Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
-"Yahu komşu, sen bu kış hiç soba yakmadın. Elektrikli soba ısıtıyor mu bari evi?" Ali Bey, yanıtladı: -"Üç odada da elektrikli soba var. Sabah yediden akşam dokuza dek yakıyoruz, hamam gibi oluyor ev." -"Peki komşu, fatura yüksek gelmiyor mu?" -"Bu ay fatura yirmi milyon geldi komşu. Sobalar için kaçak kullanıyoruz:" Sobalar için kaçak kullanmak... Bu yanıt sizi çok şaşırtıyor. Üstelik Ali Bey'in maddi durumunun da çok iyi olduğunu herkes biliyor. Bu davranışı herkesten beklerdiniz ama Ali Bey'in, sohbetlerde daima ben gerekirse bu vatan için canımı veririm, diyen Ali Bey'in bunu yapacağını tahmin edemezdiniz. Demek aylardır "kaçak" kullanıyordu ha! Hayret! Üstelik bunu saklama ihtiyacı da duymuyor Ali Bey.. Yeri gelince yaptığı bu zekice işi övünerek de anlatıyor! -"Bir çay daha içer misin komşuuu?" -"Sağ olasın Ali Bey, benim yapacak işlerim var." deyip hızla uzaklaşıyorsunuz komşunuzdan.. Duyduklarınızın üstünüzde bıraktığı şaşkınlıkla yola atıyorsunuz kendinizi... Yağmurlu bir hava var şehirde..Okula giden çocuklara takılıyor gözleriniz..Kızınız da okuluna gidiyordur şu an. Koşarak gitse de yavrucak ıslanmasa diyorsunuz... Bugün yolunuz yine bazı işlemler için bir devlet dairesine düşecek. Demek sıkıntılı tavrınızın sebebi bu.. İçeride uzun bir kuyruk var, beklemeniz gerekecek anlaşılan. Herkes bu bekleyişten sıkılmış görünüyor. Odayı sigara dumanı sarmış, gözleriniz yanıyor, öksürüyorsunuz hafifçe... Kalabalığın mırıltılarının arasından karşılıklı çay içen iki çalışanın kahkahaları yükseliyor... Biri şişman sayılır, ceketinin düğmelerini zorla iliklemiş... Diğeri uzun boylu, zayıf... Saçları daha yeni kırlaşmaya başlamış.. Kuyrukta bekleşirken ister istemez bu iki memurun sohbetlerine kulak kabartıyorsunuz. Bir diğer memursa odadaki kuyruğa aldırış etmeksizin bir yandan ağır aksak önündeki evrakları karıştırıyor, diğer yandan da telefonda Kayseri'deki amcasının oğlu Mehmet'le tam otuz dakikadır sohbet ediyor. Mübarekler sanki vazife başında değiller de kahveye vakit öldürmeye gelmişler. İnsanın yüzüne bir bakışları var ki dövecekler sanırsınız. Az sonra sarışın, ufak tefek, gözlüklü bir memur gelip telefondaki arkadaşını uyarıyor. Telefon görüşmesine istemeye istemeye son veren memur suratını asarak kuyruktakilerle ilgilenmeye başlıyor. Neyse ki görevini aksatanları ikaz edecek sorumluluğa sahip birileri var... Acaba bu adamlar maaşlarını hal ettiklerine inanıyorlar mı? Dahası, devletin bir kurumunu bu sorumsuz davranışlarıyla lekelediklerinin farkında değiller mi? Kişisel görüşmeni evinde yapsana kardeşim! Yarım saattir konuşuyorsun.. Onlar da sizce, Ali Bey'e benzemiyorlar mı? Onlar da, Ali Bey de "devletin malı deniz, yemeyen domuz" zihniyetiyle hareket ediyor... ve en ufak bir vicdan azabı duymaksızın sergiledikleri bu davranışların, düşünemeyen, ilkel varlıklara has olduğunu fark edemiyorlar. Ali Bey, hiç okula gitmemiş; göreve saygısızlık eden memurlarsa diplomalı cahil.. Saatlerce süren bir bekleyişin ardından nihayet işlerinizi bitirip evinize vardığınızda üçüncü sınıfa giden kızınız Ayşe kapıda karşılıyor sizi. -"Babacım, öğretmenim bana bugün davranış notu olarak pekiyi verdi." diyor. -"Aferin sana kızım..." -"Babacım, ben bugün okuldan çıkarken arkadaşlarımın açık bıraktığı lambaların ve muslukların hepsini kapattım. Öğretmenim de bana çok doğru bir şey yaptın, keşke herkes senin gibi olsa, dedi. Bana pekiyi vermiş. Yarın da sınıfta bir konuşma yapıp herkese suları gereksiz yere akıtmayın, elektriği gereksizse kullanmayın, devletimizin bütçesine zarar vermeyin diyeceğim." Bir yanda kaçak elektrik kullananlar, mesai saatini telefonda muhabbet ederek doldurmaya çalışanlar, görevini aksatanlar, devlet hazinesinden kendi cebine aktarmalar yapanlar, banka hortumlayanlar; diğer yanda devletime neden zarar vereyim ki diyerek küçücük bir ampulün bile gereksiz yere kullanılmasını istemeyen bir ilkokul öğrencisi... Bir ülke gücünü bireylerin o ülkeyi korumasından, ona zarar vermemesinden ve ona zarar verenleri engellemesinden, ülkesini kalkındırmak için küçük de olsa bir şeyler yapmasından alır. Bir ülke gücünü bireylerin duyarlılığından, çalışkanlığından, sorumluluğundan ve dürüstlüğünden alır. Düşünsenize; yediden yetmişyediye, çöpçüsünden memuruna, öğretmenine, doktorundan siyasetçisine, vekiline, öğrencisinden avukatına, işçisine işsizine kadar herkes bu bilince sahip olsaydı Türkiye şimdi çok daha iyi bir durumda olmaz mıydı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ebru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |