..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Başkaldırı > Doğan ORMANKIRAN




6 Eylül 2005
Terennümden Teğetler, Aman Çembere Değmesin.  
Doğan ORMANKIRAN
Hızlanan bir yarış içerisinde zamana karşı rekor kırmak için mi koşturup duruyoruz? Hepimizin hedefleri farklı, ama iyide olsa kötüde olsa mutlu yada mutsuz bir halde de olsa herkes aynı sona ulaşıyor.


:BCHA:
Hızlanan bir yarış içerisinde zamana karşı rekor kırmak için mi koşturup duruyoruz? Hepimizin hedefleri farklı, ama iyide olsa kötüde olsa mutlu yada mutsuz bir halde de olsa herkes aynı sona ulaşıyor. Evet son hepimizin bildiği ‘ölüm gerçeğinden’ söz ediyorum.

Bir emekleme ve çocukluk evresiyle başlıyor yarış. Hep ebeveynlerimizin sohbetlerine konu oluyor. Hep onların yarışlarına giriyoruz. Ayşe’nin dersi daha iyi Fatma iyi şarkı söylüyor. Görüyor musun Mehmet nasıl topa vuruyor? Sen hala ...... v.s. cümlelerle büyüyoruz..

Geçenlerde bana yöneltilen bir soruyu paylaşayım sizlerle ‘ Ağabey! Bu anne babalar hep haklıda biz çocukların haklı olduğu bir konu yada hiç hesap sormaya hakkı yok mu? İlk duyduğumda çok şaşırdım ve iyiden iyiye düşündüm bu sorunun nasıl bir cevabı olabilir. Galiba hakkı varda başvuracakları makam yok. İşte en doğru makamı bulana kadarda bir bakıyorsun karşı çıktığın büyüklerden biri olmuş çıkmışsın.

Hepimizin hayatında ilginç hikayeleri yada ilginç deneyimleri olmuştur.

Valide hanım dedim üzerime düşme bu kadar, kocaman adam oldum. Yeter, yok hava soğuk paltonu giy, oğlum eve erken gelin v.s. serzenişler ve istekler kızdım ya artık kocaman olmuşuz ne bu diye. O gün inat olsun diye eve geç gidiyorum saat 03.15 suları kapıyı açıyorum ki bizim valide hanım uyumamış; bir utanç yüzümü kaplıyor başımı öne eğiyorum. Vicdan azabı çekiyorum. Ya valide hanım neden uyumadın diye soruyorum kısık bir ses tonuyla. Valide hanım, oğlum sen gelmeyince ben nasıl uyurum. Ya validem ne gerek var kocaman adam olduk. Bak geldim merak edilecek bir şey yok desem de taş gibi ağır bir cevap geldi. Benim ne çektiğimi ancak siz de bir gün çocuk sahibi olunca anlarsınız.

İşte bu cevaba söylenecek pek bir şey yok. En azından benim için çünkü henüz çocuk sahibi değilim. Belli bir müddet buna katlanacağız. Yoksa bunlar valide hanımın bizi evlendirme çabalarına paralel psikolojik bir baskı unsurumu oluşturmaya çalışıyor. Yok canım olmaz öyle şey. Nerden gelsin böyle şeyler kadıncağızın aklına.

Bazen düşünüyorum bu annelerin ortak özelliklerimi diye. Baksana peder bey olaylardan bihaber umursamıyor ve ilk akşamdan yatmış bile. İnsan bir nezaketen bekler. Bizde anlarız, saygı falan göstermek gerekir. Ama o zaten her cümlenin başına koyuyor bunu kocaman adam oldunuz diye.Umurunda değiliz vallahi.

Allah aşkına biri söylesin biz büyüdük mü? Kocaman adamlar mıyız? Yoksa hala büyüklerimizin gözünde birer küçük çocuk muyuz?

Allah nasıl bilirse öyle yapsın ne diyeyim. Bak ya zamanda nasılda geçiyor.

Yarışa devam kaçıncı etap kaçıncı metre bilmeden hem de umursamadan zaten sona ulaşacağız. O bilinmez dedektiflik yapmak gereken esrarengiz bir gerçek “ölüm gerçeği”. Hani hiç gidip gelende olmadı ki tecrübelerinden faydalansak röportaj falan yapsak, yayınlasak dergide. Nasılmış oraları, selam söyleyen birileri olmuş mu? havası nasıl, suyu nasıldır? Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat v.s desek. Kimse yok yaz çiz kafana göre bence. İşte hepinizden bu bencelerin cevabını bekliyorum. Dergiye yazın sevgili hedef kitlem o da neyse hep söyler dururdu bizim ajans başkanı iyi adamdır. Kendisini de burada ufak bir pay çıkaralım en azından yayında bazı şeyleri görmezden gelir editör kurulunda ağırlığı var.

İşler yine sarpa sardı bu aralar. Dar-ül Acize’ ye başvuracağız kredi görüşmeleri için. Gülmeyin ne alakası var diye bakın anlatayımda görün neyin kaç bucak olduğunu. Çünkü delikanlı bir banka yok kredi verecek. Bankanın delikanlısı mı, nasıl mı olur? Anlatayım İşte şöyle; 1. 85 boyunda, kara kaş, kara göz. Delikanlı bankacı müşterisine baktığı an gözünden tanır. Seninkiler ne diyor. Elli beş tane evrak istiyor git-gel, git-gel hep aynı laflar. Reklamlar ise içi süslü kelimelerle dolu dolu. Yok biz şöyleyiz, Yom emredin yaparız. Yok efendim 25 saat kesintisiz hizmet... v.s. Peki hiç duydunuz mu ‘delikanlı bankanız hizmetinizde’ diye. Yok kardeşim yok. Bir sürü çalışanlar, bir sürü koca koca camlı binalar, hepsi ufuklarda master yapmış genç beyinler. Peki bu kadar cv’ leri ansiklopedik arkadaşlar çalışıyordu da, bu bankacılık sistemi niye çöktü. Ben söyleyeyim; tabiki delikanlı olmadığı için. Anladınız mı? Şimdi bunun cevabı bu kadar basit. Her şey bunla bitse iyi bakın terennüme devam ediyoruz.

Ülkemiz hudutlarında,YÖK diye bir yüce makam var. Bir iş için bir görüş alalım, bir fikir birlikteliği sağlayalım dedik. Nede olsa onlar cv’ leri ansiklopedik arkadaşları yetiştiren babalar dedik. Dedikte ne oldu; iyi etmemişiz, konuyla ilgili bir iki telefon münasebetimiz oldu. Benim kuruma sevgim saygım sonsuz, bir iki telefon açtık bizde bulunmaz şuraya bakın, başka bir daireye telefon aç orası bilmez, öbür tarafa, öbür daireye telefon beyefendi biz cahil kaldık biz anlamayız. Başka bir yere peki bunlar neden anlar herhalde anlaşılan bunların telefon santrali yeniydi bunlar ya onu deniyordu. Yada en az cevap veren bir üst makama terfi ediyordu. Affınıza sığınarak bende soruyorum ya orası nerenin yüksek kurumu? Oradakiler kimdir? Ne iş yaparlar? Sevgili haşmetmahablarım. Özel kesim cübbeli amcalarım. Sayın bu kurumun başkanı ağabeyciğim, ya ne oluyor orda biri bize açıklasın. Yoksa Size de BBG evi gibi odalarınıza kameramı koyalım. Puan mı verelim bölgesel oylarla?

Al birini vur ötekine, birde bunların akademik üniversiteleri var. Hani vatana hayırlı evlat yetiştireceğiz diye kendini parçalayan, bölüm başkanları, öğretim üyeleri v.s. bakın anlatayım; arkadaşlar geçenlerde bu ışık saçan Üniversitelerden birine gittik. İsmi önemli değil orta doğu ve balkanların en nazır ve hazır akademik kurulu olduğunu ifaade ediyorlar. Neyse arkadaşlar Üniversiteye girdik. Konumuzla ilgili bölümleri geziyoruz. Yapım harika, binalar güzel hiç şaşırmadık. Koridorlar buram buram yabancılık kokuyor. Farklı dilde gezenler konuşanlar var. Kazara asistanım sordu ağabey burada Kültür Bakanlığı’nın kültür değişim programı mı uygulanıyor? Bende espri yapma dedim ve ekledim “ hadi len ” diye gülüştük.

Allah’ım bir kaç dakika sonra birileri bizi farketti randevumuz olduğunu söyledik. Malumunuz böyle hazreti bir kuruma başka türlü girilmez. Bir kaç seranomiden sonra odaya alındık neyse buna da şükür. Sohbete başladık. Sanki konuştuğumuz zatı muhterem kişi uzaydan fırlamış, buram buram bilim kokuyordu. Gözlerim yaşardı desem doğrudur. Bir kaç soru v.s çok iş yaptıklarını, çok yoğun olduklarını, bize yardımcı olmaya vakitlerinin olmadığını v.s hatta birazda bize bir iki laf sokuşturarak gidin konseptinizi oluşturun dedi bilimsel havasını da atarak. Sanki ülkemin kısıtlı ekonomisinden kendisine kişi başına düşen milli geliri 30.000 USD falan yap dedik. Hani büyüklerimiz yıllardır buna uğraşıyor bu zor bir konu 38 bakanlık bilumum diğer resmi daireler 50 yıldır çözemedi bu konuyu (bu gidişle de biraz zor ya neyse hayırlısı) Sevgili bu akademik büyüğümüzde zorlanır diyeceğiz. Peh peh ama sayın ....bilmem ne doktor, ne bilim dalı başkanı çok yoğunmuş. Ama inanının yoğunluğunun ne olduğunu hala çözemedik. Umarım çözen birileri olur. Oradan da suratımız yarı asık, yarı umutlu çıktık. Fakültede ilerlerken dersten çıkan çocukları gördük. Hepsinin gözleri parlıyordu. Belli ki biri ya içerde hazine bulmuş onu paylaşıyorlardı. Yada çok iyi nasihat çekmişti geleceğe dair. Vay başımıza, vay nasıl bir atasözü vardı. O geldi aklıma ‘Ayranı yok içmeye at ile gider ..... diye” hakikaten bu önceki büyüklere hak veriyorum iyi laflar etmişler bazen bize söyleyecek bir şey bırakmadılar diye düşünsem de, aman önemli değil yinede hakkını vermek lazım.

Sonra oradan devletin bilumum başka enerjik bir kurumuna daha geçtik. Biz görev aşkıyla yandıkça daha gidecek çok kurum buluruz. Bu kafayla çaldık kapılarını, anlattık meramımızı. Sizde bir takım istatistiksel bulgular varmış. Konuyla ilgili isteriz ki; sizde sıkıntılarınızı düşüncelerini bu istatistiksel tablonun altında bildirin. Bizde dergide yayınlayalım diye hafif bir tebessümle cümleyi tamamladık ki. Demesin mi!..Sayın Bakan beyi karşılayacağız sonra gelin. Ayrıca burası sizin enformasyon daireniz mi? Hani bir dövmediği kaldı. Şaşırdık, bozulduk, üzüldük. Aklınıza ne geliyorsa şekilden şekile girdik. Aklımdan şöyle geçirdim acaba kötü bir şeymi söyledik. Adam bu istatistiksel kelimesine mi bozuldu? Söylemeden önce bakmadıkta sözlüğe, acaba 312 md ‘ye teğet bir kelimemiydi? Eğer öyleyse bu şimdi hapı yuttuk demektir. Sağolun beyzadem paşam v.s der demez odayı nasıl terk ettiğimizi hatırlamıyorum.

Her halde resmiyetin getirdiği problemler diye düşünüyorum (hala ama hala) Bu nedenle birazda özel kurumlarla şansımızı deneyelim dedik. Ve üzerimize düşen nezaket kuralları çerçevesinde randevu talebinde bulunduk ve maalesef onlarda çok yoğunlardı. Kimi seyahate çıkıyordu, kimi bol katılımlı toplantılar yapıyordu. Kimi de sahaya iniyordu. Kardeşim sanki bunlar topçu. Ne işleri var sahada bilmiyorum. Her halde bu çok muhterem arkadaşlarla görüşmek için 6 ay önceden yazılı bir dilekçe gönderip, onlardan gelecek program dahilinde hareket etmek gerekiyor. Hem de tüm hijyenik, ekolojik önlemlerimizi almış olarak görüşmek gerekecek. Ben mi yanlış düşünüyorum? Günahlarını mı alıyorum? acaba biraz daha sabırlı olmak mı gerekir? Bu kısmı inanının kestirmek daha zor. Sonra olumlu düşüncelere dalıp mutlu oluyorum. Yurdum insanı bak ya harıl harıl çalışıyor tek gayeleri üretmek ve vatana faydalı birer insan olmak. Ama sonra geldiğimiz noktaya bakıyorum. Bunca zamanda ülke adına hiç bir yol kaydedememişiz. Gittikçede kötüleşiyoruz. Biri çeksin şu dev aynalarını bunların önünden ve artık normal bir ayna koysun şunların önüne. Birde gözlüklerini çıkarsınlar belki farkederler şeyin kaç bucak olduğunu. Uyanın ya uyanın bırakın bu edebiyatı. Sorsanız, hepsi Vatan, Millet, Sakarya

Büyük önder Atatürk bunları yıllar önce söylemiş Gençliğe Hitabesinde “cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir bütün bu bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı işte bu ahval ve şerait içinde dahi, vaziven;Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” diye

Bu sözlerin üzerine yorum bile getirilemez ama bu topluma söyleyecek bir kaç sözüm olacak yoksa çatlarım.

Sayın büyüğümüz, bu sözleri bizim millete mi söyledi? Yoksa bu millet, o millet değil mi? Ya ne tersanesi, ne vatanı beyinleri bile işgal edilmiş bunların. Damarlarında da kan değil ekşili nar suyu dolaşıyor bunların. Allah hepinize akıl mustak eylesin “conconluk” umarım bir gün sizi bir yere götürür.

Daha görüşeceğimiz iki büyük, birde yandal olan devletin büyükleriyle dolu kurumlar var. Ve tabi ki yine malum büyük aynalı camlı şirketler. Aldığım eğitim seminerleri geldi aklıma. Sunum yaparken o eğitimlerin içinde bu düşündüklerim yoktu. Ve hiç kimsede sizi böyle karşılamıyordu. Peki bize anlatılanlarla bizim yaşadıklarımız arasında bir pisagor bağıntısı kurulabilir mi? Bizim mi yaklaşımcı bir hatamız var? Yoksa sevgili ve saygıdeğer büyüklerim bu seminerlere hiç katılmamış mı? Bu 3 ‘nün cevabını istiyorum. Ama gerek yok biz cevabımızı aldık efendim. Sunum yada görüşme formatını değiştiriyorum. Bir sunumda 1) Çelik yelek giyilecek 2) Her türlü söylenene haklısınız efendim, bağışlayın, affedin denecek. 3) Akademik ve yarı akademik devlet büyüklerimiz her zaman haklıdır ilkesi güdülecek. 4) Aynalı binalar ve geniş odalı ağabeylerim, ablalarım doğrusunu bilir ilkesi güdülecek.

Size de aşk olsun yani. Hepinize kırıldım. Mendil verin ağlayacağım şimdi. O kadar okuyorsunuz da bir Allah’ın kulu çıkıp ne oluyor arkadaşım orada. Siz ne iş yapıyorsunuz demediniz? Anlattığın ülke burası mı? Zambia mı diye sormuyorsunuz? Gerçi o ülkede nasıl bilmiyorum ama isim hakkını öderiz başvuran olursa. İş tecrübesi, yaşam deneyimi v.s bu ülkede bir işin ucundan tutmak için illaki yaşımızın 40’ın üzerinde mi olması gerekiyor? Yada onun üstündeki bir büyüğümüzün adını mı kullanmamız gerekiyor? Hayır arkadaşlar biz anlayış istiyoruz.

Çok mu sert çıktık? Acaba, şey kem küm. Yok yok boş ver bir duyan muyan olur. Birde ondan dolayı başımız yanmasın.

Yaşadığımız çarpıklık dünyasına ait daha neler neler var anlatabileceğim. Hayata yeni mavi bir çizgi çizmeye çalışıyoruz. Bu çizginin çizilmesi için yardım beklerken, bırakın yardım etmeyi. Aksine her gelen çizginin üstüne basıyor. Yinede umutlarımızı tüketmeden sevgili okurlarım, sevgili hedef kitlem, biz çalışmalarımıza son sürat devam ediyoruz.

Ne yapıp edip, Valide hanımın duasını da aldım. Daha ilerde evlat sahibi de olacağım sırf onları anlamak için. Ya durun yoksa bunca problem bu nedenle mi karşıma çıkıyor? Yok canım ne alakası var olur mu öyle şey? Kısmetse biz işimizi yapmaya devam edeceğiz birde bizi anlayan birilerini bulabilirsek.

Sürç-ü lisan ettik ise affola.



Doğan ORMANKIRAN



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sevgiliye Mektuplar...
12 Eylülde Aşk ve Ben Çocuktum.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Tedirgin [Şiir]
Hadi Git [Şiir]
Ey Sevgili... [Şiir]
Gel Ey, Gönlümün Sultanı!.. [Şiir]
Adam ve Kadın [Şiir]
Üşüyorum [Şiir]
Kimbilir [Şiir]
Aşk, Gurur ve Eylül [Şiir]
Senden Uzakta [Deneme]
Bırakmadı Sevdan [Deneme]


Doğan ORMANKIRAN kimdir?

Varlığını sorgulayan, nereden geldim, nerdeyim ve nere gidiyorum. Felsefesiyle şu anda bulunduğumuz yer arsında insan-ı kamil olma uğraşı içerisindeyiz. Aşk ateşinde pişerek olgunlaşmayı yol edinmiş Saygı ve edep'le hayata karşı, fikirlere karşı tavrı ve tafraları olan bir uslub sahibiyiz. Kalabalık ayak takımları arasında farkedilebilme ve fikirleriyle kaideleri yerinden oynatabilme kabiliyetine talibiz. Hünerimizi bu yolla sergileme uğraşı içerisindeyiz.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Doğan ORMANKIRAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.