Paul'un Peter hakkında söyledikleri, Peter'den çok Paul'u tanımamızı sağlar -Spinoza |
|
||||||||||
|
Alper geldi. Alper, Ece’nin kardeşidir ve Ece’ye göre daha tertip düzen sahibi, aynı zamanda akıllı lakin bir o kadar da kurnaz olması sebebiyle Ece’yle geçinemez. Yer yuvarlağı üzerinde Ece ve Alper’in aynı masada çalışması kadar zor ve bıktırıcı şey sanıyorum ki azdır. Bu masa anneyle babanın evlendiğinde alınmış, beyaz, sekiz kişilik bir masadır. Şimdi duvara dayanmış, üzerine beyaz bir raf çakılmış, çocukların çalışması için hizmete sunulmuştur. Evde bunun dışında üç yıl önce alınmış yemek odasının görkemli masası, mutfakta küçük yuvarlak masa, balkonda büyük yuvarlak masa ve son olarak da bilgisayar masası vardır. Ayrıntıya girecek olursak, beyaz masanın ortasında boydan boya uzanan bir çizgi vardır. Bu çizgi bundan sanırım iki sene önce Ece’nin artık büsbütün masayı kaplayıp Alper’i dar bir alana sıkıştırması sonucu, Alper tarafından tombo 0.5 uçlu kalemle bastırılarak çizilmişti. Silindikçe de yenilenmişti. Biz olay anına dönelim. Ece’nin gözü sınırı mınırı görecek halde değildi. 5. soruyu çözemezse geriye kalan dört tanesini de çözemezdi ve durum vahimdi. Tabi ki Alper görüntüyü ifrit olmuş bir şekilde karşıladı ve kendi tarafına geçmiş olan mavi klasörü bir hışımla ittirdi. Bu hareket Ece’nin üzerine dört sorusunun cevabını yazmış olduğu pembe kağıdı kırıştırdı. Ece’yi tanıyanların gayet iyi bildiği bir şekilde gözlerini açıp şöyle dedi “onu ben hocaya vericeeem” ve gitgide artan bir sesle şunları ekledi “Sen niye bana bir kelime bile söylemeden kağıdımı kırıştırıyorsun? Sen dilsiz misin, ben sağır mıyım?”... Tabi cümlenin sonuna doğru Ece’nin sesi 3 kat aşağıdaki giriş katından duyulacak yüksekliğe ve cırlaklığa ulaşmıştı. Şaşkınlık içerisindeki Alper “Abla dur, şimdi babam duyacak” dedi. Ece de gerçekten öyle olduğunu sandığından “Babam Migros’a gitti.” dedi. Fakat durum öyle değildi. Bunu, Alper’e daha fazla bağırmak istemeyerek koridora çıkan Ece de anladı. 1.80 boyundaki babası dar koridoru bütün haşmetiyle kaplamıştı. İşte şimdi mahvolmuşlardı. Bu mahvoluşun iki sebebi vardı: Bunlardan ilki, babanın her kavgalarından sonra sonuna bir-iki cümle daha eklenen ve nihayet bir saatlik bir nutka dönüşmüş olan uyarma konuşmasıydı. İkincisi ise, olayın bu nutukla son bulmayacak olmasıydı. Baba bu kez sanırım ikisinin de canını yakacak bir çözüm bulacaktı. Aklınıza yanlış şeyler gelmesin. Baba gördüğü eğitim sayesinde insanlara nasıl ceza verileceğini biliyordu ve maalesef ki, bu ceza her zaman adildi... Nitekim olay bilgisayarın kutuya kaldırılarak bilgisayar masasına Ece’nin yerleştirilmesiyle son buldu. Bu eve ilk bilgisayar bundan altı sene önce alınmıştı ve o tarihten bu yana ev bilgisayardan arındırılamamıştı.(Anne böyle derdi.) Aksine kendine sürekli yani parçalar ekleyerek ya da yenilenerek evde bir imparatorluk kurmuştu. Baba, daha az önemli vakalarda çocukları bilgisayarı kutuya kaldırmakla tehdit ederdi. Çocuklarsa milyon kez yinelenmiş bu korkutmayı pek de önemsemezlerdi. Amma ve lakin aniden kutuda pek de mahzun görünen biricik oyuncaklarına bakarak şaşırdılar. Olaya bir de bilgisayar sehpası aşısından bakmak lazım tabi. Bu aslında bir sehpa değil bir masadır. Kendisi birçok bölmeye sahiptir. Bunlardan normalde kasanın konması gereken bölüme Ece, kitap ve defterlerini koydu. Yazıcının tahtına da klasörler yerleşmişti. Çekmecede ise CD’ler zavallı zavallı duruyordu. Masanın üstüne Ece kaktüsünü de koydu. Çalışırken çıkardığı silgi tozlarını temizlemek gibi bir adeti olmadığından bir süre sonra masanın üstü silgi tozu, çeşitli renkte kalemler, bir saksı içinde saksı ve sözlüklerle doldu. Alper’in masasındaysa en altta en uzun ve en geniş kitap, üzerinde daha küçüğü derken birer piramit zarifliğinde kitap-defter desteleri, kalemlikte ucu sivri açılmış kalemler filan var. Şimdilerde Ece ve Alper kader birliklerinin farkına varmış olacaklar ki, nasıl bilgisayarlarını geri kazanacakları konusunda planlar yapıyorlar. Ece çok konuşup kafalarını şişirmeyi planlıyor. Alper’se ikna kabiliyetine güveniyor. Ne diyelim Kolay gelsin... elsenece
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © elsenece, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |