..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > rey'an yüksel




25 Mart 2003
Yoksun  
Mektup II

rey'an yüksel


Yoksun. Sayamadığım kadar uzun zamandır yoksun yanımda. Sayamadığım kadar uzun zaman da yanımdaydın oysa. İki farklı meçhul zamanın arasında gidip gelmelerdeyim.


:CFJC:
Yoksun.

Sayamadığım kadar uzun zamandır yoksun yanımda. Sayamadığım kadar uzun zaman da yanımdaydın oysa. İki farklı meçhul zamanın arasında gidip gelmelerdeyim.

Bir anda dalıvermiştin hayatımın içine. Yabancısı olduğum bu ülke insanlarından ne denli de farklıydın, benden biriydin , bizden biriydin sanki. Ailem İran’daydı.. Türkiye’ye Amerika’da okuduğum okul sonrasında bilgisayar ile ilgili bir proje için üç aylığına gelmiştim. İran’da ailemi bırakıp sana geliyormuşum meğer nereden bilirdim. Okulu bitirdikten sonra Amerika’da kazandığım burs için gitme hazırlıkları yaptığım sırada projesinde çalıştığım firmaya seminer vermeye geldiğin gün tanıştık seninle.



Anlatmaktan yorulmayan bitmez tükenmez bir enerji deposuydun sanki. Keskin zekan, espri yeteneğin büyülemişti beni. Güzelliğinin farkına bile varamamıştım o büyülenmişlik sırasında. Seminer üç gündü ama ben hiç bitmesin istiyordum, fark etmeni istiyordum beni, o iki gece boyunca seni nasıl etkilerim diye oturup sorular hazırlıyordum sana sormak için. Ancak üçüncü gün fark ettin beni, geri çevirmedin, kahve teklifimi. Nasıl heyecanlıydım ve sen nasıl parıldıyordun, sönük kalıyordu yanında her şey. Aşkı tatmamışım daha önce, yalan gelirdi dostlarımın söyledikleri, o ilk görüşte vurulmalar akıldan çıkmayan her an. Kendimi kandırmışım bunca zaman.



Sanırım senin bunca fark edilir olman ve benimse senin yanında silik kalmam etkiledi seni, bir anaç tavır vardı her halinde. Boşanmıştın iki yaşında bir kızın vardı. Nasıl sana layık olamadığını düşündüm o adamın, senin gibi bir hazineyi bulup kaybetmek hangi aptalın yapabileceği bir iş olabilirdi ki?



- Bitti işte

dedin.



-Her halimi her yaptığımı sorgulayan bir adamla yaşamayı sürdüremezdim. Taşıyamadı beni, anlayamadı neler hissettiğimi. Ben ona göre günlük yaşayan bir kadındım. Oysa babam daha otuz iki yaşındayken ölmüştü, bunu biliyordu. Annem, kız kardeşim ve ben ayakta kalmayı başardık. Zaten ayakta kalamayacağız diye bir endişemiz yoktu. Babam öldüğünde ben sekiz, kardeşim beş ve annem otuz bir yaşındaydı.“Günlük Yaşam” nedir bilmedim, ailenin büyüğü gibi hissettim daha o yaşta kendimi. Evde babam hiçbir zaman ağlayarak anılmazdı. Babam olsa nasıl davranmamız gerektiği bilinciyle büyüdüm, bildim elimde olanlarla yetinmeyi. Yaşamın her anından mutluluk duymak gerektiğini öğretti yaşam bana. Çünkü mutsuzluğu ve belki de o yaşta tadılacak en büyük mutsuzluğu tatmıştım. Söz vermiştim kendime, hiçbir zorluğun beni yenemeyeceğine ve hayata hep sıkı sarılacağıma dair. Yaşadığım her anın tadına varacağıma dair de. Eski eşime ne zaman bir takım zorluklarla karşılaşsa “aşabilirsin” dediğimde o beni ilgisizlik ve hayatı ciddiye almadığımla yargılar olmuştu. Kızımız doğduğunda durum değişir gibi olmuştu. Bana karşı daha anlayışla yaklaşıyordu. Zor bir doğumdu benimkisi, ilgimin büyük bir kısmı kızıma yönelmişti. Ortak noktamız sadece kızımızdı o dönemlerde.

Fakat çok geçmeden benzer sorunlar kendini gösterdi.Eskisi gibi yine neşe dolu hayatı dolu yaşamak isteyen ve her anından zevk alan bir tip olmuştum. O yine sorumluluk duygusunun kendini boğmasına izin veren ve hatta bu uğurda hayatın ne denli güzel olacağını göremeyecek kadar da kör. Neyse sonunda bitti işte



dedin.



Bunların hiçbirini neredeyse nefes almadan anlatmıştın.



Her gün, hatta her gece görüşür olmuştuk, 2 yaşında bir kızın vardı, dünya güzeli bir kız. Amerika’daki okul burs için cevap istediğinde belki de hayatımın ilk çılgın kararını veriyordum daha 25 yaşındaydım her şey yabancıydı burada bana, ama 27 yaşında iki yaşında bir kız çocuk sahibi senin için gitmedim Amerika’ya. İyi ki de gitmemişim.



Hayat bu kadar mı güzel olabilirdi, şimdiye kadar neden fark etmemiştim? Her şey seninle güzelleşti her şey seninle anlamlandı. Kısa bir süre sonra aynı evde yaşamaya başladık.

Kızın kızımdı. Uçuk bir anneydin. Normalde bir anne kızı mama sandalyesinde ket çap döküyorsa oraya buraya, ya elinden ket çapı alır, ya da siler değil mi? Sen kızımızla ket çap savaşı yapardın. Her şeyi ama her şeyi oyuna çevirirdin. Sadece kızımızın annesi değildin benim de annemdin sen. Çok güzel olmandan, aşktan, tutkudan bahsetmiyorum. Sen bütünüyle bir şefkat ve sevgi yumağıydın. Tamamen yabancısı olduğum bu ülkede kaybolup gitmemem için tek dayanağımdın. Her şeyimdin benim. Üstüme titrerdin, kendimden ve belki de dünyada değer verdiğim tüm insanlardan çok üstüne titrerdim.



Dört yıl boyunca aynı evi paylaştıktan sonra evlendik, değişen hiçbir şey yoktu, sadece artık yasalar önünde de karımdın ve hala delice bir tutkuyla seviyordum seni. Bunca zaman boyunca tek bir günümüz bile konuşmadan, telefonlaşmadan veya e-mail atmadan geçmedi.

Aldığın nefesleri bile hissederdim. İki ayrı vücutta tek bir beden olmak nedir bilir mi insanlar, işte biz öyleydik. Candın içimde ötesi yoktu. Senin olmaman mümkün değildi. Hayat durabilirdi, savaş çıkabilirdi ama sensizlik hiçlikti. Seninle vardım, seninle nefes alırdım.



Evliliğimizin ilk yarısını doldurduğumuz dönemlerde çalışma tempon gittikçe artmıştı, giderek eve daha geç gelir olmuştun. Her geldiğin gün biraz daha şikayet eder bir halin vardı, sıkça baş ağrısı şikayetlerinden söz ediyordun. Kaç kere doktora gitmen gerektiğini söylesem de “kötüye bir şey olmaz” derdin. 32 yaşında hayatı bu kadar güzel yaşayan ve hisleriyle hissettikleriyle çevresindekilere hayatı bu kadar güzel yaşatan başka bir insan var mıydı acaba?



Bir akşam yemeğe gittik, yine eğlenceli bir akşamdı ama senin pek tadın yoktu. Eve geldik, duş alacağım dedin, sonra uzandın ve “başım ağrıyor” dedin. “çok çalışıyorsun” dedim. Sonra bana boş gözlerle bakmaya başladın, “hadi şaka yapma lütfen” dedim, ama bana bakmıyordun ve şaka da yapmıyordun. Derhal hastaneye götürdüm seni. Doktorlar anlayamadı önce beyin kanaması dediler, anlayamıyordum ne dediklerini kendi aralarında konuşuyorlarmış gibiydi sanki, sonra bana dönüp biraz daha analize ve tetkike ihtiyacımız var dediler, hiçbir cevap veremiyordum, sadece bir boşluk kafamın tümünü kaplamıştı, annen, kız kardeşin ve iş arkadaşlarımızla yetmiş kişi belki kapının önündeydik, herkes korkunç bir sessizlik içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonra doktorlar geldi ve derhal ameliyata alınman gerektiğini söylediler, izin verdim ama bir başkası konuşuyordu sanki ağzımdan çıkan kelimeleri sanki ben de başkaları gibi dinliyordum uyuşmuş ve sanki ağır çekime alınmış filmler gibi hareket ediyordum. Konuşmalar da sanki o şekilde idi. Saatler yıllar kadar uzundu bekleyişimiz on altı saat sürmüş ve doktor ameliyathaneden yere bakarak çıktı. Anevrizma dediler , birinci damarı tutmuşlar ikinci patlamış, beyne otuz dakika kan gitmemiş. Bekleyelim dediler, yetmiş iki saat sonra sonucu anlayabiliriz ancak. Ne kadar çok umutlandık, ne dualar okuduk, “bizi duy” diye ne kadar yalvardık. Olmadı. Beyin ölümün gerçekleşti. Senin elin sıcak uyuyor gibi duruyorsun ama... Kalbini, karaciğerini ve böbreğini almak istediler. Senin de isteyeceğini düşündüm ve kabul ettim. O güzel kalbinin başka bir insanda yaşayacağını düşündüm ve kabul ettim.

Candın bende. Ötesi yoktu.

Ölüm ilanlarını okumayı severdin. O küçük ilanlardan insanların hayatlarına dair ipuçları yakalamaya çalışırdın. Yağmurlu bir gündü, soğuktu çok, tam toprağa konacağın sırada güneş çıktı, sen gömülüp üstün örtülene kadar da ısıttı seni. Biliyor musun iki yaşından beri dondurma aldığın dondurmacı amca da gelmiş yaşlı gözlerle izledi töreni.



İki gün sonra birinci yıl dönümün ve ben bir yıldır her gün seni düşünerek yatıyor ve her sabah seni düşünerek uyanıyorum. Yangın yerindeyim, giderken ardında koca bir yangın bıraktın, beden dağ gibi sanki yan yan tükenmiyor. Bazen ne kadar güçlüyüm diyorum bunca acıya rağmen nasıl ölmüyorum, nasıl?

Candın ya bu bedende, seni yaşatmak için yaşıyorum, yaşamak buna denirse...


.Eleştiriler & Yorumlar

:: BENDE İSTİYORUM
Gönderen: ANGEL / MARMARİS/TÜRKİYE
27 Nisan 2004
hayatta böyle aşkların hala yaşandığını bilmek çok güzel aynı zamanda neden benimde böyle sevip sevileceğim bir insan yok diye üzüp acı verdi bana belki bir gün umuduyla yaşıyorum yazınız harikaydı hem içimi acıttı hemde o insanın aslında ne kadar şanslı olduğunu söylemek için yazıyorum bence herkez aşka bir yazarmış,şairmiş gibi bakmalı belki o zaman sevdalar hiç bitmez...

:: Büyük bir aşk
Gönderen: Yasemin Ersoy / İstanbul/Türkiye
29 Nisan 2003
Doğrusu, böyle düşünebilen, böyle yazabilen, böyle su gibi yalın bir halde anlatmak istediğini okuyucuya veren bir yazar olduğunuz için sizi kutluyorum. Bu öykü beni oldukça etkiledi, gerçek aşkı yaşadığını iddia eden ve iki günde nefrete dönüştüren aşıklara ibret olsun. Sevda böyle yaşanır yaşanacaksa. Bir defa yaşanır ve bitmez asla. Yürek kaleminizin tükenmemesi dileğimle, siteye girip ilk okuduğum sizin öykünüzdü. İyi ki de, ilk bu öyküyü okumuşum; artık kopamam sanırım buradan. Saygılar

:: cevap
Gönderen: rey'an / İstanbul
3 Nisan 2003
Herhalde kendi köşesinden bu sütunda cevap yazan da bir ben varımdır :) Yazar demeyeyim de her yazı yazan kendi yaşadıklarından kurguları da katar yazdıklarına, bilirsin bunu Didem. Yukarıdaki metni bundan yaklaşık bir yıl kadar önce yazmaya başladım ve yazıdan kaçtığım yazmayı bırakmak istediğim kocaman bir yıla yakın bir dönem de elime almadım. Hürriyet Pazar ekinde okuduğum müthiş bir aşktı bunu yazmaya iten beni. Birtakım kurgular var tabi kattığım ama olay aslında tamamen yaşanmış. Hatta öyküde geçen kişinin telefonuna bir şekilde ulaşıp yazdığım öyküden bahsettim, yazımı okumasını ve ona göre yayınlayacağımı bildiren bir e-posta attım. Bu kişi oldukça bilinen bir markanın yaratıcısı aynı zamanda, benimle çok alçakgönüllü konuştu telefonda aynı zamanda anlayışlı -ki o gün 24 Mart bir yıl önce karısının gömüldüğü gündü ve 22 Mart da ölüm yıldönümüydü- Eğer onayı olmazsa yazımı yayınlamayacağımı söyledim, ismi geçmiyordu, kurgular vardı, benden bir şeyler vardı ama onun hikayesiydi... Ve aramadı, yazmadı da... Açıkçası "sükut ikrardır" dedim ve burada yayınladım, ilk kez yayınlanıyor, diğer yazdıklarım bir şekilde bir yerlerde yayınlanmışlardır ama bu ilk kez burada yayınlanıyor ve işin benim için en güzel yanı, bu dokuz aydır yazdığım daha doğrusu tamamladığım ilk yazı. Röportajı okuduğumda oturup ağladığımı biliyorum aynı hüznü yazıya dökmeyi umarım başarabilmişimdir. Ve umarım o gerçekten anlayışlı ve alçakgönüllü insanı üzmemişimdir...

:: ...
Gönderen: Didem Sevinç / İstanbul
2 Nisan 2003
Yazı yazmak kolay sanat değil derlerdi..Yazı yazmadan önce bilemedim..Haklılarmış..İnsanlar yaşadıklarını yazıya dökünce güzelleşir yazı..Peki sen..?..Tüm bunları yaşadınmı sahiden? Okuduklarım,ele geçirilmiş bir mektup gibi heyecan verdi bana..Biliyormusun üzdü de.. İki arada kaldım desem yeridir şimdi.Ne diyeceğimi ne yazacağımı bilmeden yorumla butonuna basmanın sonu budur işte..Takıldım kaldım.. Sanırım bişey sorarak senin o tatlı kalbini yormaktansa yapmam gereken en iyi şeydir Susmak. Didem

:: Simdi anliyorum
Gönderen: G.B. / Ist.
27 Mart 2003
heyecaninin nedenini...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Son Mektup
Yüzün Bizi Anlatırdı
"Al Beni Ne Yaparsan Yap"
Bulup Yitirdiğim Küçük Sevgilim
Sekiz Ay

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Beni Mutlu Etmek İster misin
Kelebek
Barış Benimle
Topal Karga

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Felsefik Şiir [Şiir]
Metronom [Şiir]
Kör Nokta [Şiir]
Bulanık Şiir [Şiir]
Oyun Gibi [Şiir]
-miş [Şiir]
Kaptan I [Şiir]
Soğuk Şiir [Şiir]
Maratoncu [Şiir]
Kurdeleli [Şiir]


rey'an yüksel kimdir?

Aslında her ne kadar Türkçe yazmayı çok sevsem ve onun gerektirdiği tüm yazım kurallarına son derece dikkat etsem de ismimi küçük harfle başlatıyorum uzun yıllardır ve sonraları öğrendim ki e. e. cummings de öyle yapmış, sevinmeli mi ya da yine birileri benden önce düşündüklerimi uygulamış diye üzülmeli miyim bilmiyorum. Militan ruhluyum ve bir gün ismimin içindeki bir harfi attım bir kızgın anımda, harfin yerine konacak bir apostrof çıktı sonra "ben buradayım" diye, onu da berime aldım ve reyan oldum, öğrendim ki meğer rey'an Osmanlıca'da herşeyin öncesi demekmiş, reyhanın fesleğen olduğunu bilirsiniz. Yazın dilinde bu ismi kullanıyorum ve bir çok dostum beni böyle bilir.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal ve Cemal Süreya


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © rey'an yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.