Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Her şeyin çok kısa bir zaman sonra biteceğini düşünüyordu ya da çok kısa bir zaman sonra yeniden başlayacaktı her şey. Çok değil birkaç ay öncesine kadar o da diğer insanlar gibi geziyor eğleniyor herkes gibi hayattan zevk almak için herkes ne yapıyorsa yapıyordu. Ya da yaptığını zannediyordu belki de. Ama son birkaç aydır yaptığı her şey rutinleşmişti. Öğleni geçkin bir vakitte uyanıyor genellikle yataktan kalkmayı bile istemiyor bir saat kadar sonra ancak kendine geliyor ve kahvaltı denilebilirse eğer yaptığına kahvaltısını yapıyordu. Günlük gazeteyi okuyup,kitaplarını karıştırdıktan sonra düşünmeye başlıyordu.... Bazen saatlerce sürüyordu düşündükleri. Bazen neyi neden düşündüğünü kendisi de anlayamıyordu. Her şeyi düşünüyordu aslında ,belki de hiçbir şeyi...Çoğu zaman saatlerce düşünürdü ama sonuçta hiçbir şey elde edememişti. Aslında bu sonucu yaşayacağını da bilirdi ama yine de düşünürdü o. Nedense içinden bir ses ona düşünmesi gerektiğini söylüyordu. Düşünmek... Ya hiçbir insan düşünemiyordu onun gibi ya da o herkes gibi düşünemiyordu. Aslında ikisi aynı şey gibi görünüyordu ama olamazdı;olmamalıydı. Her insan gibi düşünmek için çok yormuştu kendini ve yılların verdiği yorgunluğun da etkisiyle hep daha çok düşünüyordu. Neden yıllar öncesine dönüp her şeyin değiştiği anı yakalayamıyordu?Ya da her şey doğru giderken birden yön değiştirip kırılan o eğriyi düzeltemiyordu?Aslında öyle bir an yoktu ama düşüncelerinin sonunda hep aynı sonuca varıyordu. Ortada bir yanlış varsa eğer,bu yanlışın yapıldığı yere ve zamana geri dönmeliydi. Bunu yapmanın imkansız olduğunu bilse de hep bunu düşlüyordu;hayatın gittikçe anlamsızlaşmasına sebep olan o noktayı yakalamalı ve silmeliydi tarihten... Yine bu düşüncelerin içindeyken uykuya dalmıştı. Aslında uykusu ağır denilebilecek cinstendi ama nedense o gün telefon sesini duydu;belki de duyması gerekiyordu...Doğruldu ve koltuğun yanında duran telefona uzandı eli. _ Alo _ Uzun zaman önceydi... _ Kimsiniz? _ Seninle o zamanki görüşmemi.... _ Yanlış nu... _ Söylemiştim sana herş.... _ Tanıyor muyum sizi? _ Boş ver sadece söyleyeceklerimi dinle. _ ...... _ O zaman da söylemiştim sana,öyle bir gün olacak ki artık hayatın gerçekten anlamını yitirecek ve boş;bomboş bir sayfaya bakıyor gibi olacaksın her gün. Bu sesi daha önce hiç duymamıştı. Karşısındaki ses derinden gelen hafif titrek bir erkek sesiydi ve daha önce hiç duymadığına emindi. Ama daha önce nasıl söylemişti öyleyse? _ Sizinle daha önce konuştuğumu hatırlamıyorum. _ Doğru...Çok uzun zaman oldu. _ Nereden tanışıyoruz? _ Aslında tanışmadık. Ama bu o kadar önemli değil. Önemli olan neden olduğu değil;olduğudur. Sebep her zaman sonucu doğurur ama çoğu zaman sonucu değiştirmek senin elindedir. İyi ya da kötü... _ Nasıl yani ,ne için ,hangi konuda? _ Her şey bir gün anlamsızlaşacaktı ve oldu da. Artık gerçekten anlam kelimesinin bile anlamı yok senin için .O gün çoktan geldi ve bir daha seni bırakmaya da niyeti yok böyle giderse. _ Nereden biliyorsun ki? _ Dıııııııııııııııt......... _ Aloo!Alo!Aloooo! Kapatmış. Daha önce hiç duymadığı bu sesi şimdi duyduğu için de pek mutlu olmamıştı. Kimdi bu adam?Nereden çıkmıştı şimdi?Daha önce gerçekten de konuşmuş muydu bir şekilde onunla?Hatırlamıyordu. Peki eğer konuşmamışsa nasıl oluyor da söyledikleri gerçekten doğru olabiliyordu. Yoksa hafızası mı zayıflıyordu günden güne. Geçen gün de yolda gördüğü kızın eski bir arkadaşı olduğunu hatırlayamamıştı. Kız yanına gelmiş,konuşurken;o sadece aptal aptal bakmıştı kızın suratına. Bozuntuya vermemişti ama yine de utanmıştı. Hem de yakın bir arkadaşıymış...Peki bu ses kimdi şimdi . Belki de arkadaşlarından birisi şaka yapıyordu ve biraz sonra arayıp her şeyi açıklayacaktı. Ya da arayan yanlış numara çevirmiş onun evi çıkmıştı. Hatta yanlış insana şaka yaptığını bile bilmiyordu. Saçma... Hiçbiri olmamıştı. Aradan birkaç gün sonra tekrar çaldı telefonu. _ Alo? _ Hayatın gerçekten anlam kazanacak ama bir şeyden vazgeçeceksin deseler neden vazgeçerdin? _ Hala tanıtmayacak mısın kendini? _ Soruma cevap vermedin. _ Esrarengiz olmak hoşuna mı gidiyor? _ Sorumu düşün. Cevabı birkaç güne kadar vermen gerek. _ Ne bu bir sınav mı? _ Dııııt......... Kapatmıştı yine. Telefondaki sesi hala tanımıyordu belki ama soru ilgisini çekmişti.”Hayatın gerçekten anlam kazanacak. Neden vazgeçersin”Gerçekten bir şeyden vazgeçmeli miydi bunun için?Ya da neden vazgeçecekti ki...Belki hiçbir şey değmezdi bunun için,böyle iyiydi. Saçmaladığını fark etti ve düşünceli halini aldı tekrar. Bütün parasını verseydi olmaz mıydı?İyi. Sonra kendisi ne yapacaktı?Para her kapının anahtarı değildi belki ama hepsine uyuyordu. Masanın üzerinde duran kitaplar;yüzlerce...Olmaz. Şu antika falan?Gözleri evin içinde olan hatta olmayan bir çok şeyde gezindi. Ama sonuçta hiçbir şey elde edememişti. Neden vazgeçebilirdi ki. Son telefon konuşmasını hatırladı bir anda. İki gündür telefon gelmemişti o meçhul şahıstan. Belki de uzun süreli bir şakaydı bu. Çünkü o sesi daha önce hiç duymadığına emindi. Ama şaka olamazdı; çünkü komik değildi. Ertesi gün hiç beklenmedik bir anda çaldı telefonu;yine düşünmekteydi... _ Al.... _ Hala bulamadın mı cevabı? _ Düşünüyorum..Biraz daha süre. _ Pekala. Gelecek salıya kadar düşün .O gün tekrar arayacağım. _ Daha çok süre gerekir belki de. _ ............ Yine gitti işte. Yine tek başınaydı. Günlerdir bu sorunu cevabını düşünüyordu. Belki saçma bir düşünceydi .Cevap verse hayat yeniden çekilebilir hale gelecek miydi. Bilmiyordu ama yine de şansını denemek istiyordu. Bugün Cuma...Salıya kadar daha dört gün var. Mutlaka vermeliydi cevabı. Çünkü cevaplayamadığı soru yoktu onun,en azından o öyle düşünüyordu. Yine uyuyakalmış buldu kendini. Uykudayken huzurlu oluyordu. Bu yüzden de günün büyük bir kısmını uyuyarak geçirirdi. Rüya alemi daha eğlenceli ve keyifliydi onun için... Daha iki günü vardı ama o hala düşünüyordu. Birçok insan hatta hemen herkes için önemli olmalıydı vazgeçilecek olan bu şey her neyse. Belki de biraz araştırma yapmalıydı. Fazla arkadaşı olmadığı için önce olanları değerlendirmeliydi. Önce en yakın dostunu aradı...Etkisiz bir başlangıçtı bu. Cevap bile vermemişti;saçmalama demekten başka. Sonra iç dört kişiyle daha konuştu telefonla Ama bir şey eline geçmedi. “Hayal dünyalarında yer kalmamış bunların .”...Oysa gerçek olan hiç bir şey yoktu aslında ;hayal kurmaktan başka...... Sokağa çıktı. Markete gitti sigarasını aldı. Marketteki adama sordu. Cevap gelmeyeceği apaçık ortadaydı;öyle de oldu. Köşe başındaki yaşlı çiçekçiyle konuştu ve ilk cevap gelmişti işte: “ işte bu evlat.” Demişti yaşlı adam cebindeki şarap şişesini göstererek. Başlangıç için pek iyi değildi belki....Sonra biletçi kadına, kasabın yanındaki kuru temizlemeciye ,otobüsü binmeyi bekleyen genç bir kıza,büfeciye,manava...Herkesin kendine göre bir cevabı vardı ama doğru olamazdı bunlar. Çünkü bu durumda herkes mutlu olmalıydı. Ama değildi,hatta kimse değildi belki de. Sorunu cevabı herkesin vazgeçebileceği ama kimsenin vazgeçmediği bir şey olmalıydı. Eve geldiğinde gece dokuzu bulmuştu saat. Ertesi gün Salı,cevabı vermeliydi. Bu belki kendisini de tatmin edecekti,çünkü hala cevaplayamadığı soru olmayacaktı. Bir iki saatlik televizyondan sonra yatağa yöneldi. Aslında uykusu gelmemişti ama uyumalıydı. Çünkü uyku ona ilaç gibi geliyordu ve o zaman huzur buluyordu işte;hiçbir yerde yakalayamadığı huzuru... Yine yalnızlığıyla baş başaydı işte...Hayatı boyunca da hep öyleydi zaten yalancı çokluklarda hep yalnız,tek başına...Hep birileri var zannediyordu,öyle olmasını düşünüyordu. Umut ediyordu yalnızlığından çekip çıkarmasını birisinin; hep daha da aşağı düştüğü bu boşluktan. Günleri düşünmekle geçiyordu kurtuluşu, kurtaracak olanı. Yoksa o ses miydi kurtarıcı? Yaşam ayrıntılarda gizliydi belki ama o hiç yakalayamamıştı ayrıntıları. Yalnızlık; korkusuydu onun . Hiç bırakmayacak gibiydi onu. Bıraksın istiyordu,düşsündü yakasından. Sıyrılıp kaçmak istiyordu ondan ve bazen başarıyordu da,en azından o öyle düşünüyordu. Ama düşüncelerin yanlışlığı bir süre sonra ortaya çıkıyordu hep. O hep bir köşede yakalıyordu ve yumruklarını vuruyordu yine;şiddet gittikçe artıyordu. Hep tek taraflı bir kavgaydı bu. Dayak yiyen hep kendisi oluyordu ve yine de ayakta durmaya çalışıyordu. Çünkü ölümcül darbesini vurmamıştı henüz ve bundan da zevk alıyordu sanki. Oysa o,biran önce vursun ve bitsin bu işkence dercesine bekliyordu. Saklanmıyordu yakalanınca;seyrediyordu yaptıklarını ve bir süre böyle gidiyordu her şey. Tüm kozlar onun elindeyken sadece bekliyordu ne zaman pes edeceğini. Ama o pes etmiyordu hiç. Etmiyordu ama,kazanmak için bir şey de yapmıyordu. Yalnızlığın kendi çabasıyla alt etmesini bekliyordu kendisini. Son darbeyi vurunca “tamam kazandın” diyecekti .Öyle demeliydi. Kaybetmeyi kabullenmek de en az kazanmak kadar önemliydi çünkü. Kaybedecek olsa bile bu işin içine girmişken bırakıp gitmemeliydi. Kaçmayı yakıştıramıyordu kendisine ve kaçmamalıydı. Uzun ve yorucu kavgaların sonunda uyuyor buluyordu kendisini. Ve rüyasında kazanıyordu;hep o kazanıyordu gerçekte daima kaybettiği bu kör dövüşünü. Yine kazanmaya başlamıştı işte..... Uyandığında öğlen olmuştu bile. Bugün gelecekti işte beklene telefon ama bu kez içi rahattı. Önceki gece bulmuştu cevabı çünkü rüyasında. Akşama kadar evden çıkmadı ve telefonun çalmasını bekledi. Biraz sonra beklene ses geldi. İkinci çalışından sonra açtı. _ ....... _ Buldun mu cevabı? _ Evet... _ Peki öyleyse bana söyleme,sadece vazgeç ondan . _ Ben de öyle düşünüyordum. _ Hoşça kal dostum. _ Hoşça kal. Telefonu kapattı. Ecza dolabına yöneldi. Uyku haplarının olduğu kutuyu aldı;önce tek tek...Olmuyor...Hepsini yuttu. Cevabı vermişti işte,artık her şey daha anlamlıydı gözünde:” yaşamdan vazgeçmişti çünkü”. Artık her şey daha renkliydi ,çünkü hayat hiç rüyalardaki kadar renkli olmamıştı. Son düşünceleri oldu bu sonsuz rüyasına dalmadan önceki...Telefondaki ses ise başkalarıyla meşgul olmak üzere yola çıkmıştı. Çünkü herkesin bir “ telefondaki ses”e ihtiyacı vardı. Aslında öyle biri yoktu belki ama,herkesin içinde bir telefondaki ses vardı. Olmalıydı da. Herkes o sesle yönlendirmeye mecburdu çünkü hayatını. Belki herkes doğruyu bulma konusunda şanslı olamıyordu onun gibi. Zaten herkesin doğrusu da farklı değil miydi ki?..........
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hüseyin Günşat Kılınçarslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |