"İçtenlik bütün dehanın kaynağıdır." -Boerne |
|
||||||||||
|
Nisan yapar, insan övünür diyeceğim neredeyse. Muhteşem bir insan gelmiş dünyaya bu ayda: Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı. Sahip çıkmadığımız, çıkamadığımız Anadolu’muzun Sesidir ‘O’. Sahip çıkmadığımız, çıkamadığımız tarihimizin babasıdır ‘O’. Türk Turist Rehberlerinin piridir, dünya çapında bir rehberlik mesleğinin ortaya çıkmasında, tanınmasında ilk isimdir ‘O’. Araştırmalarıyla, yazdıkları ve çizdikleriyle arkeologların önünü açan adamdır ‘O’. Manevi evladı Şadan Gökovalı’nın dediği gibi, ‘Ne mutlu Anadolu’ya ki Balıkçısı, ne mutlu Balıkçıya ki Anadolu’su var!’ Sabahattin Eyüboğlu’nun deyimiyle Anadolu denen hazineyi Balıkçı denen altın anahtarla açalım bakalım, alın size onun o eşsiz üslubuyla minik bir örnek: “Yıl, İ.Ö. 586... Dört mavi limanlı Miletos kentinin deniz kenarında bir melengeç ağacı gölgesinde güleç yüzlü birkaç yaşlı insan oturuyordu. Kadınlar, kızlar, flüt ötüşü gibi uzun amforlarını omuzlarına dayamışlar,uzun İyonya pelopslarını yelpirdete yelpirdete çeşmeye (ninfeon’a) su doldurmaya gidiyorlardı. Denizde kuğu süzülüşlü kadırgalar, limana, açığa kayıyorlardı upuzun. Kentin güneş yanığı yolları kaynaşan bir Lidyalı, Panfilyalı, Eolyalı kalabalığıyla fıkır fıkırdı. İhtiyarların biri, yanındaki güleç yüzlü ihtiyara, ‘Thales, seni her günkünden neşeli görüyorum, yoksa bu yıl yine tüm yağhaneleri mi kiraladın?’ diye sordu. Thales denilen yaşlı, güle güle cevapladı: ‘Hayır a canım, geçen yıl, senin gibi bir Fusiyologos (*) ticaretten ne anlar, dediler de... Ticarete aklımı versem çok zengin olacağımı ispat etmek için yağhaneleri kiralamıştım. Çünkü o yıl zeytinyağı ürününün bereketli olacağını sezmiştim. Böylece zeytinyağı fiyatını dilediğim gibi yükseltmiştim ki; görsünler; bir Fusiyologos, aklını para yapıcılığa verince n’olurmuş? Ama onu bir kez yaptım, o kadar...’ Öteki ihtiyar, ‘öyleyse şimdi neye seviniyorsun?’ Thales cevap verdi: ‘Önümüzdeki yıl güneş, şu şu tarihte, tam olarak tutulacak. Bugün, tutulma gününün hesaplarını yaptım. Ona seviniyorum işte...’ Böylece, Anadolu’da, İyonya’nın şen ve esen kenti Miletos’ta İsa’dan önce Altıncı Yüzyılda, dünya tarihinde ilk olarak insanoğlu, kozmosa salt doğasal yorumlama yolundaki ilk yaman davranışını yapmıştı. Thales (İ.Ö. 640 – 550) böylece, İ.Ö. 28 Mayıs 585 günü olacak güneş tutulmasını bir yıl önce hesaplamıştı. Böyle bir hesabın yapılabilmesi, ancak yüzyıllardan beri bilginin birikmiş olmasıyla mümkündü. Bu bilgi, başka yerde değil, Anadolu’da birikmişti ve Doğudan gelmişti...( ) Zaten Herodotos Thales’in ırk itibarıyla Fenikeli olduğunu yazar (Kitap I, 168-70). Belki de Fenikeli değildi, ama böyle deyişin doğru olması ihtimali vardı ki, böyle diyebiliyordu... ( ) İyonlardan önce Mısır ve Sümerlerin ampirik buluşları, bir sürü büyüsel kaba saba mitolojiyle yüklüydü. Anadolu kafası o yükleri, mitolojinin kabasını da sabasını da söküp atmıştı...” (Anadolu’nun Sesi / Halikarnas Balıkçısı – İyonya –Anadolu) (**) 25 Nisan 1965’de Azra Erhat’a yazdığı bir mektupta insanı bayağı düşündürecek bir konuya değinir. Kendisi de sonunda söyleyecektir, ben de belirtmek isterim, öyle bir hesap yapar ki, böyle bir hesabı bugüne kadar yapan olmamıştır. “Felsefe Yunanistan’a geçince ethique ile meşgul oldu yüzyıllarca. Bu ethik felsefenin estetik’indeydi. İ.Ö. 4. yüzyıldan beri ethike hemen hemen hiç yeni bir şey ilave edilmemiştir. Çünkü ethik dinlere geçmiştir. Physiologia belki dört yüzyıl yaşadı İonya’da, Yunanistan’da onun yerini Theologia’lar aldılar. Sonra Bağdad ve İspanya Araplarında iki yüz yıl fen ilerlemiş, sonra gene durmuş. 18. ve 19. yüzyıllarda Avropa gene ilerlemiş. Demek ki İonya 4, Bağdad ve Araplar 2, Avrupa 2 yüzyıl, topu topu 8 yüz yıl uğraşılmış fen için. Bu da 26 yüzyıl içinde. 18 yüzyıl süresince ise Theologia –başka başka dinler şeklinde- insanları birbirine kırdırmış. Bu kırdırmada milyonlarca insan öldürülmüş. Belki de fen ile uğraşılan yüzyıllarda, fen ile uğraşanlar topu topu 50.000 kişiydi. Yani 24 yüzyılda 50.000 kişidir ki günümüzün maddeci uygarlığına bizi ulaştırdı – böyle bir hesabı şimdiye değin yapan olmadı.” (Azra Erhat / Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı) (**) (*) Fusiyologos: Fen bilimci, atomist. (**) Balıkçının üslubunu bozmamak adına alıntıları kitaplarda olduğu gibi bıraktım. Herhangi bir müdahale yapmadım. Tabii sevgili Balıkçım böyle bir hesabı yapan olmaz, olamaz. Sonra nasıl sığınacaklar eski püskü bilgilerin ardına? Her şeyi Batıya bağlama takıntısına? Balıkçı hep şöyle der: “Kuşaklarca tekrarlana tekrarlana insanoğlu kafasına sağlamca oturagelmiş yargıları eleştirmek, protesto kıyametlerini davet eder. Bu protestolara karşı yek at yek mızrak çıkanlar, yargılarının dayanaksız kalmamasına dikkat etmelidirler.” Ya da: “Kuşaklar süresince, çocukluk çağından beri yapılmış telkinleri ve çoğu yalan olmakla beraber, tekrarlana tekrarlana kutsal bir gerçek düzeyine getirilmiş olan kanıları yıkmak kolay değildir.” Biz profesyonel turist rehberlerinin piridir ‘O’. Yolunda yürümemiz gereken biridir ‘O’. Gönlünü seveyim Balıkçı! 17 Nisan ‘O’nun doğum günü, benim de 11 Nisan. Sevgili Balıkçı bana her sene bir hediye verir, ama 11 Nisanda değil, 17 Nisanda. Neden mi? Gayet basit. Eğer 11 Nisanda verirse anlamam da ondan. Her sene 17 Nisanda müthiş bir hediye... 17 Nisanda Almanca rehber Caner Ç. ile telefonda konuşuyoruz: - ‘Çok yoğunlaşıyorsun değil mi mesele Balıkçı olunca?’ diye soruyor. - ‘Evet’, diyorum. - ‘Balıkçı biz rehberler için gerçekten çok önemli. Herkes onun gibi olsa... Gerçi var ondan birkaç tane aramızda, bir tanesi de sensin, dişisi...’ diyor. (Caner’in gülümsemesini görür gibi oluyorum, ama o büyük bir ihtimalle benim yüzümün kıpkırmızı olduğunu tahmin bile etmiyor.) Şunları söyleyecek gücü buluyorum zorlanarak: - ‘Caner, biliyor musun, hayatta yapılabilecek en büyük iltifatı yaptın şu anda bana. Keşke o kadar olabilsem. Sağol! Bu bir ömre bedel.’ (Var mı bundan daha güzel bir hediye Balıkçı? Yaşasaydın senden duymak için canımı bile vereceğim cümleyi söyletiveriyorsun böyle! Senin rehberlik yaşamın boyunca bildiklerin içinden unuttuklarının binde birini bilsek yeter bize.) - ‘Biliyor musun, ne isterim?’ diyor Caner, ‘Bir gün beni kastedip, Cevat Şakir gibi, Balıkçı gibi rehber desinler isterim, bir devlet başkanı, bir kral ya da kraliçe araya devlet protokolü falan girmeden benimle gezmek istesin, aynen Balıkçı’ya olduğu gibi, devlet adamlarının, kralların, kraliçelerin kendiliğinden Balıkçı bizi gezdirirse olur dedikleri gibi, beni bu adam gezdirsin desin biri...’ Müthişsin Caner, sen dünyanın en güzel arzusunu, olabilecek en güzel rüyayı o güzel gönlünde barındırıyorsun. Her rehberin hayali bu olmalı aslında, herkes Balıkçı’yı örnek almalı. Caner’e şunu diyebiliyorum boğazıma düğümlenen yumruk yumruk bir duyguyla: - ‘Böyle bir arzu zaten gerçekleşmiş bir arzudur Caner. Sen zaten öyle bir rehbersin...’ Gönlünü seveyim senin! 15 – 22 Nisan Turizm Haftası. Turizmin lokomotifi biz rehberler bu sene biraz buruk kutluyoruz bu haftayı. Bu haftaki burukluğun nedeni aslında tüm rehber camiasınca malum ama bunu bir de TUREB bünyesi içinden yönetici bir meslektaşımın ağzından dinleyelim: “4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 13. maddesinin m bendinde Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünün görevleri arasında "...rehberlerin çalışma usul ve esaslarını düzenlemek, rehberlerin bilgilerinin güncellenmesine yönelik eğitim programları ve diğer çalışmaları gerçekleştirmek, rehberlikte uzmanlaşmayı sağlamak, denetimler yapmak, belgesiz rehberliği önlemek, rehberlik hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine yönelik gerekli tedbirleri almak veya bu görevlerin meslek kuruluşları, üniversiteler, ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliğiyle veya Bakanlığın denetim ve gözetimi altında bunlarca yapılması suretiyle yürütülmesini sağlamak" ifadesi de yer almaktadır. Burada da görüleceği gibi Bakanlık, zorunlu olduğu mesleki sorunları çözmek yerine, belgeli rehberleri cezalandırmak için adeta yarışır bir tutum içinde bulunmaktadır. Bakanlık, kaçak rehberliğin ve rehberlik sorunlarının bu kadar ağırlaşmasının en önemli sorumlusunun, yasalara, yönetmeliklere, mesleki etik ve ilkelere aykırı çalışan acentalar olduğunu bilmesine rağmen maalesef bugüne kadar hiçbir acentaya ceza verdirilememiştir. Buna ilişkin de ciddi adımlar atıldığını şahsım adına düşünmemekteyim. Disiplin Kurulunun sadece belgeli rehberlere ceza verdiği, belgeli rehberleri denetlediği gerçeğini ben değil, herkes bilmektedir.” Ben de tüm rehberler adına, rehberlere yaşamı dar etmeye, haklarını elinden almaya çalışan ve onları her dönem cezalandırmak isteyen düşünce ve davranışa boyun eğmeyeceğimizi buradan bir kez daha söylemek istiyorum. Yasamızı çıkartıp hakkımızı alacağız. Bunu da ne pahasına olursa olsun yapacağız. Bu böyle biline... Bu ay ne güzel bir ay, daha neler var neler... 20 Nisanda Şanlıurfa Birecik’te Kelaynak Festivali var. Koruma altındaki bu kuşları hiç gördünüz mü? Ben onlara bayılıyorum, benim gözümde dünyanın en güzel varlığı onlar. Herkesi yaşamak ve özellikle üremek için Şanlıurfa’nın Birecik ilçesini seçen bu kuş popülasyonuna karşı duyarlı olmaya davet ediyorum. Ekolojik denge sayesinde doğanın ayakta duracağını ve bunun biz insanlar için de ne kadar önemli olduğunu kavrayamazsak boşa kürek çekeriz bu dünya planetinde... Kaçacak ve gidip paçayı kurtaracak başka yer yok ey insanoğlu! Bu bedende bu dünyada yaşamaya mahkum olduğun sürece çevrene duyarlı ve saygılı olmayı öğreneceksin, geç kalmadan mümkünse. Türkiye’deki pek çok gerçek hazineden biri olan Kelaynak popülasyonuna duyarlı yaklaşım için yetkili mercileri ekolojik tarıma yönelmeye davet ediyorum. O kadar zor bir şey değil bu. Çanakkale Savaşı’nın 90. yılında yolunuz Çanakkale yöresine düşerse, Troya kazı başkanı sevgili Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann sayesinde o yörenin nasıl ekolojik tarıma yöneldiğini görün. Bilmiyordunuz değil mi? O kadar zor bir şey değil... Son olarak da, 21 Nisanda 50 yaşına basacak olan büyük bir ustayı, Mardin’li bir ustayı, Murathan Mungan’ı can-ı gönülden kutlamak istiyorum. Senin deyiminle Murathan Mungan, gökyüzüne komşu bir kalenin eteklerine kurulmuş bir taşkent, Mardin’i bir başka sevdim... Ömrün uzun, yazacakların, söyleyeceklerin sonsuz olsun büyük usta! Gönlünü seveyim...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nükhet Everi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |