|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
6 Aralık 2003
Dumanlı Hayal Kahvesi
Yudum ŞAŞMAZ
Kendimi öyle güzel sıkıştırdım ki satır aralarına, telif hakkından dava açabilirim tüm şarkılarına .. |
|
Rock’n Dark Festivali dahilinde Çubuklu Hayal Kahvesi’nin ilk ev sahibi Duman’dı. En son, yılbaşında Park Orman’da izlediğim Duman’ın tadı damağımda kalmıştı, gitmeliydim. Giriş makul; 20 milyon. İstinye’den kalkan tekneler de trafik bahanesini ortadan kaldırıyor zaten. Cuma gecesiydi üstelik, kendimizi ödüllendirme arayışına girmişiz bir kere!
Huşu içinde boğazın sularını yararak ilerlerken yanımdakilere “iyi ki gidiyoruz, buna ihtiyacım vardı” hesabını çıkarıp, karşılığında aldığım gülümsemelerle gecenin bahşişini kotardım. Çubuklu Hayal Kahvesi’ne yanaştığımızda, kıyıdaki suyun güzelliğine paranoya ile yaklaşıp ‘hala İstanbul’da mıyız’ şaşkınlığını üzerimden atamadan kapıda oluşan kuyruğun sonuna ekledim kendimi. “Reina’ya bile daha hızlı girmiştik yav” diye düşünürken, kriterlere kilitlendim.
Kapıdakilerin listede bulamadıkları isimlerimiz, geriye dönülmemek şartıyla çevrilen sayfalar arasında kaybolmak üzere iken, işaret parmağımın şanına yakışır şahlanmasıyla dikkati çektim, bedenlerimizin başlıklarına... İki kişi bizden önce bizim isimlerimizle girmiş içeri girmiş meğer, ben psişik kurgularımın temelleriyle meşgulken,O çoktan elini cebindeki kimliklere atmıştı.
Bu küçük çaplı kargaşadan sonra içeri girdiğimizde, güdümlü hayranlığımız ile sahneyi aramaya koyulduk. Duman seyri için, boğaz manzarasını küçümseyip içeri kapanacağımızı fark edince, girişe yakın bir yerlerde beklemeye başladık. Etrafa bakındığımda Yasemin Kozanoğlu’nun elinde mikrofon, peşinde kamera, bir o yana bir bu yana koşuşturduğunu gördüm; anlamlandıramadım.
Bu kadar sabırsız bir kitleyi en son Dünya Ticaret Merkezi’nde, 96’da görmüştüm, Viyana Kapıları vardır belki bir de; bunca zorlanan. Biraz aktarma olsa da, uçuş yüksek irtifada seyir etti.
Sahneye çıktılar ve sahneyi İstanbul ile paylaştılar; yani daha ilk şarkı ile aklımızı aldılar. Bir ara sahnede 1930’ların Almanya’sını gördüm; o yıkıcılıkta. Kimi zaman da Fenerbahçe’nin 103 golle şampiyon olduğu seneyi. Davulcuyu bir Schumacher sayıp, ileri Duman üçlüsünü de Oğuz-Rıdvan-Aykut şeklinde değerlendirdim. Çok yemiş, çok atmışlardı o sene. Bir masal gibi...
Burada bir yüksek not da izleyicilere. Çeşitli parçalara bölünmelerine rağmen eşsiz bir uyum içindeler. Şarkı aralarında “Pearl Jam” diye bağıran da var, Asya’dan parça isteyenler de... Hatta bir an, arkalardan “Zebhuldura!!” diye bağırıldı. Metalik zamanlarda takılmış gençler de eksik değildi yani. CHP’ye taş çıkartacak bir hizip potansiyeliyle, bu eğlence: bravo. Kalabalığın dolmuşuna erken binen bendeniz, üçüncü şarkı başladığında ter içindeydim. Her hafta bir Duman konseri başarılı bir rejim reçetesi kalsın akıllarda...
Duman’ın sahnesini anlatmak değil amacım, onu bilen bilir. Ama seyirci öyle güzeldi ki, ikinci albümde Sezen Aksu cover’ı ile popülistleştiğini bahane ederek gruba tavır alanları kınıyorum. Bırak söylesin be kardeşim, Sezen hatta Müslüm, kendine benzettikten sonra ne fark eder? Emanet durmuyor ki üzerinde.
Ara vermeksizin süren sahne performansı bitti diye korkarken bis’e çıkıp ‘haberin yok ölüyorum’u söylemeleri, merhametimizi uyandırdı ve istemesek de gecenin bittiğini kabullendik.
Geceyle ilgili başka bir ilgi çekici not ise köfteciler. Mekana çapraz konuşlanmış köfteciler ızgaranın üzerinde yaklaşık 120 köfte stoklamış, av bekliyorlardı. Gece kulübünde mangal. Dali tablolarından biri sanki. Biri Duman’ın acıktıracağını bunlara fısıldamış olmalı.
Dönerken, içtiğimiz Efes Darkların ve biraz da Duman’ın kafasında, boğazın sularına kaydık yıldızlarla... Teknede yine “aman oradan geldi rüzgar, yok buradan geldi” bunalımı yaşandı. Şekil değiştirmekten, ambiansın da hakkını veremedik; ona yanıyorum. Sadece yanaşırken birkaç yalıya takıldı gözüm. Adamlar ne rahat be kardeşim, Lord hesabı, dük hesabı.. “Paso denizi göreyim” demiş komple cam yaptırmışlar bir de, tekne vesaire.. Arkadaş ne geyik yaptık be..
Hiçbir şey keyifli bir konsere benzemez. Birkaç gün aynı akustiğin verkaçlarıyla yaşarsınız. Güzel kareler donar. Ya da kareler ancak güzelse donar. Düşündüm de; ilk tek başımalığımın vokali gibi hissettiriyor Duman.. Duman altı günlerimin yüksek kafası, düşmelerimin çayı, kahvesi oluyor ..
Güzel bir müziğin, Seattle doğumlu sancılarında ‘haykırmak için kudreti zehir olmamış’ bir vokal ..
‘içimdeki aşk,elimdeki saz yeter canıma...’ diyerek ruh sağlığını havaya uçuruyor..
Unutmaya çalışılan her şeyi ısrarla hatırlatıyor..
Kendimi öyle güzel sıkıştırdım ki satır aralarına, telif hakkından dava açabilirim tüm şarkılarına .. Herkesin anlayamayacağını düşündüğüm mecazlara buladım söylediklerini .. kendim için..
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
bir denek gibiyim, hissediyorum. fakat kendini de bu lanet deneye, böylesine kaptıran var mıdır, merak ediyorum.
ne ulaşmam gereken bir beyaz peynir sevdiklerim, ne de bir sarkacın peşinde gözlerim . .
bu arada bir çift can sıkıntısı diliyorum; her gün başka bir ihtimalin kıyısında deliriyorum . .
|
|
|