Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Oysa ne hevesliydim hayatımın bir anlamı olduğuna inanmaya. Yaptığımız sadece beynimizde elektriksel sinyaller halinde yayılan ve yeni yollar oluşturduğumuz bir anlam denizi yaratmak ve sonra ona inanmak ve yapabilirsek etrafımızdakileride inandırmaya çalışmak. Komik olan şu ki Prof Bilgin Saydam'ın da Arafdalıklar kitabında belirttiği gibi dünyaya bir fırlatılışla geldiğimiz algısının bizim için tek gerçek olduğunu bildiğim ve neredeyse varoluşçu felsefenin bütün acımasız soğukluğunu kabul ettiğim halde anlam arayışına devam ediyorum. Aslında benden beklenen bir mühendis olarak ayakları yere sağlam basan bir mantık kurmam, matematikle açıklamam ve işe yarar hale getiirmem. Aldığım eğitim ve öğrendiğim felsefe bunu gerektiriyor. Ama öğretmenlerimin ve yöneticilerin baş ağrısı olmaya devam ediyorum. Yarattığım fikrin yada eserin işe yarar olması zerre umrumda değil. Olası bütün ihtimalleri hesaplayabildiğimiz ve mantıksal olarak tutarlı denklemler kurduğumuz güvenli ve sabit bir dünya ne kadar sıkıcı olur düşünebiliyor musunuz? Ben anlamın peşindeyim. Yani felsefecilerin inatla ve acımasızca herşey algılardır, doğru bilgi diye birşey yoktur diye direttiği bir dünyadaki anlam arayışının işçisiyim. Biricik dayanağımsa hikayeler. Hani şu insanların birbirine anlattıkları veya sanat eserlerinde yani filmlerde, yazılarda, resimlerde anlatılan ve geçmişten beri anlatılagelen hikayeler. Çok eskiden ateşler etrafında başlayan bu hikaye anlatma geleneği daha sonra yazılı hale dönüşsede bugünlerde kalitesiz ve niteliksiz dizi ve filmlerle devam ediyor. Anlam arayışından çok uzak ve yalnızca "eğlendirici" olduğu vurgulanan bu hikayelerden benliğimize katabileceğimiz, hiçbirşey ne yazıkki yok. 21. yüzyıl bütün teknolojik geliişmeleri, tıpta ve elektronikte bütün ilerlemelerine rağmen güdük bir sanat gelişimi yaratıyor yada yaratamıyor. Yani insanla teması çok az. Uzaya gitmemiz, kara deliklerin fotoğraflarını çekmemiz, atom altı parçacıkları keşfetmemiz bu gerçeği değiştirmiyor. Kapitalist ekonomilerin uzun çalışma saatleri ve paranın alım gücü ile değersizleştirdiği insan yaşamı hala kendimiz hakkında çok az şey bilmemize neden oluyor. Siyasetçilerin ise çıkar çatışmalarını kendi lehlerine çevirme, kendilerini seçtiren kitleyi beslemekten başka bir amaçları kalmadı. Çoğulcu demokrasinin ise esamesi bile okunmuyor. Partilerin vekillerinin hepsi etkisiz eleman, genel başkanlarının kendilerini listede ön sıralara koyma inceliğine layık olmaya çalışmaktan başka hiçbir gayeleri yok. Yani anlayacağınız zavallı insana hayatın anlamı ne dediğinizde, size "hayatta kalmak" demekten başka ne söyleyebilir. Yani insan temel içgüsü olan biyolojik varlığını devam ettirme güdüsüne kadar budanmış gözüküyor. Ne kadar renksiz ve alt bir yaşama şekli değil mi? Oysa insan kendi kendini bu hale getirdi. Amaçsız eğitim ve kendi varlığını güvene alma içgüsüyle attığı her adım onu "ruhsuzluğa" biraz daha yaklaştırdı. Temel düşünce kimsenin kendisine ulaşamayacağı bir kale oluşturmak olan bu düşünce tarzı bencilliğe ve başarıya verdiği önemin çok daha azını kendini ve doğal olarak kendini karşındakinde tanıma sürecine vermiş olsaydı çok daha güçlü bağlarla birbirine bağlı ve organize bir toplum olma şansını yakalayacaktı. Olmadı ne yazıkki. Korku imparatorluğunun yönetimi ele geçirmesine izin verdi. Niteliksiz işgücü iş ahlakı kavramını yerle bir etti. Utanma duygumuzu kaybettik. Bu ise dünya imparatorluğunıu ele geçirmeye çalışan tüketim yığınları yaratarak onları bireyden böceğe dönüştüren çok uluslu şirketlerin avı haline dönüşmemize neden oldu. Oysa tanrının "bilinmek" için yarattığı bu varlık içinde büyük bir potansiyel taşıyordu. Anlamı bulmak mümkün olurmu bilmem ama evreni anlamlandırabilecek bir güce sahipti: "EDEBİYAT". Yani kelimeler. Yani yaşanmışlıklar. Yani hikayeler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gökhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |