Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
29 Mayıs 1453 Salı günü fethedilen İstanbul’ un Fatih’ ince, daha şehre girilir girilmez, hiç zaman kaybedilmeden, gidilen ilk mekân olmuştu Ayasofya… O saatlerde ilgililere verdiği ilk emir de; 1 Haziran’ da, Cuma namazı kılınması için, bu mâbedin hiç zaman kaybedilmeden, camiye çevrilme işlemlerinin başlatılması olur ve mekândan ayrılır. Her şey plânlanan şekilde gerçekleşir. Ayasofya artık, Osmanlı Devleti nihayete erdirilene kadar, Padişahların vazgeçilmez ibadet mahalleri olur. Hatta, ondan 163 sene sonra, hemen karşısına, ondan daha haşmetli bir mimârî ile inşaa edilecek olan Sultanahmet Camii dahi, Sultanların ayağını Ayasofya’ dan kesemeyecektir. Bu durum, Fetih’ ten beri , Katoliği, Ortodoksu, Protestanı, Evanjelisti ve de tekmil diğer mezheplerince, asla kabul edilemeyecek, içlerinde iflah olmaz bir hicran yarasına dönüşecekti. Hıristiyan dünyası tarih boyunca, Ayasofya’ nın, Müslüman bir beldenin camisi olmasına karşı, sürekli bunu değiştirmek için bilenecekler ve fırsat kollayacaktılar. Bu fırsatı da; artık Osmanlı İmparatorluğu’ nun çözülüp, çökmeye doğru evrildiği, Birinci Dünya Savaşı’ nın bittiği günlerde yakaladılar. Ayasofya’ ya dair ilk çatlak ses, Çarlık Rusyası’ ndan gelecektir. Prens Trubetzkoy, Ayasofya üzerine yazdığı kitabında; “ Ayasofya’ nın minarelerinin yıktırılmasını ve ana kubbe üzerine çan takılmasını “ istiyordu. İstanbul’ un, 13 Kasım 1918’ de, İngilizlerce işgal edilmesiyle birlikte, gerek içeride, gerekse dışarıdaki hıristiyanların, Ayasofya üzerindeki hevesleri hayli depreşecektir. Osmanlı hükümeti, muhtemel bir provokasyonun önlenebilmesi için; İstanbul 2. Muhafız Alayı’ ndaki bir taburu, Binbaşı Tevfik Bey komutasında, görevlendirilir ve bu tabur Cami avlusuna çadırlarını kurarak görevlerine başlarlar. Aynı günlerde, İstanbul’ un Rum kesimi ; açık açık, “ Patrikhâne’ nin, Fetih’ ten bu yana kapalı bulunan orta kapısının açılarak, Ayasofya’ nın kiliseye dönüştürülmesini “ isteyecek kadar, kendilerinden geçmiştiler. 22 Aralık 1918 günü yapılmakta olan, Londra Konferansı görüşmeleri esnasında, Yunan ve Rus delegeleri müştereken verdikleri : “Ayasofya’ ya yeniden haç dikilmesi” teklifini, İngiliz ve Fransız delegeleri de olumlu karşılarlar, yazılacak barış antlaşmasına, bu hususta bir madde koymayı kararlaştırırlar. Ancak, bu karar’ dan Hindistan Müslümanları haberdâr olunca, ülkede protestolar başlayacaktır. İngiliz Eyâlet Valisi E. S. Montagu, durumu başbakanı David Lloyd George’ a iletir. Lloyd George bu hususta geniş bir görüşme trafiği başlatır. İstanbul’ un işgal dönemlerinde dahi, Osmanlı Hükümeti’ nin kararlı ve dikkatli politikasıya, Ayasofya akkındaki iç ve dış hiçbir tahrike papuç bırakılmadı. Aksine , camii içinde kesintisiz şekilde, ordumuzun başarısı ve zaferi için mevlidler tertip edildi, caminin hemen dışındaki meydanda ise, İstiklâl Savaşımız adına, sürekli mitingler düzenlendi. Kurtuluş’ a kadar, minarelerinden 5 vakit ezan okunup, içinde namaz kılınmasına, hiçbir güç engel olamadı. İstiklâl Savaşı kazanılmış, Lozan görüşmeleri bitmiş, Ayasofya hakkında hiç bir olumsuz karar alınmamışken; Ressam Avni Lifij, kimin talimatıyla kaleme almışsa, 22 Aralık 1926 günlü Vakit gazetesindeki “ Ayasofya’ nın Tamiri” başlıklı yazısını yayımlayacaktır. O yazıda; hükümetin bu hususta Amerikan hükümetinin teklif ettiği, nakdî yardımları da reddetmemesi vurgulanıyordu. Çok dikkat çekicidir; Avni Lifij’ in makalesini yazdığı günlerde, Amerikan Bizans Enstitüsü kurulacak ve bu enstitünün ilk işi de, Ayasofya’ nın duvarlarındaki badanaların kazınarak, altında gizlenmiş mozaik ikon’ ların ortaya çıkarılmasını istemek olacaktı. Bu, bir anlamda, Ayasofya’ nın cami statüsünden çıkarılmasının başlangı anlamına geliyordu. Teklif Bakanlar Kurulu’ nca kabul edildi. Enstitü çalışmalarına başladı. 