İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil |
|
||||||||||
|
Tanyeli arkadaşımız, Anadolu’daki medeniyetlerimizden yola çıkarak kendi uslubumuzu ortaya koymanın ve Türk resmini yaratmanın öneminden söz ediyor. Aslında bu konu benim bildiğim 1970’li yılların başından beri zaman zaman gündeme getiriliyor fakat, dertleri resim satmaktan başka bir şey olamayan bir çok galericimiz, neden resim aldıklarını pek bilemeyen bir avuç koleksiyonerimiz ve sadece resmi satılabilen ressamların iyi ressam olduğuna inanmış eleştirmenlerimiz yüzünden, ressamlarımız da bu konuya ilgi göstermiyorlar... Yani Evren Paşa çok resim satıyor diye Türkiye’nin en iyi ressamı mı sayılması gerek? Baraz Galeri çok resim satıyor diye illede bu galerinin sattıkları mı iyi resim? Her neyse, aslında tartışılacak ana konu, Türk resmini nasıl yaratabiliriz konusu olmalı ve bu konuda çaba gösteren ve göstermeye çalışan ressamlarımız da desteklenmelidir. Desteklenmelidir ki, diğer ressamlarımız da biraz kendi kültürümüze yönelmeye başlasınlar... Hiç unutmuyorum, ilk Amerika’da sergi açtığım zaman yıl 1970. Chicago Sanat Fuarında (Nawypier) her nasılsa kendime ait bir stand ele geçirmiş orada resimlerimi sergilemiştim. Stantda ayrıca seramik bir heykel çalışarak izleyiciler ile iletişim kurmaya çalışıyordum. İşte yurt dışında ilk unutamayacağım dersimi bu sergide aldım. Çalışmalarım, o zamanki uslubum olan kara kalem ve çini mürekkebi ile yapılmış kendime özgü resimlerdi. Fakat resimlerimde kullandığım anlatım, teknik ve konu tamamen Batı’nın bir kopyası gibiydi. Sadece çalıştığım heykel ilgi çekiyordu. Çünkü yaptığım heykel bizi çağrıştırıyordu... O sergideki kazancım, Chicago’daki Wheaton üniversitesinden bir workshop teklifi almam oldu. Üniversitede bir sergi düzenleyip öğrencilerle çalışmalar yaptım ve beni Türk resmi açısından sorguladılar. Elimde Türkiye’de yaptığım Doga Düzenlemeleri çalışmalarımdan fotoğraflar vardı. Onları gösterince daha farklı bakmaya başladılar. Yıl 1974 ve ben Amerika’da, enstalasyon çalışmalarımın örneklerini gösteriyorum. Daha enstalasyon sözcüğü sanat dünyasına girmemiş. Aslında çalışmalarım, Kaçkar dağlarının Altıparmak kesimindeki bir vadide gerçekleştirdiğim 11 heykelden oluşan bir armoniydi. O zamanlar “Land Art” denilen bu çalışmaları dünyada sayılı sanatçılar yapıyor ve her biri değişik şeyler ortaya koyuyordu. Benim yaptıklarım da “Land art” türünde daha değişik bir yorumdu. Fakat ben adını düzenleme yani İngilizcesi “Installatıons” koymuştum. Çünkü sanatın düzenlemeye doğru gidişini hissediyordum... Türkiye’de yaptığım bu çalışmalar Milliyet Sanat Dergisinde, TRT’nin Sanat çevresi proğramında yer almış beğenilmişti fakat,Tatbiki Güzel sanatlarda Mustafa Aslıer’in atölyesinde yapılan tartışmada, çalışmam gereksiz bulunmuştu çünkü para getirmiyordu... İşte bu yorumlar yüzünden sanatımı Amerika’da sürdürmeye karar verdim ve 1980 yılında kararımı gerçekleştirdim. Ödülüm ülkemi terketmek olmuştu. Suçum, Türkiye’de uluslararası boyutta bir sanat çalışması yapmamdı. TRT’den, eğer Resim Heykel Müzesi çalışmamın filmini istediği taktirde, parasız verebileceklerini belirtmişlerdi. Değil istemek kimse ilgilenmedi bile. Sonra kar üzerine resim çalışmamı gerçekleştirdim. Oda aynı şekilde gümbürtüye gitti. Şimdi buradan gelmek istediğim şey, Tanyeli’nin vurguladığının yanlış olmadığı fakat, bizden bir şey yapmaya kalkanların desteklenmesi halinde bunun kalıcı ve sürekli olacağıdır. Doga dazenlemelerini yaptığım zaman sadece Yahşi Baraz’dan bir teklif gelmişti. Planlanan büyük binaların önüne Doğa Düzenlemelerimi yapabilirdim fakat, orada da işin maliyeti gerçekleşmesini önledi. Kriz Türkiye'de Ressamı Kötü Vurdu... Şu kriz döneminde Türkiye’deki ressam arkadaşlarla ara sıra telefonda konuşuyorum. Geçenlerde biri 9 aydır tek resim satamadığını söyledi. Şimdi bu arkadaş bir de Anadolu medeniyetlerine dalsa, laboratuvar türünde çalışmalar yapsa değil 9 ay, 9 yıl belki resim satamayacak... İşte burada devletin kültür kurumlarının devreye girmesi gerekiyor. Bugüne kadar Türkiye’de, gerçek Türk resminin yaratılması açısından bir yarışma düzenlendi mi? Veya bu konuda çalışmalar yapanlar ne derece desteklendi? Bu sorulara hiç kimsenin çıkıp olumlu yanıt verebileceğini sanmıyorum. Bir tarihte İstanbul’da bir galerinin açtığı yarışmada Avrupa’dan jüri kullandırıldı. Jüri yine Batı’nın kopyası olan bir ressamın işine birincilik verdi. Adamlar ortada bir Türk resmi bulamayınca, kalkıp kendilerine benzeyenin en iyisini seçtiler... Yarışma Jürisi Suç İşledi... Hayatımda hiç yarışmaya girmedim. Yalnız bir defasında, İstanbul Borsasının açtığı yarışmaya bir ressam arkadaşım, İstanbul’daki atölyemden bazı işlerimi verdi. Borsa ciddi bir kuruluştu ve orada bir yanhlışlık olacağını sanmıyordum. Resimlerim Amerika’da Türk resmi olarak kabul edildiği halde kendi ülkemde sergilenmeye bile layık görülmedi (ABD’nin 3 büyük müzesinden birinde sergilenmiş olduğu halde...) Sonra yarışmayı sorguladığımızda, yarışma jürisi üyelerinden birinin asistanına birincilik, yine jüri üyelerinden birinin öğrencisine ikincilik verildiğini öğrendim. Borsaya telefon açtım bir şey söyleyemediler yani ödüller bilinçli olarak birilerine bölünmüştü. Dünyanın hiç bir yerinde hatta Türkiye’de bile yarışma kurallarına göre, jürinin yakınları veya yarışmayı düzenleyen kurumun çalışanları yarışmaya katılamaz.Aslında borsa’nın yarışmasında jüri suç işlemişti ve biz suçu kaynağına duyurmuştuk sonra, kimse o yarışmayı iptal etme cesareti gösteremedi. Oysa demokratik ülkelerde bu durumlarda yarışma iptal edilir ve o jüriye bir daha kimse görev vermez... Burada vurgulamak istediğim, istediğiniz kadar Türk resmini ortaya koymaya çalışın, istediğiniz kadar yaptığınızı dışarıda Türk resmi diye kabul ettirin, Türkiye’de belli çevrelerin içinde değilseniz, yaptıklarınız değer bulmaz ve bu gidişlede Türk resmi uluslararası kulvarlara giremez... Tanyeli gibi düşünen 20 sanat otoritemiz olsa Türkiye’de Türk resmini ortaya koyabilir ve dışarıda da ses getiririz. Bu konuda İran’lı sanatçılar bile bizi aşmış durumdu... Peki sanat tarihini kim yazacak? Türkiye’de Sanat dergisinde Yahşi Baraz’da iyi bir söz etmiş, Türkiye’de 700-800 profesyönel ressamımızın olduğunu, bunların içinden sadece yüzde 1’inin Türk Sanat Tarihi’ne girme şansının olduğunu belirtmiş. Peki bu sanat tarihini kim yazacak ve hangi değerlendirmelere göre seçilecek sanatçılar? Bugüne kadar Türkiye’de sanat tarihi adına yazılmış kitaplara sanatçılarımızın ne şekilde alındıkları çok iyi biliniyor.Eleştirmenlerimizin hangi kuralları göz önünde tutarak eleştiriler yazdıklarını herkes çok iyi bilmektedir. Burada “eğer Türkiye’de gerçek sanat eleştirmeni varsa” sözünü etmek gerekiyor... Sanat Yayınları Desteklenmeli... Türkiye’de Sanat dergisinin yönetmeni ve sahibi Doğan Paksoy’a kredi vermek gerektiğini düşünüyorum. Bugün yayınladığı dergiler ve sanat çevresine katkılarıyla, ressam yanıyla, Doğan Paksoy Türkiye’de yapılması zoru gerçekleştiriyor. Arkasında herhangi holding yok, kültür kurumlarımızın bir katkısı olmuyor. Bence bu tür düzeyli yayınlara kültür bakanlığımızın bir fon ayırması, Türkiye’de sanatçı bir kuşağın yetişmesi açısından önemlidir. Bu fon reklam verilerekte sağlanabilir. Amerika’da her anonim şirketin her yıl karından bu tür etkinliklere belli paralar ayırdığını biliyoruz. Ayrıca devletin sanat fonlarından da bu tür çabalara her yıl belli paralar ödeniyor. Amerikalı aptal değil, bu tür çabaları destekleyerek, sanat eğitimini daha ucuza geniş kitlelere yayabiliyor... Ayrıca Amerika’da devletin sanat kurumları, her yıl, tüm eyaletlere belli para yardımları yapıyor ve bu paralar, ressamlara, tiyatroculara, dansçılara, heykeltraşlara, amatör sinemacılara ödeniyor.Bazı fonlar için sanatçılar, halka yönelik projeler üretiyor ve projelerinin karşılığında yardım alıyorlar. Böylece hem insanlara sanat hizmeti götürülmüş oluyor, hemde sanatçılar çalıştırılmış olarak paraca destekleniyor... Chicago’daki Urban Gateways adlı kuruluşun bünyesinde 11 yıl devlet okullarına workshoplar yapmak için gönderildim ve her yıl bana 25-30 bin dolar parayı, federal hükümetin sanat kurumlarından ve anonim şirketlerden sağlanan fonlardan ödediler. Aynı şey Türkiye’de neden yapılmasın... Bugün Amerika’da bir çok kuruluşlar eleman alırken bir sanat geçmişi varmı diye bakıyor ve sanat geçmişi olanları öncelikle tercih ediyorlar. Muhasebeci, sekreter bile işe alındığında bu değerlendirme göz önünde tutuluyor. Yapılan bir bilimsel araştırmada, ülkede sanatçı kuşakların yetişmesi ile, ekonomik kalkınmanın da daha büyük boyutlara ulaşabileceği saptanmış. Bu bilimsel araştırmayı Amerika’nın 7’ci büyük gazetesi Chicago Tribune ek bir bölüm olarak yayınladı... Neyse, bu seferki sanat çeşitlemelerim bunlar. Umarımki bir tartışma ortamı yaratabilir ve doğruya giden yolu buluruz. .. Saygılar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yücel Dönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |