Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante |
|
||||||||||
|
"sen yaşamı her zaman ciddiye alarak mı yaşayacaksın?"" Otuz küsur yıl sonra verebiyorum bu sorunun yanıtını ancak: Evet ben yaşamı bu kadar ciddiye almak zorunda değildim, ama çok ciddiye alarak yaşadım, maalesef! Sayın ve sevgili büyüklerimce her yönüyle ciddi olmalıydı “sadece bana ait” dedikleri bu yaşam. Ne verdi bu ciddiyet bana anlamadım ama, yitirdiklerime baktığımda acı bir tebesssüm belirir gözlerimin derinlerinde... . Yaklaşık otuz yıl öncesine gittim yine şu an. Ne kadar doğru söylemişsin o gün "bu kadar ciddi olmak zorunda değilsin" diye. Olmam gereksizdi belki dediğin gibi. Ama ben, içimden “nasıl, ne olur?” sorularını atamıyor genç kızlığımın bana verdiği güzellikleri yakalamak istemiyor, daha doğrusu göremiyordum bile. Nereden çıktığı, kimin dediği belli olmayan sorularla gölgeliniyordu bir daha tekrarı olmayacak o güzellikler. Çevremdekilerin ne düşünecekleri o kadar önemliydi ki! Yaşam arabasını kurallarıyla sürüyordum hız sınırını aşmadan. Ne olurdu bir kez aşsaydım? ”Madem aşılmayacak, neden arabalar sürat yapacak şekilde yapılmış” demez mi çoğu kişi? Ama bunları, ancak şimdi düşünebiliyorum ilk sevgili. . Sınırları aşmama pahasına, sana sevgimi de anlatamamıştım o günler. Ancak yine de yüreğimin titresini anlayacaksın diye utancımdan yüzümün kızarmasına engel olamıyordum. Elimi tutmak istediğinde, istemez miydim sanırsın? Neydi tek lüksümüz ? Birlikte bir pastahanenin üst katında paramız yettiğince bir şeyler içebilmek... O bile beni nasıl rahatsız ederdi bilirsin ama nasıl da mutlanırdım. O heyecan, o korku, o çocuksu bakışlar hala içimin en diplerinde. Bunları sana neredeyse bir ömür sonra anlatma gücü bulabiliyorum. Neden bilir misin? Çünkü sen, benim çok ciddiye aldığım yerde değil kendi yalnızlığınla, kendi mutlu dünyandasın. Neler gelmiyor gözümün önüne şu an bir bilsen... Hani sen pazar akşamları beklerdin otobüs duraklarında beni. Her pazar karların üzerime uçuştuğu başkentin o akşam saatleri evden ayrılırdım yatılı okula gitmek için. Neden karlı günleri anımsarım bilmem, sen aydınlık baharlarda da bekledin beni oysa..... Korkardım gördüğümde seni karşıdan, nasıl duygulardı o duygular, korku ile sevincin birlikte yaşandığı aydınlığın karanlığa yaklaştığı kış akşamları. İsterdin benimle okuluma dek gelmek. Ben de isterdim, ancak bir gün bile izin verme cesaretini göstermedim aynı sevdiğimi söyleme cesaretimi gösteremediğim gibi.. Yol boyunca hınca hınç dolu otobüslerde yanımda olurdun. Kokunu, sesini o kısa anlarda bile duymak yeterdi işte .. Çünkü ben yaşamı ciddiye almalıydım, öyle yaşamalıydım. ”Sevda, aşk için şimdi zaman erken, zamanı geldiğinde her şey kendiliğinden olur” diyen sevgili büyüklerime inanadım. Ancak onlar nedense, o zaman, "ne zaman" hiç bilemediler kendileri için bile.... Aynı yerde doğmuş, büyümüş olduğum için görüştüğümüzü, yalan söyleyerek kabul ettiriyordum kendime. Tabi ki sana inandıramıyordum bu aldatmacaları. Benden bir kaç yaş büyüktün, bir kaç ay sonra da mesleğini alacaktın eline. "yüz yıl da olsa seni beklerim, senin geleceğine engel olmak için seninle değilim " dediğin sadece benden "bir tek söz" istediğin o gün, hala gözlerimin önünde . Ya sonra, sonra olanlar.... Benim ciddi yaşamımla uyuma girme zorunluluğu duyma çabaların, sevgimizin adını, şeklini belirleme isteğin.... Ve cesaretinle bunları sevgili, sayın büyüklerimle paylaşımın. Seni son görüşüm..Bir “hoşcakal” demeni duymadan gidişin.... . O yaz tatilinde doğduğum yere gittiğimde biriyle nişanlanmış olman, çok güzel bir habermişce söylendi bana. Nasıl da suçlamıştım seni darmadağınık kalbimle. Yıllar sonraysa, eğer bir suç varsa, onun sende değil; yaşamı ciddiye alan, ne sana, ne de bana ilk sevdamızı doya, doya yaşatmayan onlarla, kendimde olduğunu şimdi ancak anlıyorum.... . Tam otuz küsur yıl ne sorduk, ne aradık biribirimizi. Ancak ilklerin her zaman başkadır ya unutamadık da .... Bir gün duydum ki, hızlıca kullandığın arabayı çarpmışsın sert duvarlara.. Gene ciddiye almadan yaşarmışsın kalan zamanını. Ama bu kez bu dünyada değil, sadece sana ait olan bir başka dünyada. Gülümsermişsin her yüzüne bakıp, hatırını sorana. Orada mutluymuşsun da yalnızlığınla.... Bir kez bile "seviyorum" diyemediğim ilk sevgili! Ağlamıyorum inan, aldırma bana. Çok uzak bir kentin, kocaman, yüksek binalarının renksiz camlarının ardında, karlarla çizilmiş soluk dünyamda ben de mutluyum kendi kalabalığımla..... Z.Nesrin Göçmen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nesrin Gocmen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |