Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
Burasını özlüyorum. Çok sık gelemiyorum. Ama, burasını çok sık hayal ediyorum. Hayal etmeyi de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum!.. Önümde uzanan deniz, bir sırrı örtüyormuş gibi kaplıyor burasını. O sırrı seviyorum!.. Yaprakları konuşturan rüzgar ise büyük heyecanlar yaratıyor içimde. Elimdeki romanın yapraklarını da hışırdatıyor rüzgar. Rüzgarı da seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum!.. Ressam, beni fark etmiyor bile. Çizimlerine devam ediyor, kimsesizce!.. Sadece gökyüzündekiler değil, suyun üstünde sallanan martılar da tuvalin üzerine yansıma çabasında!.. Martıları seviyorum. Martılara ek olarak iskeledeki güvercinler de süs oluyor burasına. Güvercinleri de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Oturduğum bank nostaljinin son kırıntıları olarak görüntüye katılıyor. Nostaljik bankı da seviyorum. Kıyıdaki balıkçılar, bir yandan çaylarını yudumluyorlar bir yandan da suyun içinde yiten oltalarını tutuyorlar. Balıkçıları seviyorum. Sır örtüsü denizin koynundan doldurdukları sulara ev sahipliği yapan kırmızı kovaları da yanlarında. Kırmızı kovaları da seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Balıkçıların önünden büyük sayılmayacak büyüklükte, bir gemi geçiyor balıkçıları selamlayarak. Geminin düdüğü bir uğultuyu çağrıştırıyor. Gemiyi seviyorum. Suda sallanan martılar öterek uçuşuyor ve geminin terkisine düşüyorlar. Güvercinler hiç oralı değil, hala yem arıyorlar. Onların yem arama çabalarını da seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Ressamın önünden, el ele tutuşmuş yaşlı bir çift geçiyor, yürümeye hasret adımlarla. Yaşlı çiftleri seviyorum. Hemen onları aklımda tutukluyorum. Yanımda bir köpek duruyor. Bana bakıyor, bir şeyler isteyen gözlerle. Bana olan bakışını seviyorum onun, ama sadece bakışlarımda kalıyor sevgim, çaresizce. Benden istediği şeyi alamayınca, kafası eğik ve kırgın adımlarla umut dolu yoluna devam ediyor. Ben hala onun bakışlarını seviyorum. Az önce geçen geminin dalgalarıyla sallanan karşıdaki minik sandalda oturan iki adamı da tesadüfen görüyorum. Sandalda eski zamanlardan kalma bir radyo. Şarkımı çalmıyor olsa da, nostalji sayılabilecek türde olduğunu ritimlerinden yakaladığım, çalan şarkıyı da seviyorum. Sarmaşıkların gölgesinde tavla oynayan iki adam, arada sırada balıkçılara takılıyorlar. Hep beraber gülüyorlar. Onların gülüşlerini seviyorum. Sandalın bir adı da varmış. Onu da tesadüfen görüyorum, ‘Cesur.’ Bu adı da seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum!.. Az önce dalgalar yaratan gemi bir hayli ilerlemiş. Ressam da çiziminin sonuna gelmeye başlamış gibi gözüküyor!.. Şişman bedeniyle, gözlüğünün üstünden bana doğru bakıyor. Belli ki gözlükler yakın için. Oysa, uzağı yakın etmek için olmasını isterdim. Ama olsun, onun gözlüğünü de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Romanımın arasından tarafımca kurutulmuş bir çiçeğin kırıntıları düşüyor. Kuru ya da yaş fark etmez, çiçekleri seviyorum. Balıkçıların arkasından, annesiyle el ele tutuşmuş küçük bir erkek çocuğu geçiyor. Serbest olan elinin serbestisine bir külah dondurma son vermiş; Çikolatalı dondurma!.. Çikolatalı dondurmayı seviyorum. Çocuk, kafasını balıkçıların kovasının içindekileri görmek istermişçesine uzatmak istiyormuş gibi davranıyor olsa da, elini tuttuğu annesinin refleksimsi karşı tavrı bunu engelliyor. Anneyi de seviyorum. Çünkü ben burasını seviyorum!.. Ayaklarımın yanında bir kedi dolanıp duruyor. O da bana bakıyor, az önceki köpekle aynı niyetin arkasındaki pencereden, sığınarak!... İstediğini bulamayacağına kısa sürede kanaat getirmiş olmalı ki, çabucak çekip gidiyor, küskünlüğün verdiği gururu da sırtına alarak. Çekip giden kediyi de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Güneş, ne bunaltacak kadar sıcak, ne de yalancı kış güneşi kadar soğuk. Böyle güneşi seviyorum. Tipik bir ilkbahar havası ve kiraz ağaçları yeşile dönmeye başlıyor. Arkamda duran ve beni korumaya alan yeşil örtü, böcekleri ve çiçekleriyle, beni kan kıpırdatan hayallere götürüyor. O hayalleri de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Önümden, adım ötesi hıza erişmiş adımlarla genç bir çaycı geçiyor. Tepsisindeki çaylar etkilenmiyor, onun aceleciliğinden!.. Belli ki, aralarında uyum var. Uyumu seviyorum. Kaşık sesleri duyulmaz oluyor, bardaklarla barışmış olduklarına yorumluyorum kaşıkların suskunluklarını. Suskunluğu seviyorum. Az önceki çaycı çocuk, boşları alıyor dönüş yolunda, balıkçılardan. Çaycı çocuğu da seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. İçim, ılımanlığından ısınmaya geçiyor hızla. Başımı, farkında olmadan yanımda duran yabancı bir erkeğin omzuna yaslamış olduğumu, fark edince, irkiliyorum birden!.. Görüyorum!.. Evet evet, görüyorum işte!.. Yabancı sandığım omzun sahibi olan erkek, sevgilimmiş!.. Sevgilimi de seviyorum. Çünkü, ben burasını seviyorum. Diyerek resim tamamlanır ve dip not düşülür. “Burasını Seviyorum.” Aylin Çiftçi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aylin Çiftçi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |