Egoistlerin en güzel yanı başkaları hakkında konuşmuyor olmaları. -Lucille S. Harper |
|
||||||||||
|
Kelimelere dökülen biz yada hayatımız değil aslında. Hayatta kalma dürtüsünün şekillendirdiği ve korku ikliminin hüküm sürdüğü bir haritada kendimizi arıyoruz çıplak geçmişimize tuttuğumuz projektörlerin ışığında. Hiçbir anlamı olmayan anlara, aklımızda kalmış görüntülere anlam yüklüyoruz gerçeğin yerini hiçbir zaman tutmayacak işaretlerle, yani kelimelerle. Bu acınası durum, çok çaresizce ve can havliyle yaptığımız bu çırpınma hareketi olurda bizi bir ağaç dalına tutundurur ve sürüklenerek yorgun ve huzursuz benliğimizi bizi yine hiç istemediğimiz bir maceranın kara parçasına sürükler diye umuyoruz. "Karmaşık olduğunu sanıyorsun değil mi? Aslında çok basit!" diyen mühendislerin yüzü gözümün önüne geliyor. Baypas ettikleri ve bir makasla kesip atarak bütün haritayı küçülttükleri o zamanlarda önemli olana odaklanırlar. Oysa ben kırılmış oyuncağını elinde tutarak ağlayan bir çocuk gibi onlara şunu söylemek isterim:" Evet biliyorum bir oyuncak sadece. Anlıyorum yenisini alabilirim. Tabiki o bir cansız, acı hissetmiyor. Ama ben ona bir anlam verdim. tıpkı bir marangozun yaptığı sandalyeye özenirken kattığı estetik gibi. Onu yatarken başucuma koydum. ellerimle onu hissederken bütün benliğimle kavradım. Ona "RUHUMDAN ÜFLEDİM"." Herhangi bir sanat eseri yada yazdığımız bir yazıda böyledir aslında. Tıpkı bir çocuğun oyuncağını sevdiği gibi severler sanatçılar eserlerini. Oysa bir mühendis işlevini yerine getirdiği ve işe yarar olduğu sürece ayakta tutar bir yapıyı. Bu yapı herhangi bir cihaz, bir motor yada insanların kullanımına sunulmuş bir yapı olabilir. Zamanla eskir, yıpranır, yetersiz kalır veya harcanır. bu yüzden bu mühendislik projesine büyük bir heyecanla sarılan küçük çocuklar hep yeni bir oyuncağı almanın peşine düşerler. Bilirlerki bir zaman sonra yaratıcısını zengin eden o parlak nesneler parlaklığını yitirerek eğilmiş, eriyerek buruşmuş, bir köşede unutulmuş sönük şeylere dönüşecektir. Dünyayı böyle algıladıkları içinde diğer insanlarıda nesneler olarak görürler. Tanrı'nın "RUHUNDAN ÜFLEDİĞİ BU ET PARÇASI" onlar için ya haz veren bir alet yada kullanım ömründe tüketilecek bir cihazdır. Kırıp attıkları ve hep yenisini almak için önce ebeveynlerine yalvararak başlattıkları bu oyun herşeyi sessizce tüketerek insanların bedenlerinde ve benliklerinde açtıkları korkunç ve onulmaz yaralara dönüşür. Sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücü bu insanlara ne yazıkki yardım edemez. Çünkü sanat işlevsel değildir. Yani pragmatik değildir. Size yararı olsun diye müzik dinlemez, para kazanmak için roman okumaz, yada gözlerinizi iyileştirmesi için resimlere bakmazsınız. Kuşkusuz bir takım olumlu etkileri olur. Ama amacı yarar ilkesine dayanmaz. Bir roman sizdeki empati duygusunu geliştirir. Bir resim estetik ve denge hislerinize hitap eder. Müzik uyum ve ritmi bulmanızı sağlar. Yani insanı bulmanızı sağlar. Kapitalizmin, hızın ve kaosun girdabında kaybettiğiniz ve yabancılaştığınız kendinizi. Hepimiz kör eden bu baş döndürücü hız, bizi kör eden ve her gün maruz kaldığımız kültür çatışmalarının neden olduğu vahşet (mesela 3. sayfa haberleri), ardımıza bakmadan ve soluksuz kalana kadar koştuğumuz duygusunu hissettirir bize. Bir zaman sonra ne yaşadığımız hayat bize aittir nede anı diye belleğimize kaydettiklerimiz. Bir zaman vardı ve bir zaman sonra yokoldu cümlesinin yakıştığı bir organizma olup çıkarız. Hatırlamaya ve paylaşmaya değer hiçbir hikaye kalmaz. Çünkü ayrıntılar kesilip parçalanıp yokedilmiştir. Çünkü herşey işlevsel, uyumlu ve sorunsuzdur. Sorun çıkaran bütün parçalarımız kesilip yırtılıp yokedilmiştir. Sorun çıkaran adamlar yada kadınlar terkedilmiş, özlenen bütün anlar ve bizi üzen bütün olaylar unutulmuştur. Ben hep tanrıyı gülümsetecek birşeyler yapmayı hayal ettim. Çünkü ne zaman bir çocuk ölse yağan yağmurla tanrı ağlarmış gibi gelir. O yüzden ne olursa olsun yorgun argın o kara parçasına çıkıp yeni bir macera yaşamayı tercih ettim. Sizde vazgeçmeyin. Teknoloji değil ama yaşam hep bir yolunu bulur.Bir hikayenin nerede başlayıp nerede biteceğini kim bilebilir...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gökhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |