KAYBOLMUŞ HİKAYE
Onu bulabilmek için odamın altından girip üstünden çıktım. İçinde suçlama duyguları da barındıran sorular sordum ev halkına, görmediklerini söylediler. Zaten çirkin bir yazının kurşun kalemle beyaz kağıt üzerine geçirmiş olduğu herhangi bir yazı gibi değerlendireceklerdi görselerdi de. Halbuki onu yazmak için kim bilir kaç kez beynimden aynı soruları geçirmiş; bir kelime bozuyor diye kaç cümleyi değiştirmiştim... İşte sonra da özene bezene çocuklarını dünyaya getirip de gerektiği gibi bakmayan ana babalar gibi, bir kenara atıvermiştim hikayemi.
Nasıl yapsam da anlatsam bilmiyorum “kayıp” olmuş hikayemle aramdaki ilişkiyi size. Günler geçiyordu ve aklımdaki fikirler de kartopu gibi büyüyordu. Elime kalemi her alışımda tereddütler geçiriyor ve yazmayı bir sonraki güne erteliyordum. Nihayet bir gün aklımdaki bütün cümleleri, tasvirleri, gerçekleri, yalanları ve araya sokuşturulmuş ince esprileri bir hikayeye dönüştürdüm. Masamda bulduğum bir defterimin ortalarından temiz bir sayfa kopardım ve güçlük çekmeden yazdım hikayemi baştan sona. Sonra da kitaplığımdaki başka bir kitabın içine koydum; ardından kalkıp gittim içim rahat bir şekilde. Rahattım evet, soyut şeyler somut olmuştu ve o an ölsem birileri aklımdakileri hala öğrenebilme şansına sahiptiler. O kağıttakileri BEN düşünmüştüm ve üretmiştim. Doğurmak gibi. Daha da güzeliydi belki. O kağıda kopyalanmıştı beynim ve ben olmuştu kenarları tırtıklı beyaz kağıt. Bir mezar gibi değildi hiç. Öylesine canlı ve parlaktı ki, ölüm akla bile gelmezdi, içinde akmayan kan ve çalışmayan bir kalp bulunan soğuk bir bedeni anlatmıyordu o. Yaşayan bir vücudun, beynin ve ruhun öylesine güzel bir özetiydi.
Aradan çok zaman geçti. Bir daha yüzüne bile bakmamış olmama rağmen, içimde yazıma karşı gurur dolu bir sevinç de vardı. Fakat daha sonraları, onun üzerine yazmış olduğum bir sürü hikayeyle beraber unutulmaya yüz tuttu. Zaman, aklımdaki hikayeyi silmekle de kalmamış, beni de değiştirmişti. Hikayemi unutmak, biraz da kendimi, eski halimi mi unutmaktı yoksa?
Neden sonra, önceden hikayeyi okumuş olan arkadaşım bana “senin bir hikayen vardı” dedi. ”Adı da şeydi, neydi?”. Hatırlamıyordum ama ”orijinal bir şeydi”. Eve gidince hikayemi arayıp bulmayı ve bir kez daha okumayı canı gönülden istedim ve aklımın bir köşesine yazdım.
Fakat yok işte, yok. Kaç saattir kitapların içine bakmaktan da sıkıldım artık. Acaba hikayem kendisini arayıp sormadığım için bana küsmüş olabilir mi? Sonra da ben farkında bile olmadan çıkıp gitmiştir şu koca kapıdan. Ormanda yalnız başıma bırakılmış gibiyim. Acaba ben de küsmüş aileleri barıştıran televizyon programına gidip “barıştırın bizi ne olur “ diye yalvarsam mı? Ya da, en iyisi buradan seslenmek:
Hikayeciğim seni çok seviyorum, lütfen bana geri dön!
elsenece