..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Dervişe Güneyyeli Kutlu




1 Ağustos 2005
Aşkın Sırat Köprüsünde Tango  
Dervişe Güneyyeli Kutlu
Sadece birbirimizin gözlerine baktık. Ne müziğin sesi, ne figürlerin canlılığı, ne de rüzgâr kaçırabildi o anı. An’ı kıpırdatan bir tek yürek çarpıntısı oldu. Kalktım, kendi gözlerimden onun gözlerine yol aldım.


:BIAD:
Sadece birbirimizin gözlerine baktık. Ne müziğin sesi, ne figürlerin canlılığı, ne de rüzgâr kaçırabildi o anı. An’ı kıpırdatan bir tek yürek çarpıntısı oldu. Gözlerimiz arasında bir köprü oluştu. Kalktım, kendi gözlerimden onun gözlerine yol aldım. Sırat köprüsü gibi bir yoldu. Gözünü kırpsa ateşe düşecektim; kırpmasa gönlündeki yangına. Ayaklarımın yandığını, kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum. Yaklaştıkça içim başka türlü oluyordu. Çölün sonunda denize ulaşmam gibi; günlerce aç kaldıktan sonra önüme en çok sevdiğim yemeğin konması gibi bir şey. Ama daldığımda boğulacakmışım, yediğimde zehirlenecekmişim gibi ürperdi içerim. Terlemeye başladım. Bir an geri dönmeyi düşündüm, ama artık çok geçti; mıknatıs gibi kendine çekiyordu beni gözbebeği.

Karanlığın ardındaki ışığın merakı korkularımı unufak etti bir an. Madem ki sonunda mutlaka yanmak vardı; neden bu aşkın yanışı olmasındı? Gitar çalmaya yeni başlayan bir öğrencinin, yazın sıcağında teller arasında dolaşırken terli parmakları nasıl yanıyorsa, ayaklarım da aynı garip yanıştaydı.

Yaklaştım... Yan’aştım... Perdeler; rüzgârın savurduğu, eflatun, beyaz, toz pembe perdeler. Ardında koskocaman bir ışık. Gözlerde bir günbatımı... Kirpikler keskin uçlarıyla yıktı köprüyü, perdeler düştü. Ben yokum kapısında gözünün; günbatımı geceye teslim oldu...

Perdeler düştü, ve artık görüyorum ışığın ardındakileri... Gece çökse de, gönlün ışığı pusulamız olur. Artık uzun bir yolculuktayım; uzun ince yollar önümde, damarlar, damarlarda dolaşan kan... Her yer kıpkırmızı; tenimin en ücra hücresi bile... Evet, yeni çalışmaya başlamamış bu beden... Geçmişi var belli; akan kandan, mikroplardan, yaralardan ve mikropları kovan vitaminlerden. Eskisi var belli, atışından, sesinden, gürültüsünden. Bir şelalenin altında nasıl kuru kalıyorsa insan; ve izleyebiliyorsa yağmur gibi akan şelaleyi, ben de kalbinde öyleyim şimdi. Gümbürtüsü, şırıl şırıl akıp karışması nehire. Kaç sandal kapılıp düşmüştür kilometrelerce yüksekten bu şelalenin sonuna; kaç yürek parçalanmıştır; kaçı dallara tutunup kurtulmuştur acaba?

İlerleyemiyorum. Mağaradan içeriye girmeme gerek yok. Görmem gerekeni görüyor ve hissediyorum zaten. Yine de beşervari bir merak işte... Kanıyorum kendime...

-Eğer, şelaleyi ziyarete gelip biraz yıkanıp giderseniz yara almazsınız, demlenip gidersiniz zamanında. Ama dalarsanız şelalenin altında gizlenen mağaraya; ya sonunda hazineye ulaşırsınız ya kaybolup ölürsünüz; ya da hiçbir şey anlamadan savaştan çıkmışa dönüp kaçarsınız can havliyle. –

Kanıyorum... Evet... Damlalar tıp tıp akıyor; ve ateş parçalarına dönüşüyor. Kalbinin içindeyim; mağaranın en derininde. Nasıl döneceğim geri, bilmiyorum ki! Varmak kadar dönmek de önemli! Kanıyorum; kanıyla yıkanıyorum; boğuluyorum; nefessiz kalıyorum. Nefessiz bırakıyor beni bu derinlik. Hissettiklerime inanmak istiyorum. Sımsıkı sarılasım geliyor kalbine; mikrop kovucu güvenlik görevlileri, tuttukları gibi ağzına giden damarlardan birine atıyorlar beni. Hissediyorum. Mideden gelen bir deprem gürültüsü var! .. Koşuyorum; uzakta bir ışık huzmesi. Geriden gelen bir mikrop sürüsü.... Volkan gibi patlıyorum ağzından. Dudaklarına dokunup geçiyorum. Hafifçe tebessüm edip “Siz de görün” diyor, “Çok yaşa!” diyen arkadaşlarına. Bana da dargın tek kelime etmedim diye. -Sen beni ağız dolusu kusarken; ve kovarken yüreğinden, nasıl konuşabilirim ki?-

Bu kez cesaretimi toplayıp ben dansa kaldırıyorum onu. Evet, en sevdiğimiz melodilerden biri: Tango. Sadece birbirimizin gözlerine baktık. Ne müziğin sesi, ne figürlerin canlılığı, ne de rüzgâr kaçırabildi bu anı. An’ı kıpırdatan bir tek yürek çarpıntısı oldu. Gözlerimiz arasında bir köprü oluştu. Kalktı, gözlerinden gözlerime yol aldı. Sırat köprüsü gibi bir yoldu. Gözümü kırpsam ateşe düşecekti; kırpmasam gönlümdeki yangına. Ayaklarının yandığını, kalp atışlarının hızlandığını fark ettim. Gözlerime yaklaştıkça içi başka türlü oluyordu. Terlemeye başladı. Bir an bile geri dönmeyi düşünmedi; mıknatıs gibi kendine çekiyordu onu gözbebeğim.

Karanlığın ardındaki ışığın merakı tereddütleri unufak etti bir an. Madem ki sonunda mutlaka yanmak vardı; neden bu aşkın yanışı olmasındı? Notaları öğrenen bir öğrencinin yıllar sonra piyanonun üstünde parmaklarını dans ettirmesi gibi bedeni de aynı duyguya sarınmıştı. Üstündeki tüm tülleri parçaladı; ve üstümdeki.... Artık gözlerimiz çırılçıplaktı. Birbirine düşmeye hazır bir çift yürek, gözlerden akıp karıştı birbirine. Artık ne söz vardı, ne müzik... Aşk orada duruyor, iç gıdıklayıcı dokunuşlarla bizi okşuyordu. Gittikçe sarhoş oluyorduk. Ellerimiz ve bedenlerimiz bu kadar yakınken, dudaklarımız nasıl bu kadar uzak kalabiliyordu birbirine?



Sol gözüm sağ gözüne dokundu. Sol gözü, sağ gözüme. Dokunmanın ürperişi bile kayıp gitti bir yıldız sönüşüyle. Sadece yangın vardı. Evet, dudaklar ve tenler uzak düştü; çünkü sevişen gözler vardı iç içe. Kalabalığın arasındaki kaç göz fark etti bu sevişmeyi; ya da kaç göz anladı oyunun içindeki gerçeği? Ve biz ne kadarını kabul ettik bu sevişmenin?

Dokundum, dokundu; sardı, sardım; yandık; küllerimiz birleşti; uçup gittik.
-Küller birleşince, bir kadın ve bir erkek doğdu yeniden dünyaya. Gözlerinde aşk; gözlerinde yüzyılların hasreti. Birbirinden ayrı düşmenin eksikliğini yaşarken, kavuşmanın ve tam olmanın huzuru; mutluluğu.-

O kadar mutluyduk ki. Bir tango bu kadar mı güzel olabilirdi? Anlamadık, ama kurcalamadık da. Sadece tadını çıkardık ilk ve son tangonun.

*
Aşkın bir yarısında kadın; bir yarısında erkek. Erkek, ağzına aldığı gülü kadının ağzına verdi. Kadını kendine hızla çekip oynayabileceği en güzel tangoyu oynadı. Alkışlar arasında kendine çektiği kadını yeniden uzaklara savurdu. Kadın, şuh bir bakışla baktı adama; adam aşk dolu gözlerle ona. Kadın, sırtını dönüp sahneden indi, adam dans etmeye devam etti, başka tenlerde, bambaşka figürlerle... (-Milyonlarca insanla, milyonlarca kez dans edebilirsiniz ama küllerinizin birleştiği yürekle yaptığınız dansın tadını hiçbir bedende ve ruhta bulamazsınız.-)


.Eleştiriler & Yorumlar

:: Fevkalâde...
Gönderen: Olgun ONUR / İzmir/Türkiye
17 Haziran 2006
Gözden, göze kurulan sırat köprüsü... Karanlığın ardındaki ışık... Rüzgarın savurduğu eflâtun, beyaz, toz pembe perdalar... Bir şelâlenin altında kuru kalmak... Fevkalâdenin de fevkinde ifade edip örmüşsün duygu yumağını, tek tek açıp okudum. Sonra tekrar özenle sarıp kendi kütüphaneme koydum. Tebrikler...

:: İzedebiyatta ilk okuduğum yazı ve doğal olarak ilk
Gönderen: Ahmet Balcılar / İzmir/Türkiye
17 Haziran 2006
Yazınızı öncelikle ikiye ayırmak gerekiyor.Korku öncesi ve sonrası. İlk bölüm sanki yılların beklentisi olan bir durumun gerçekleşmesi anı ve bu uzun bekleyişin sonunda gerçekleşmesi durumu bir korkuyu da beraberinde getirmiş. Bu yazıyı da yansıyarak sık sık örneklerden yararlanılarak geçiştirilmeye çalışılan korku (belki tereddüt de diyebiliriz)ilk bölümde yazıyı damgasını vurmuş ve özellikle kalbe ulaşma esnasında ve sonrasında verilen örnekler biraz sırıtır duruma gelmiş. İkinci bölümde ise korkunun ortadan kalkması ile ki; karşı tarafı dansa davet etmek bunu işaret ediyor ve bu noktadan sonra yazı da yazan gibi doğal seyrine girerek müthiş bir hal alıyor. Bu nedenle yazıyı okumak isteyenler yarıda kesmesinler,sonuna kadar okumalarını tavsiye ediyorum.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Söyle Bana Aşk mı? (- I - )
Değiştirilemeyecek Kader Anlarından Biri: Berceste
Söyle Bana Aşk mı?
Aşikar Bir Sırdır Öz
Masal-ı Aşk -ı-
Güneş
Yürek Vuslatı İsterse
Ruhumdan Uzak
Akarsu
Bir Uçurum Vakti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Felâketim Olsun Tadın [Şiir]
Aklar ve Karalar [Şiir]
Kimsin? [Şiir]
Saklambaç [Şiir]
Ben Seyri [Şiir]
Ak Köpükle Yakamozun Hikayesi [Şiir]
Dönüşüm/s/üz [Şiir]
Vakit Geldi [Şiir]
Ruhum/a Da/yandı [Şiir]
Yüreğine Ne Kambur Ne Çıbandım [Şiir]


Dervişe Güneyyeli Kutlu kimdir?

Yüreğine sevgi fazlasıyla katılmış, üstüne bir de şiir eklenmiş; bir Ruya doğmuş gülücük kokulu. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Murathan Mungan, Nazlı Eray ... Ve etrafımda görüp etkilendiğim her şey...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Dervişe Güneyyeli Kutlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.