1931 yılına gelindiğinde, bu sefer, çalışmaların, cami içinde cemaat var iken, sürdürülemediğinden bahisle, mâbedin ibadete kapatılması istenecekti. Bu istek, henüz Ayasofya’ya ilişkin ortada bir Bakanlar Kurulu Kararı olmamasına rağmen, hemen yerine getirilir. Cami içinde İslâma ait hangi figür varsa hepsi kaldırılır. Aynı günlerde, Küçük Ayasofya’ nın minaresi de bir gece ansızın yıktırılır. Tabii bu yapılanlardan, dönemin hükümetinin haberi ve izninin olmaması mümkün değildir. Sonrası mâlum, Bizans Enstitüsü’ nün gerekli restorasyonu tamamlamasıyla, Bakanlar Kurulu’ nun, 24 Kasım 1934 tarihli kararı ile, Ayasofya’ nın, camilik vasfı kaldırılacak ve bir müze statüsüne sokulması, kararlaştırılacaktır. Ancak; kamuoyunda hala bilinmeyen husus; dönemin hükümetinin bu kararı , hiçbir telkine maruz kalmadan, bizzat kendi tercihi ile mi, yoksa uluslar arası hegomonyanın zorlaması ile mi alıp uyguladığıdır. Tarihçi Mustafa Armağan, yakın bir geçmişte, İngiltere Kralı 8. Edward ile Rockefeller'in, birlikte, 1936 yılında, Ayasofya' nın camilikten çıkarılmasını teftiş için, Türkiye' ye ziyaretlerine dair, bu güne kadar kamuoyundan saklandığını ifade eden bir fotoğrafı yayınlayacak , "Majeste sekizinci Edvard müzeden çıkarken ziyaretlerinden çok memnun kaldıklarını, ve Ayasofya'nın camilikten çıkarılarak bir müze haline getirilmesinin çok isabetli bir hareket olduğunu söylediğini belirterek”, , şu soruyu da soracaktır : “ Ve o gün bugündür, Rockefeller Vakfı Ayasofya ile neden bu denli yakından ilgilenir?..” Bu konuda söz söyleme hakkı olan en yetkin isim, herhalde Falih Rıfkı Atay olacaktı; çünkü o, İstiklâl Savaşı’ nın son bulduğu günlerde tanışıp, sıkı bir dostluk kurduğu Atatürk’ ün ölümüne kadar, meşhur akşam sofralarındaki vazgeçilmez konuğudur. Ayasofya konusunda da ; kaleme aldığı Atatürkçülük Nedir? isimli kitabının 24. Sayfasında şunları yazacaktır : '' Ayasofya; şeriatçılığa doğru gidebilmek için kaba, kara ve koyu Atatürk düşmanları tarafından zorlanan bir kapıdır. Bu kapıyı kırmak, Atatürk' ün kabrini eşip, kemiklerini çıkararak yakmak demektir.'' Falih Rıfkı Atay, kaleme aldığı bu cümleleriyle de zaten ; Atatürk’ ün her hangi bir konudaki karar ve uygulamalarını, menfî bir şekilde yorumlayanlar, beğenmeyenler, eleştirenleri zaten yok addettiğine göre, Ayasofya kararının da bu şekilde yorumlamaya zorluyordu bizleri…. Her şeye rağmen, bu gün artık Türkiye, kendisine dışardan empoze edilecek kararları uygulamaya mecbur olmayacak kadar güçlü bir devlet. Ve Ayasofya; ötedenberi kabul edilmiş bir tanımla: “ İstanbul’ un tapu senedi” olduğuna göre, artık müze statüüsünden çıkarılmalı ve tariçi Murat Bardakçı’ nın bir köşe yazısında ifade ettiği gibi : “… Ben, Ayasofya’nın ibadete açılmasına taraftarım! Sebep mi? Ayasofya fethin en mühim sembollerinden biridir, üstelik “kılıç hakkı”dır, yani bizde fetih sırasında yürürlükte bulunan İslâm Hukuku’nun fethedilen şehrin fatihlerine camiye çevirme hakkı verdiği en büyük ibadethanedir ve beşyüz seneye yakın cami olarak kullanılmıştır! Bundan 84 sene öncesinin siyasî ve milletlerarası şartları neticesinde ibadete kapatılıp müze haline getirilen böyle kadîm bir ibadethanenin hâlâ müze olarak kalmasını gönlüm işte bu yüzden istemiyor…” Bu gerekçe ile gecikmeden; Dünya konjonktürünün gereği olarak ve Devletimizin hükümranlık hakkı ile milletimizin ısrarlı taleplerine karşılık olması bakımından, bir an evvel Ayasofya müzelikten, İslâmî ibadethane yapısına yeniden kavuşturulması şart olmuştur. Salih Zeki Çavdaroğlu 30 Mayıs 2020 https://ferahnak.wordpress.com/2020/05/30/ayasofya-camii-nin-kapatilmasinin-bilinen-hikayesi/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |