..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yerler > Nükhet Everi




17 Ocak 2004
Gel Yine... Geleceğim!  
Nükhet Everi
Daha uçaktan belli ediyor kendini Hayastan’ın renkleri. Giderek altımızda yükselen dağların kahverengiliği ve yavaş yavaş beyazlaşan tepeler Ararat’a yaklaştığımızın müjdecisi. Birşeyler var o dağların, o dağ hüznünün ardında. Bunları bulmaya


:CBJI:
Sakarın tekiyimdir ben. Düz yolda ayağımı burkar veya düşerim. Bunun sebebi de yürürken, dolaşırken detaylara takılıp önüme bakmadığım içindir. Yaşadığım şehirde gezerken bile tepelere bakarak dolaştığım için tökezlerim bir vesile ile. ‘Önemli olan bakmak değil, baktığını görebilmektir’. Ressam babam ve Cumhuriyet döneminin iyi fotoğrafçılarından olan büyükbabam hep bunu söylerlerdi bana çocukken. Ben de her baktığımın ardındakini, özünü görmeye çalışırım.
Daha uçaktan belli ediyor kendini Hayastan’ın renkleri. Giderek altımızda yükselen dağların kahverengiliği ve yavaş yavaş beyazlaşan tepeler Ararat’a yaklaştığımızın müjdecisi. Birşeyler var o dağların, o dağ hüznünün ardında. Bunları bulmaya gidiyorum Hayastan’a. Biraz sonra Ararat beni selamlıyor. ‘Şimdi bana iyi bak, oradan birşey göremeyeceksin’ diyor sanki. Uçak inişe geçiyor, uzay üssüne benzeyen Zvartnots havaalanı gözüküyor. Etraftaki binaların üzerine vuran akşamüstü güneşinin kızıllığı altında Ermeni taş işçiliğinin farkı daha şimdiden kendini belli ediyor.
Yerevan çok güzel bir şehir. Güzel de planlanmış. Ben kendimce iki merkez gördüm şehirde, bunlardan çıkan yollar ise hep birbirine paralel caddeler ve onları dik kesen cadde ve sokaklar. Hippodamos planı. Bunun çevresini de bir kemer çeviriyor. Zaten her küçük ölçekli şehir böyle planlanır. Ama beni esas etkileyen şehrin planı değil, bu planın içine oturtulmuş olan mimarinin detayları oldu. Gazeteci dostlar ‘Ne kadar renksiz bir şehir’ dediler, Yerevan için. Bir de Doğu Bloku havasının hakim olduğunu söylüyorlar. Hayır efendim; dikkatli bakın göreceksiniz, bu şehir renksiz değil ve Doğu Bloku havası mimari için söylenemez. Ermeni taş işçiliğinin detayları o mimariyi ezip geçmiş. Yerevan’a gidişim Türk gazetecilerin de orada bulunduğu tarihe denk düştü. Kimi zaman onlarla ama çoğu zamanımı da şehirde yürüyerek geçirdim. İşte burada şehrin planı önem kazanıyor... Yerevan’ı  yürüyerek gezecekseniz.
 
Vernisage’ı geziyoruz
 
Sabah erkenden çıkıp Vernisage pazarına gitmek istiyorum. Raffi ve Sabel de benimle gelecekler. Raffi Kojian www.cilicia.com’un kurucusu. Sabah aramamı istiyorlar. ‘Dokuz erken mi olur?’ diye sorunca, Sabel ‘Ben her sabah su için yedide kalkıyorum’ diyor. O an fark ediyorum, şehirde hala su yok. Belli saatlerde veriliyor her gün.
Yolu uzatıp gitmeye karar veriyorum Vernisage’a. Önce cumartesi akşamüstü Opera meydanında gördüğüm ressamların eserlerine bakacağım. Saat daha çok erken. Kadınlar yerleri süpürüyor meydanda.  Ressamlar henüz resimlerini yeni diziyorlar. Oldukça büyük boyutta resimler bunlar, açık hava sergisinin turistlere yönelik olmadığı ortada. Ressamların kimi bana gülümsüyor, kimi selam veriyor
Vernisage’da el işi tuzluklar beni çok etkiliyor. Hepsi kadın şeklinde ve göbeklerinde kocaman bir delik var, içinde de tahta bir kaşık. Bunları yapan adam bana bir kitap gösteriyor. Tuzluklar aslında dağlarda neredeyse insanın bacakları boyunda. Parajanov  Müzesinin arka bahçesinde Parajanov’un yaptığı orijinal büyüklükte bir tuzluk var. Orijinallerinde olduğu gibi tuzluğun deliği kadının kocaman açılmış ağzı. Elleri de belinde.
Kış aylarının sarı-kahverengi hüznü içinde Vernisage’ı geziyoruz. Dünyanın sayılı bit pazarlarını bilirim. Burası farklı. Kimi zaman Anadolu’daki pazarları, kimi zaman Ortaköy’ü anımsatan görüntüler de var. İnsanın içine baygınlık verecek kadar çok matruşka bebekleri de görmezlikten gelirseniz, çok orijinal şeyler yakalıyorsunuz.
Buradaki ressamların resimleri daha çok turistlere hitap ediyor. İki tane alıyorum, küçük boy. Biri Ararat, o ilk gün uçaktan gördüğüm dağların üstüne vuran akşamüstü güneşinin renkleri var resimde. Diğeri de bir küçük kilise, su kenarında. Dağlarda suya özlem duyuyorum birden. Israrla o iki resmi istiyorum onca resim arasında.
 
Duduk satan adam tezgahındaki duduklardan birini çalmaya başlıyor. Tanıdık bir ezgi. Dağların hüznü çöküveriyor bir anda şehrin üstüne. Sonuna kadar dinliyorum hüzünlenip. Bu güzel sesten etkilenmeyenler de var etrafta. Hemen yandaki tezgahta dört adam ayaküstü kağıt oynuyorlar, hızlı hızlı. Biraz ileride standların oluşturduğu yolların tam orta yerinde bir yağlı boya tablo: Sibel Can. Aklıma şehrin her yerindeki kiosklarda gördüğüm, büyük ihtimalle Rusya’dan gelen, üzerinde Tarkan resmi bulunan çikolatalar geliyor. Bir sürü hediyelik eşya alıyorum dostlarıma. Paramı ödedikten sonra hiçbir satıcı gitmeme izin vermiyor, illa yanında bir hediye verecekler.
Bir gün önce Türk gazetecilerle gezerken rehberleri Ara’nın ressam olduğunu ve bir galeride üç eserinin sergilendiğini öğreniyorum. Toumanian caddesi üzerindeki Galeri 29’a gidiyoruz. Avrupadaki galerilerden farkı yok, hayran oluyorum. Beni en mutlu eden, galeriyi işleten Karine Balayan’ın söylediği bir cümle: ‘Burası eskiden restorandı, sonradan galeri oldu. Halbuki dünyanın her yerinde tersi olur.’
Kış aylarında Hayastan’ın sarı-kahverengi hüznünde gerçek renklerini göremiyorsanız, mutlaka ressam Martiros Saryan’ın müzesine de uğrayın. Hayastan’ın renklerini onun eserlerinde bulacaksınız.
 
Saklı Kilise!
 
Öyle bir yer ki burası, her köşesi sanat kokuyor. Sanatına ve sanatçısına bu kadar önem veren bir ülke görmedim ben. Her köşede bir heykel var. Şehirde birçok evin giriş kapısında birşey dikkatimi çekiyor. Bir insan kabartması, genellikle bir büst. Önemli kişilerin yaşadıkları evlerin üstünde var bu, altında da mutlaka bir yazı. Bilim adamları, ressamlar, şairler, piyanistler... Bir ev görüyorum merkeze bağlanan bir sokakta. Ev çok güzel ve eski. Binanın her taşı numaralı Düşündüğüm şey doğru çıkıyor. Bu evi başka bir yere taşıyacaklarmış sonra vazgeçmişler. Bir piyanistin eviymiş. Ege mimarisini hatırlatan ahşap evlerde muhteşem cumba ve balkon detaylarına rastlıyorum. İnci gibi işlenmiş. Çoğu çürümeye yüz tutmuş, kaderine terk edilmiş. Evlerin binaların üzerlerini asmalar sarmış kimi zaman. Bazı binalarda bana Katalan mimar Gaudi’yi hatırlatan detaylara bile rastladım.
İşte size çok kişinin bilmediği bir tarihi eser daha. Sayat Nova’nın Abovian Caddesiyle birleştiği köşede yer alan binanın bitiminden sola dönüp, arkasına dolaşın. Minicik bir kilise cıkacak karşınıza. Sanki ‘Saklı Kilise’. Önü açık hava müzesi gibi. Kiliseye ait eski taşları dizmişler.
Abovian Caddesi’nin Cumhuriyet Meydanı ile birleştiği yerde de bir yaşlı adam heykeli, kolunda sepet, elinde çiçeklerle gelip geçene gülümsüyor. Fotoğrafını çekince insanlar da bana gülümsüyor. Bu adam yaşamış ve tam da orada, gelen geçen tüm güzel kadınlara çiçek verirmiş.
Minicik tek göz oda evler restoran olmuş. Nerede yemek yerseniz yiyin, ister otelde ister bir lokantada, en heyecan veren şey, eski porselen tabaklar, çatal-bıçaklar ,bazen cam bazen de kristal ama mutlaka süslü bardaklar ve kadehler. Bazılarına zevksizlik gibi gelebilecek bu detay bana müthiş bir sofra kültürü izlenimini verdi ilk anda. Öyle de zaten. Her gece ‘haş’ (paça çorbası) içeceğiz diye gittiğimiz lokantada haş’ın sunulduğu çorba kasesi, içindeki çorba ve et ile iki kişiyi doyurur.  ‘Bol kepçe restoran  her yer. O kadar büyük ve fazla ki porsiyonlar, gündüzleri yemek yemek aklıma bile gelmedi.
Şehirde dolaşan hayvan çok az. Topu topu 5 kedi ve 30 tane de köpek gördüm. Köpeklerin hemen hepsi sahipli, kediler de avluda yaşar sokaklara çıkmazmış. Çok az başı boş köpek var. Ne kadar kedi ve köpek gördümse hepsini sevdim. Ama hiçbir yerde bu kadar çok çiçekçi dükkanı ve çiçek görmemiştim. Ne kadar çok meyve var. Her köşede satılıyor. Nar. Hayastan’ın sembolü. Bereket, biri bin yapmak geliyor aklıma. Bana hediye edilen tahtadan yapılmış nar kolyemi hiç çıkartmıyorum boynumdan. Konuştuğum Türkçe’yi herkes övüyor.’Azeriler gibi konuşmuyorsunuz, Istanbullu musunuz?’
.
 
Bir yüce gönül
 
Yerevan’da sular belli saatlerde akıyor, gaz yok. İnsanlar bu soğuklarda nasıl ısınır? Bazı yerlerde elektrik sobaları ısıtıyor mekanları, bazıları onu da bulamıyor. Benzin desen sokak köşelerinde bidonlarda satılıyor azar azar. Garip tezatlar var: Zengini zengin, fakiri de tam fakir. Ama gene de bir şey var o dağ hüznünün ardında. Serzeniş, kırgınlık, kızgınlık, dargınlık yok insanlarda. Minicik maaşlara denk rakamlar ödeyip çıkıyoruz lokantalardan. Mönülerdeki yemeklerin fiyatları emekli maaşlarına denk...
O dağ hüznüne ve fakirliğe bir daha baktım, ardında sağlam temeller üstünde duran bir kültür, bir sevgi ve bir yüce gönüllülük gördüm. Burada bir şeyin daha ayrımına varıyorum, baktığının ardındakini görebildiğin zaman gördüğünü seviyorsun.
Dönüş yolunda uçağın penceresinden Ararat'a sitem ediyorum: 'Hain! Yüzündeki peçeyi bir gün olsun kaldırmadın. Göremedim Yerevan'dan seni.' Cevap veriyor: 'Sen de güzel havada gel!' Gülümsüyorum... Göz kırpıyorum Ararat'a. Geleceğim!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yerler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Zaman Amazon Zamanı
Asırlık Lezzet 'Konyalı' Artık Başkent'te
İğde Ağacına Güzelleme Ya da Cunda'nın Kedileri
Doğu'nun Nazlı Gelini: Kars
Assos, Cunda ve Paşam Cafe - 1
Antalya Denince... 7mehmet
Gurbet Elde Bir Başıma...
Ege Gurbet Değil mi?
İki Milyon Tl'ye Özgürlük!

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cunda Adası, Pateriça ve Paşam Cafe - 2
Mardin'de Bir Akşamüstü
Avucumdaki Yürek
Halikarnas Balıkçısı, Murathan Mungan, Turizm Haftası ve Kel
'Hava Durumu' Deyince...
Açıkhava Akıl Hastanesi
Gecikmiş Bir Mektup...
Yazmak... Ama Neden, Neyi ve Nasıl Yazmak?
Bir Anadolu Efsanesi Troya
Doğum Günün Kutlu Olsun!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sevgili Hrant Dink! [Eleştiri]
Cnn Türk'e Yakışmadı! [Eleştiri]
Güvercinime Güvercin Postası [Eleştiri]
Türkiye Bu Mudur? [Eleştiri]
Bu Gafın Faturasını Kim Ödeyecek? [Eleştiri]
Okuduğunu Anlamak [Eleştiri]
Sen de Kardeşini Seç... [Eleştiri]
İmdat! Rtük Uyuyor Mu? [Eleştiri]
Mor Yakup Manastırı (Salhe/barıştepe - Turabdin) [İnceleme]
Hazan Sesli 'Deli Düş' [İnceleme]


Nükhet Everi kimdir?

Bozkırlardır gözleri. . .

Etkilendiği Yazarlar:
William Shakespeare, Gabriel Garcia Marquez, F.G. Lorca, Hermann Hesse, Max Frisch, Paul Auster, Jean Paul Satre, Can Yücel, Özdemir Asaf, Edip Cansever, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Murathan Mungan


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nükhet Everi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.