daha çok, ‘biz’ konusunda pek fikir sahibi olmasalar da… Hasan Hüseyin’in ise genelde esamesi okunmaz. Zaten diğerlerinin bir adı bile yoktur çoğu zaman. Yine bu kategoride de biraz aşmış olanları vardır. Bunlar da Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaralarını, Gece Yarışı şiirlerini, Piraye’sini ve yaşamını, Ahmed Arif’in Adiloş Bebe’sini, Hasretinden Prangalar Eskittim’ini ve Hasan Hüseyin’in de Haziranda Ölmek Zor’unu mutlak surette (ezbere) bilirler. Her türlü ortamda, şiir okuyabilmek ve kahraman edalarıyla dolaşabilmek bu grubun marifetleri arasındadır. Gruba dahil olanları asla, kendisine aykırı bir düşünce yapısına sahip bireylerle göremezsiniz, düşünce özgürlüğünü savunuyor olsalar bile… Televizyon aptal kutusudur deyip, Asmalı Konak bağımlısı olmak, ‘Tek tip’ kişiliğe karşı çıkıp, ‘biz’den ‘tek tip’ kişilik yaratmak, emeği savunup kolay paraya tapmak, savunulan pek çok fikre, eylemsel hükmünü yitirtmek, ‘masa başı’ olmasına hizmet etmek ve bunu siyasi literatürle açıklamak gibi tezatları da bünyesinde barındırabilecek bir mozaiğe sahiptir oyunumuz. Bu da yine daha iyi ‘solcu’ olmanın stratejik adımlarından biridir. Tabi bir de oyun alanları var, oyunu tamamlayan ve hizmet eden. Türkü barlardan tutun da, üç kişinin bir araya geldiği her türlü kapalı yada açık alan bu oyun için biçilmiş kaftandır. Masa başlarında ‘eleştiri’, ‘özeleştiri’, ‘özgürlük’, ‘bağımsızlık’, ‘emperyalizm’, ‘faşizm’, ‘oligarşi’, ‘diren’, ‘yoldaş’, ‘demokrasi’, ‘halk’, ‘işçi’, ‘yozlaşma’, ‘savaş’, ‘barış’, ‘kahrolsun’, ‘yaşasın’ kelimelerine ses verirken, türkülerdeki kahramanlara, nefeslerinde ki alkolle beraber göz yaşlarını ve ağıtlarını katarken, sallanarak çıktığı türkü barın kapısında giriştiği siyasi tartışmayı tamamlamaya (kazanmaya) çalışırken, yada karşısından gelen sokak çocuğunu gördüğünde, yanındaki en az kendisi kadar ‘solcu’ arkadaşına ‘işte, sistemin kurbanları bu çocuklar, bir gün, yani biz devrimi yapınca, o büyük gün gelince rahat edecekler’, derken bile çocuğa gülümsemeden, hiçe sayarak geçerken, görebilirsiniz bu oyunun neferlerini. Hatta bu oyunun seyircisiyseniz şayet, misyonunuz bu oyunu oynayanları (söylemleriyle, tavırlarına bakmadan) görmektir. Cümlelerle görünebilmek mantığı üzerine kurulmuş bir oyundur bu. Oyunumuzun erkeklerini genelde keçi sakalı yada kirli sakal bırakmış olarak görebilirsiniz. Kızlarını ise, son dönemlerde kısa, kızıl saçlarından ve baş parmaklarına taktıkları (polis devletine karşı bir başkaldırı simgesi olduğu düşünülen) yüzüklerinden tanıyabilirsiniz. Genel de daha kolay tanınabilmek için Che Guevera baskılı giysileri, madalyonları ve künyeleri tercih ederler. Bunların Deniz Gezmiş versiyonları da mevcuttur. Ellerinde genelde, Uğur Mumcu, Che Guevera, Cezmi Ersöz kitaplarıyla, Yar Yayınları kitapları dolaşır. Bu genel de daha aşmış olanlar da gözlenebilecek olanlardandır. Bu grup biraz daha fikir sahibi olup, Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mahir, Amerika ve ihtilaller hakkında bir şeyler anlatabilir size. Oyunda ‘tecrübe’ sahibi olanlardansa komplo teorileri dinleyebilirsiniz. Polis sevmemeleri ve neden sevmediklerini bilmemeleri ortak özelliklerindendir. İstisnalar vardır elbette ama oyunun en geçerli kuralı şekilcilik olduğundan, olmazsa olmazlarındandır bu imaj. Oyunda asla ihmal edilmemesi gereken belli kurallar vardır. Birincisi; bu bir siyasi misyondur, hayat felsefen haline getiremezsin, yaşamında ve hayata bakış açında değişiklik (devrim) yapamazsın. İkincisi; dostluk, vefa, güven gibi oyunun yan kavramlarını da gerçekçi kılmaman gerekir, siyasi kavramları gerçek kılmamak yetmez.. Üçüncüsü; muhalif olacaksın ama tabii sınırı bileceksin, yerinde ve zamanında yapacaksın. Sus dediler mi susacaksın, konuşma özgürlüğünü savunuyor olsan bile. O zaman güzel bir etiketi hak ettin, oyunun başarı basamaklarında tavana vurdun demektir. Ezbere biliyorum hepsini. Hepsinde bir parça ben var. Bende hepsinden bir parça var. Ama sıkıldım artık. Mahalle aralarında oyun oynama hakkımı geri istiyorum! Yaralarımı, mızıkçılıklarımı, hava kararmasından korkmayı, saklambacı, kör ebeyi geri istiyorum. Böylesi daha onurlu çünkü…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bilgen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |