..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Raşit Cumhur ÇAKIN




26 Şubat 2004
Terk Edildiğimde...  
terk edilenlerin manifestosudur

Raşit Cumhur ÇAKIN




:BCEH:
"TERK EDİLDİĞİMDE UD ÇALIYORDUM"
Kendinizden geçerek ud çaldınızmı hiç?Ya nağmeleri içinizi yakan şarkılara hayran kaldınızmı yıllarca? Tüm kapılardan geçerek ,uzay boşluklarında zamansız ,mekansız öylece hiç bir şey düşünmeden sallandınızmı?
Ben çaldım,hayranda kaldım o şarkılara.Saatlere esir olmadan havada uçuyordum o gün...
Hava güneşssizdi ....Mevsimlerden adı daha konmamış bir mevsimdi.
Telefonum çaldı: Bir kere,iki kere ,üç kere. Defalarca ve israrla çaldı telefonum.
Sanki kötü bir haberi vermek için sabırsızlanan bir hali vardı telefonumun.Ahizeyi yavaşça kaldırdım.Ağlayan bir sesle karşı karşıya idim.O ümitsiz ses esir kamplarına götürmüştü beni.
Odamın içi kurumuş çiçeklerle doldu.Birde ergenliğe varamadan ölmüş bebekler...
Kulağımı kemiren bir kene gibiydi sesi.Her bir kelimesi benden bir şeylerimi çaldı.En çok acı veren ise kızgın lavlar kadar tutku ile yanan aşkımın kısa bir konuşmada yok edilmesi idi.
Çok kısa bir konuşma oldu.Hiç bir kelimeyi anlamadığım halde cümleler yan yana geldiklerinde "ayrılık" diye haykırıyorlardı.Kendimi doğanın en yalnız canlısı sandım.
Maskelere yenilmiş cansız bir bedendim. Odamın tüm perdelerini kapadım.Dışarıda zaten olmayan güneşin bir gün gözümü almasından korkuyordum.
Tek tek evdeki anılarımı içtim.Ama bitmediler...Dev bir okyanusu yüzerek geçmek mümkün müydü?Rast gele bir günlük gazeteyi defalarca okudum:Manşetlerde ayrılıktan başka bir şey yoktu. Başka bir odaya geçtim ayrılığa biraz olsun alışabilmek için.Duvarlarda hep aynı tablolardan vardı. Aynından bir yığın resim:Ufukta kaybolan bir sevgili .Teslimiyet yani diğer bir adı. Acılar sonsuzdu,mutluluklar kısa bir an...! Ressamlar neden evime gönderdikleri resimleri aynı renklerde yapıyorlardı? : Simsiyah bir yol ve uzakta sırtı bana dönük ,gitmeye kararlı bir sevgili...
Kocaman bir siyahlık ve küçücük beyaz bir nokta!
Hayat da hep böyle değil mi zaten? Kan içindeki esirler,çamurlu sokakların fakirleri ve başarıya susamış şeytan ruhlu insanlar...Milyonlarcalar yani! Oysa tam tersi bir hayatı yaşayanlar bir elin parmaklarından daha az. Aşkı da ,dostluğu da,sevgiyi de yitik yaşıyoruz nedense.
Öylesine karanlıklar var ki dünyada sanki güneş tutulması sadece bizim mahallemizde olan bir şey.Belkide sokaklarımızın lambaları hiç yoktular.
Neden sarhoş olduğumuz bir anımızda terk ediyorlar bizi? Yoksa kendimizde olmadığımızı bildikleri içinmi bu kadar cesurca yok ediyorlar mutluluğumuzu? Ya en güzel doğum günü partilerine davet edilmemişlerin yalnızlıklarını kimler paylaşıyor?
Yanan tenimize meltemler esmesi gerekirken hasret fırtınalarına yenik düşüyoruz.
İŞTE hayatımızın genetik şifreleri: Bir kaç güzel gen ve çevresinde milyonlarca mikrop!
Bu yüzden sevdiğim şeylerden itile kakıla kovulmayı sevemedim ben.
Ayrılıklara hiç alışamadım!
Tam bu sefer oluyor derken kokladığım güzel şeylerin bir anda çürüdüğünü gördüm.
Ellerim bir aşk mektubunu hiç tamamlayamadı:son cümlelerini yazarken ya kapımda isimsiz bir mektup buldum yada hiç istemediğim soğuk seslerle karşılaştım telefonlarda...
Evden güzel bir gelişmenin kutlamasını yapmak için hevesle içmeye giderken yolda verdiler kötü haberleri... Birde sorarlar neden hep siyah yada gri giyersin diye? Siyah:acılara alışmışlığımdır. Gri ise iyi ile kötünün yani siyahla beyazın karışımıdır.
Hayatımızı esir kamplarındaki o iğrenç çorbalara benzetmediler mi? Bizi nazi kamplarında sabuna çevrilmiş insanlara çevirmediler mi? Kendilerini temizlemek için bizim küçük dünyalarımızı kirlettiler...
ÇOK KİRLENDİM...Acılara koca siktirler çektim.Biriktiler,biriktiler.Biriktikçe de ya yağmurlara karışıp beni çamurları ile ıslattılar ,yada kapımı çalmadan evime misafir oldular...
HEP AŞIKTIM BİR ŞEYLERE...
İçimde bir bitkiyi yetiştirmez sem oksijensizliğe nasıl katlanacaktım? Ya perdenin diğer tarafında seyirciler olmasa idi gösterimi yapacaktım?
MUTLULUKLARI HEP EN ARKA SIRALARDAN SEYRETTİM. Tam sahneye çıkıp kendi hayatımı oynayacakken kimse olmuyordu sokak tiyatrosunda.
Yani eksiliyordum günden güne.
Yıllar önce beni emen sülükler yoktular.Çünkü kanım kalmamıştı sömürülecek!
İçinde hiç bir şey olmayan garip bir canlı idim.Nasıl yaşadığımı bende bilmiyordum.
Şehrin lağımlarındaki fareler sokaklarda geziniyorlardı.İnsanlarda şehrin ağaçlarını ,oksijenini ve sevgilerini yok etmişlerdi.
Lağımlarda da yenilecek cesetler kalmamıştı!
Çaresiz bu şehir insanlarla farelerin savaşlarına tanık oluyordu.Birbirlerini yiyorlardı...
Güçlü olanla güçsüzün savaşı değildi bu. Çünkü güçsüzler savaşamayacak kadar küçüktüler.
Bu mücadele açlarla dahada açların savaşı idi.Belki az sevmişlerle hiç sevmemişlerin,terkedenlerle terk edilmişlerinde savaşı idi.
Ben bu savaşta olmayacağım.Perdeleri kapalı ,güneşi hiç özlemeyen, sessizliğe dost olmuş biri olacağım belkide...
Ama kanımı emenler,kokuları çürütenler,ayrılık resimleri ,çalan telefonlar ,gelen isimsiz mektuplar olmayacak!
Belki tekrar terk edilmeyi özlersem sokaklarda gezebilirim.Yumuşak bir ele özlem duyarsam maratonlara katılabilirim.Mutluluk denen şeyi uzaktan da olsa görmek istersem arkalardan bir bilet alabilirim...
Şimdi değil ama .Önce şu telefona bakmalıyım...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Romeo ve Julietler Ölmez...
Aile Fotoğrafları
Klavyeye Dokunan Parmaklar...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Silikon Vadisi [Şiir]
Hamile Köpek ve Sahibi [Şiir]
Vampir Kitabeleri [Şiir]
Aşk Gelecekti..? [Şiir]
Hiçtanbul Anıları... [Şiir]
Lisenin Son Cumasý... [Şiir]
Bir Adam Deliriyor! [Şiir]
Anlamsızdır Yola Devam Etmek [Şiir]
Sevdiğim Kadın Bugün Öldü... [Şiir]
İntihar Notları [Şiir]


Raşit Cumhur ÇAKIN kimdir?

beni anlamak; yaşamın karanlık sularından üşüyerek te olsa, umuda açılmış yelkenlere öfke ve hınç ile üfleyerek rüzgarın yaratılabileceğine inanmaktır.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Raşit Cumhur ÇAKIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.