Kadıköy Vapurunu bekliyorum Beşiktaş' ta. Adım farkıyla kaçırmışım ve yüzüme kapanmış kapı hoş açıldığını görmedimki. Kalkmasına 25 dakika var diyip hemen yandaki Üsküdar' a giden gürültücü deniz motorlarına yönelen aceleci insanlardan farklı ( Kim bilir belki Üsküdarın bende başka anlamlar taşıdığındadır. ) vapuru bekledim. İlk ben binmeliyim Vapura kendi seçtiğim yere oturmak için hayatta hiçbir zaman bukadar alternetif bir arada olamaz. Gerçi ardımdaki kalabalığın baskısından olsa gerek güzel çirkin aramam ilk bulduğum yere otururum . Dikkat edebildiğim tek husu trabzallara yakın olmasıdır. Heleki trabzalların üstü tahta ise deme keyfime.
Neden diyeceksiniz basit aslında sigaramı yakımak için yudumladığım çayımı koyabilmek için. Tercihim vapurun ön kısmıdır. Kışın bile oraya giderim rüzgar okuduğum kitabın sayfalarını benden çok kurcalıyacağını bilirim. Vapurun yine aynı ön kısmına oturdum. Çok geçmeden pavyon ışıklarını andıran büfesinden elindeki tepside meşrubat şişelerinden başka bir şey olmayan kel kafalı belkide babamdan daha yaşlı üzerinde denizcilik işletmesinin verdiği siyah üniforması olan çaycı amcam Çaay diye bağırmaya başladı her zamanki gibi kendi kendime " eh be çaycı amca elinde çay yok neyi satıyorsun Siyasetçilerden betersin neyseki vaad ettiğin çayı geçte olsa sıcak getiriyorsun ya eyvallah sana sözüm yok " derim. Ardından İkiyüz elli bin liralık dünyanın en ucuz çayını yudumlarım. Düşünsenize dünyanın iki kıtasında birden kurulmuş metropolünde yaşıyoruz böyle bir manzaraya karşı çay içmek tam ikiyüz elli bin lira. Doya doya yaşamalı bu anı. Birazdan bir yanımda haliçin üzerinden batacak olan kızıllaşmış güneş veda etmeye hazırlanıyor yakında yağmurla dolacak olan bulutların üzerinden. Bütün bunlar olurken elim alışkanlığından olsa gerek çoğu zaman içinde aradığımı bumadığım çantamdan okuduğum kitabı bulur ve hızlı hızlı çevirir kaldığüım yere kadar. Ve tam dalarken saman kağıt üzerindeki siyah harflerden oluşan uçsuz bucaksız aynı anda bir yudum kadar olan denize. Burnuma hafif hafif leylak kokularından daha güzel bir koku getirir boğaz rüzgarları. Osya bu yakınlarda hiç leylak ağacı yoktur. yine o karatenli çingenlerin işidir derken selvi boylu buğday tenli bir dlberin bu tarafa gelmekte olduğuna manidarlığını anlayamamışım. Siyah ve dar omuzlarını açıkta bırakacak bir kıyafet giymiş. Omuzları o kadar açıktırki İstanbul aklıma geldi gedanından öpmekten bahseden şarkıyı mırıldanırken buldumkendimi. 30' lu yaşaları yavaş yavaş tırmanmakta olan bu dilber yanıma oturuverdi. Onca bakış sanki Onu değil beni delip geçiyordu . Açıkcası ben rahatsız oldum herkez bir ona birde bana bakıyordu. Zaten açık omuzları yanıma oturduğunda iyice açılmıştı. Hafif gölgeli ve kısa saçları fazlaca makyajının arasından Yemyeşil gözleri ile beni süzdüğünü biliyordum. Bu tanımadığım bilbere olan saygımdan çokkendime saygımdan önüme baktım yine alışkanlıktan elim çantama gidip sigaramı tek hamlede buldu. Bir beyaz çıkarttı ardından çocukluğumdan beri anlamadığım üzerinde vasati 40 çöp yazan KAV kibritlerinden 2 tane çıkarttı. Hafif sertleşen rüzgarda avuç içimde yakmaya çalıştığımda sigaramınönünde çoktan yanmış neredeyse sigaramın ucuna dayanmış küçük bir elin bakımlı ve kırmızı ojeli tırnakların arasında bir çakmağın yandığını gördüm. Şaşkınlıktan kalakaldım kafamı bu ellerin sahibine doğru baktığımda o herkesin gözünü alamadığı bilberin yeşil gözlerini gördüm. teşekkür etmek için ağzımı açmaya çalıştığımda diğer elini bir hemşire edasıyla kendi dudaklarına dikey tuttu. ve tebessüm ederek sönmekte olan çakmağı işaret etti. sigaramı yakıp yine teşekkür etmek için kafamı çevirdiğinde aynı gözleri ve aynı hareketi aldım. birşeyler sorar gibiydi. ama konuşmamı istemiyordu. Sustum hafif tebessümle karşılık verdim. Bir iki saniya öylece kaldıktan sonra beni azgın dalgaların geri çağırdığı kitabıma geri döndüm. Bakışlarını hissedebiliyordum sağ tarafımdan güneş ışığının iyice parlattığı yalancı mavi gözlerimdeydi. Kafamı yine sağa çevirdiğimde yne bakışlarını gördüm. parmağı yine dudaklarındaydı. Anlam veremiyordum bütün bunlara gözlerini ucu ile kitabımı işaret etti. Bir kaç dakika kâh bu dilbere bakarak kâh kitabımı okuyarak böylece geçtikaptan Kız kulasine veda etmek için düdüğünü çaldığında elim yine bir sigara ve iki Kav çıkarttı o sırada çakmağın geleceği aklıma gelmezken birden çakmak taşının kıvışcımları ile alev alan çakmağı gördüm yaktım sigaramı bu sağ elimle sigaramı elime alıp sol elimin işaret parmağımla sus işareti yaptım. gülümsedik birbirimize sonra birden irkildi telefonuna uzandı eli aceleci hareketlerle gelenmesajı okudu ve cevap yazdı. hüzünlü bir bulut geçti nur yüzünden. Efkarlanıp bir sigara çıkarttı çantasından bu sefer ben hızlı davranıp yanan kav'larımı uzattım ona yüzünü çevirdi hüzün dolu bulutun şimşeklerini gördüm uzaklarda ikimizde hiç hareket edemedik. Ne sus işarewti ne bir mimik. birden gözlerini kapattı önüne döndü kağıt ve kalem çıkarttı çantasının ön cebinden bir şeyler yazmaya başladı dikkatlice. Telefon numarasınımı verecek acaba diye tarif edilmez bir mutluluk sararken içimi yazdığı kağıdı ve kalamini yine çantasının ön cebine koydu. Son bir bakış baktı bana içinde tarif edilmez bir nefret ve çaresizlik vardı. Birden yüzüm asıldı benimde mahallenin abilerinin topunu almış bir sokak çocuğu gibi kafamı önüme eğdim. Kırmızı ciltli gayet kalın sayılacak kitabımdaki dalgalar durulmuş öylece bakıyordu yüzüme. Hani bir an ben bile inandım karşımda bir dalgasız bir denizin olduğuna aksimi görmeye çalıştım. Birden bir sallantı ile kendime geldim. Sert bir yere çarptığımız belli idi. bir kaç saniye kendime gelemedim kafamı kaldırdığımda solumda Haydarpaşa' nın kırmızı kartalını gördüm. birden sağıma baktım buğday tenli dilber yoktu. Bir an hayal gördüm sandım. O anda karanlıkta bana bakan bir çift göz göründü ve kayboldu metal merdivenin gri renkli trabzalları ardında birdenayağa kalktım hemen yanımda bir kağıt ve O çakmağı gördüm. Aldım düşünmeden kapıdı ters çevirdim. okudum. O sus işaretinin ardındaki sesleri duydum birden. 33 yaşında olduğunu doğduğundan beri konuşamadığını ve evleneceği kendi gibi dilsiz nişanlısı ile buluşmaya gittiğini yazmıştı. Bir not düşmüştü altına konuşmadanda yaşanabildiğini aşkı sevgiyi yaşayabilieceğini bildiğini ama benim öyle biri olup olmadığımı bilmediğinden hiç konuşmamayı tercih ettiğini yazmıştı. Peşindenkalktım koştum deli gibi. ama zaten vapurdan son çıkan bendim. Kadıköy' ün kalabalığında çoktan hiçliğe karışmıştı.