..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Ali Osman Öztürk




5 Kasım 2003
Öykünün Hikayesine Dair…  
Ali Osman Öztürk
İnsanoğlunun öyküleme gereksinimi üzerine bir deneme.


:CBJA:

    “Büyük lokma yut, büyük laf etme” demiş atalarımız. Ama lokma ile laf arasındaki ilişkiyi bulmak bize kalmış.

    Bu konuya girmeden kısa bir sözlük bilgisi verelim.Öykü ya da hikayenin dilimizde üç anlamı var:

    1. Gerçek bir olayın anlatılması,

    2. Gerçek dışı bir olayın anlatılması,

    3. Bir olayın estetik bir biçemle anlatılması.

    Şimdi, bir sözcük birbiriyle çelişen bu anlamları nasıl barındırabilir? Tabi sözcüğün bunda bir suçu yok, bu anlamları ona biz yüklemişiz.

    Dilerseniz, burada büyük bir laf edelim şimdi: “Öykünün insanoğlu için yaşamsal bir önemi vardır!”. Ya da yaşam bir öyküdür. Öykü hep vardı, insanoğlunun varlığı ile başladı öykünün mevcudiyeti. Öykücü (yani insan) öyküden önce de vardı. Öykü anlatma gereksinmesi ile başladı. Anlatmak insan için çok önemliydi; gerçek, gerçek dışı ya da güzel (estetik) bir şey hep anlatılmaya değerdi.

    Anlatmak / konuşmak konusunda erkekler ve kadınlar arasında fark olduğu söylenir. Bilim adamları bu farkı daha ilkel dönemlerde başlayan iş bölümüne bağlarlar. Ev içini kadın, ev dışını erkek üstlenmiştir. Ava giden erkek günlerini çoğunluk suskun geçirdiği için, somurtkan olmuş, konuşma yeteneğini geliştirememiştir (somurtkanlıkla av arasındaki bu ilişkiyi bugün de görmek olasıdır. Gidin örneğin deniz kenarında balık avlayan birini gözleyin! Kalabalıkta dahi yalnızmış gibi davranırlar). Evdeki kadın ise çocuklarla, komşu kadınlarla ( ya da kör olası adam hala eve dönmediği için kendi kendine) hep konuştuğu için, iyice konuşkan bir yetenek olup çıkmıştır.

    Öykü bağlamında gelin, biz bu olayda dikkatten kaçan birkaç noktayı irdeleyelim;

    1. Somurtkan adam (Somurt Bey) ava tek başına çıkar, tüm gün avlanır. Şansı yaver gider, eli kolu dolu evine döner. Anlatacak çok şeyi vardır. Avlarını nasıl fark ettiğini, nasıl vurduğunu/ hakladığını bir bir olduğu gibi anlatmak ihtiyacındadır. Konuşma yeteneği gelişmediğinden, daha etkili olmak için duvarlara resim yapmak yararlı olabilir (Mağara duvarlarındaki av resimleri). Bu gerçek bir olayın öykülenmesidir. (Bugün duvar yazıları (grafiti), duvar resimleri yapanları önemsemeliyiz diye düşünüyorum. Onlar bize atalarımızdan kalan yadigarlardır!)

    2. Somurt Bey ava, diğer somurt beylerle çıkar, av iyi gitmez ya da hep birlikte oturup yerler. Eve eli boş dönünce anlatacak bir bahane (beyaz/masum yalan) olmalıdır (av ile yalan arasındaki ilişkiyi de keza avcı hikayelerinde gözlemleyebilirsiniz. Çoğu avcı fıkrası tatlı/ beyaz yalan öyküsüdür). Uyduruk, gerçek dışı bir olayın öykülenmesidir yapılan (adam “hikaye” anlatmaktadır!).

    3. Konuşkan kadın (Konuş Hanım) bir gün kızar Somurt Bey’e (bu feminist bir çıkıştan ziyade “hikaye” anlatan erkeğe pragmatist bir tavırdır); ava artık kendisi gidecektir. Bıkmıştır belki de her gün yol gözlemekten, ev işi yapmaktan ve Somurt Bey’in yalanlarından. Ev işlerini, çocuk bakımını, çamaşırı bir de erkek yapsındır. Konuş Hanım’ın avı iyi gider/ kötü gider önemli değildir. Her durumda o eve dönünce Somurt Bey’den daha farklı bir şeyler anlatmalıdır. Güzel bir öykü kurgular. Diğer yandan Somurt Bey kendisine havale edilen işleri hakkıyla yapamamış olmanın suçluluğundan kendini aklamak, eve dönen eşini ikna etmek için bir şeyler düşünmelidir. Birkaç ateş böceği (mum yerine) toplar, ocaktaki ateşi gölgeler, eve de düzgün bir görünüm verir (kalp kalbe karşıdır!), eşinin anlatacakları için/ romantik bir ortam yaratır. Böylece ilk öykü akşamının temeli atılmış olur.

    Yalnız bir noktayı unutmamalıyız: Öyküsünü anlatan Konuş Hanım, bir yandan Somurt Bey’in yapamadığı işlere çeki düzen verdiğinden, duvara resim yapmaya vakit bulamaz. Bu söz/ yazı sanatı ile resim sanatının yollarının ayrılması demektir.

    İster gerçek, ister yalan, ister güzel, ister çirkin olsun, öykü yaşamı anlatır. Yaşam salt bir eylem değil, aynı zamanda bir söylemdir. Yaşam kendini anlatan bir öyküdür. Okumazsak yaşamı ıskalarız.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Baki Kalan Gök Kubbede Hoş Bir Sefa İmiş"

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Atatürk ve Yabancı Dil Üzerine
Alman Edebiyatında Sevgi, Hoşgörü ve İnsan Hakları
Barbara Frıschmuth Konya'daydı
Nasreddin Hoca Şiirden Anlar Mıydı?*
Gördüm Konya'yı
Ulusal Egemenliği Nasıl Algılıyoruz?
Türk Halk Türkülerinin Şiirselliği
Dil'de Kirlenme Üzerine
Atatürk'ü Anmak
1946 Münih'inde Turizm

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nasreddin Hoca'nın Şiiri [Şiir]
Bir Şiirdir Yaşam [Şiir]
Hazan Günü [Şiir]
Rudolf Otto Wiemer [Şiir]
Anladım ki... [Şiir]
Sanal Bayramlar [Şiir]
"Göğsünün üstüne iki yıldız/gözlerinin üstüne iki öpücük" [Şiir]
Şair [Şiir]
Ezginingünlüğü [Şiir]
Sadece Dostlarıma [Şiir]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karşılaştırmacı, eleştirmen.

Etkilendiği Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.