..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Ahmet B.çulhacı




28 Ekim 2005
Nerede O Eski Ramazanlar...  
Ahmet B.çulhacı
Gözümden uyku aksa da, o sofrada bulunmanın, ailemle birlikte o heyecanı, o coşkuyu yaşamış olmanın keyfini hiçbir şeye değişmezdim.


:BIBH:
“Anne ne olur beni de kaldır olur mu?.. Bak kaldırmazsan küserim sonra”… Her seferinde yalvar yakar olurdum anneme. Saatlerce dil döker “Tamam kaldıracağım” sözünü aldıktan sonra, bir an önce uyumaya bakardım. Bir an önce uyumalıyım ki, sahurda kolaylıkla kalkabileyim…
Kimi zaman annemin uyandırmasına bile gerek kalmaz, davulun sesini duyar duymaz yataktan fırlayıp, soluğu pencere kenarında alırdım. Yüzümü cama dayar – ne dayaması adeta camla bütünleşir- biraz korku, biraz da sevinç karışımı bir duyguyla davulcunun her hareketini soluksuz izlerdim. Korkardım: Çünkü, gecenin zifiri karanlığında, el fenerinin cılız ışığı öylesine oyunlar oynardı ki, davulcu ve yamağı karşı evin duvarına yansıyan gölgeleriyle “Gulyabani” gibi üzerime üzerime gelirlerdi. Sevinirdim: Çünkü, her gece bizim için ayrı bir mani yakılırdı… bakalım bu gece neler söyleyecek diye sabırsızlıkla beklerdim. Aynı sabırsızlığı o da gösterirdi. Özellikle de ışığımızın yanmadığı ve bahşişin geciktiği zamanlarda… İşte o zaman davulun tokmağına daha bir asılır, gecenin sessizliğini daha bir yırtardı hiç sıtma görmemiş sesiyle:
“Üzümüm var ezilecek
Tülbentlerden süzülecek
Çok bekletme Ahmet Ağbi
Çok yerim var gezilecek…”…. Güm be de güm güm… Güm be de güm güm…
Bahşişini alır ve karanlığın içinde, geldiği gibi kaybolup giderdi ardında ateş böceği misali bir bir yanan evlerin ışığını bırakarak…
Asıl cümbüş ondan sonra başlardı. Bir telaş bir telaş ki sormayın… Önce ocağa çay suyu konulur, sonra akşamdan hazırlanan yemekler ısıtılıp dizilirdi yer sofrasına… mutlaka ama mutlaka radyo açılır, şarkılar, türküler eşliğinde yenirdi yemekler… Bol bol da çay içilirdi yemek sonrasında… “Çok çay içelim ki akşama kadar susuzluk çekmeyelim!..” derdi babam… Sahur sofralarının keyfine doyamazdım. Gözümden uyku aksa da, o sofrada bulunmanın, ailemle birlikte o heyecanı, o coşkuyu yaşamış olmanın keyfini hiçbir şeye değişmezdim.
Ağabeyime, ablama oruç yasağı yoktu ama bana vardı. “ben de oruç tutmak istiyorum!..” dediğimde, “Olmaz sen daha küçüksün, dayanamazsın!” cevabını alırdım. Ama ben yine de gizlice tutardım. Tutardım da, o gün öğleni zor ederdim. Neyse ki çocukların “Tekne orucu” tutma gibi bir hakları vardı. Ne demekse!... Öğlene kadar bir şey yeme, öğlen ye… Öğleden sonra yine bir şey yeme, iftarda yeniden ye… yine büyüklerin engin hoşgörüsünün bir yansıması olsa gerek bu Tekne Orucu… zaten çocuklar ne yaparlarsa yapsınlar affedilmeye layık değiller midir?...
Benim için ramazan günlerinin vazgeçilmezlerinden biri de gece eğlenceleriydi.
Mahalle meydanına kurulan Cambaz, iftardan sonra gösteriye başlardı. Ramazan boyunca hemen her gün giderdik Cambaz’ın gösterilerini izlemeye… İpin üzerinde yürürken bize korkulu anlar yaşatan palyaço boncuk’u, şapkasından tavşan çıkaran sihirbazı, allı-pullu giysiler içinde kantolar söyleyen çadır şarkıcısını hiç ama hiç unutamam… ve hâlâ yankılanır durur kulağımda o günden bugüne…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bırakıp Gitmelere Dayanamıyorum...
Kütüphane Günlerim...
Su ve Rüzgâr...
Gökkuşağının Ucunu Bulmak...
Çözülüyorum, Haberiniz Olsun!..
Affettim Seni...
Şimdiki Çocuklar Harika...
Yabancılaşma...
Farkında Olup, Farklı Olabilmek...
İtiraf...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İsyanım Kendime... [Şiir]
Neyinim Ben, Kendim?.. [Şiir]
Gitme Desem... [Şiir]
Dörtlükler... [Şiir]
Ben Bugün İzinliyim Anne... [Şiir]
Biliyorum... [Şiir]
Hüzün... [Şiir]
Bay Casper... [Öykü]
Suskunluğum: Baş Kaldırış... [Öykü]
Sözde Sevgi... [Eleştiri]


Ahmet B.çulhacı kimdir?

Çokça okur, zaman zaman da yazarım. . . Yazdıklarım beni anlatsa da sizin yaşadıklarınıza benzer. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet B.çulhacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.