Sigara dumanının ömrüne bedel bir sevgiydi bu, sürekli tekrarlayan, sürekli yeniden yakmak zorunda olduğum bir sevgi. Sen benim için bir nefes dumandın, yada bir yudum sıcak çay. Anlık zevklerin sevgisiydi aramızdaki, unutulmaya yüz tutmuş şeylerin yansıması. Hiçbir zaman sevmedim seni, sevemedim, kalbimin pas tutmuş demirden kapılarını açamadım sana karşı. Sevgi benim içimde yok ki, yıllar önce ardında bir mektup bile bırakmadan kaçıp gitti uzaklara, asla bulamayacağım mutluluğun sıcak sahillerine. Bunları yazmak seni rahatlatıyor mu diye soruyorsun muhtemelen, cevap kimin umurunda ki. Hep bir umut vardı içimde sana karşı, bir gün diyordum, belki olurya, bir şeylerin değişeceği tutar ve bende tesadüfen oradan geçiyorumdur ama ne bir şeyin değişeceği tuttu, nede ben tesadüflere inanır oldum. Ne olur içinde bana karşı nefret besleme, şu kısacık hayatımda o kadar çok nefret dolu yüzle karşılaştım ki, artık tahammül sınırlarım engin dağların arkasında kaldı.
Bir düşü yaşadım seninle, belki de sevdim seni farkında olmadan uzun yıllar boyu, şimdi arkamda bırakıp giderken farkına varıyorum. Ölüm arabamın ağır metal tekerlekleri dönmeye başladı ne yazık ki, akıp geçerken zamanın kumları, ne çıkarsa önüne sürükleyip götürüyor uzaklara. Sıra belli ki bana gelmiş, tren istasyondan kalkıyor, metal tekerleklerse asla durmaz. Şu an içimde tekbir pişmanlık var, sana birkez bile içten olarak “seni seviyorum” diyememek. Beni öldürmesine rağmen sigara dumanını hep sevdim, insanın aklı ölürken başına geliyor ancak, ama geç kalmış sayılmam değil mi? Seni seviyorum. Elveda.