"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
İlk mülk sahibi olucu inşa ve süreçler içindeki efendi köle ilişkili mülkiyetli oluşmalar, özel mülkü koruma ve özel mülkün yöneten iradesi olma bağlamıyla da giderek bugünkü devlet mefhumuna gelişi güncel ilişkiler içinde adım adım inşa edecekti. Özel mülkiyet yani El mana anlayışı zor kullanmaydı. Havuç ve sopa olmanın vaadiydi. Baskı ve korku ile yıldırmaydı. Devlet te "adalet mülkün temelidir (mal sahiplerinin hakkını korumanın temelidir)" demekle bir yanıyla zor kullanıp baskı ve korkuyu da oluşacaktı. Bu bağlamıyla devlet mülk sahipliğinin hukukuydu. Kime karşı? Mülksüzlere, kölelere çalıştırılanlara karşı mülk sahipliğinin hukuki temeliydi. Kolektif yapı gibi üreten ilişkilerin değildi. Üreten ilişkilerin kararını üretim araçlarını ve sermayeyi elinde tutan sahipliğin ve onların sözcüsü olan siyasi iradelerin, serbest piyasa denen sömürme kararları oluşuyordu. Tabii ki hiçbir şey kendi başına değildi. İster istemez kendi dışındaki var oluşlara da boyun eğmek zorundaydı. Efendiler de büyük oranda kendi iradeleri içinde olmakla birlikte, kendi dışlarındaki çalışanların zorunlu istek ve taleplerine göre de olmak, bunları da az çok göz önüne almak zorundaydı. İşte köleler de buralardaki bu zorunlu boşluklardan efendi hukukunun içine kendi istekleri doğrultusunda sokulur oluyorlardı. Ön ittifaklı inşa, totem meslekleri dıştaki gruplara karşı gruba özgü gizli bilgi kılıyordu. Böylece totem mesleği o gruptaki herkes için aynı olan zorunlu grup meslek sahipliğiydi. Bu nedenle ön ittifakı yönetim totem meslekli belirmelerin senteziydi. Çoklu totem meslekli ortak akıldılar. Kolektif depo bilinçti. Kolektif depo bilinç demek ortak akıl demek. Kamusal akıl demek. Kolektif üretim ve paylaşım tarzı olmakla, kolektif enerjinin kolektif yapı içine düzenli dağılımını öngören yaşantı aşmaydı. Grup meslekleri ilahlara göre her grupla her bir grubun totem mesleğiydi. Grup meslekleri melezlere göre ve ittifaka göre ilah meslekleriydi. Yine meslekler o grubun üretim ilişkisiydi. Meslekler gruplar arası ürün takasıyla da değişimin bağ enerji nesnesi olmakla; iki kez gizliliğe sahipti. Fikirler, maneviyat, böyle bir geri bağlaşımlı zemine oturan ileri yönlü yeni çıkarımlarla makalelere veya ilişkin alanına dek yazımın, iletiş menin, hukukun konusu olacaklardı. Hakları verilmeyen, gerekli geçim endeksi sağlanmayan mesleklerin kuru kuru uyuşturan maneviyat söylemleri dışında ne maneviyatları olurdu? Sürecin sürdürücüsü olan doyurulmayan mesleklerin nasıl bir kolektif maneviyat ve kolektif ruhları olurdu. İşsiz bırakılmakla, sık sık işten çıkarılıp iş arayıp iş bulamayan insanların kırılmış güvensiz kuvayı maneviye kaygılı bunalımları, hangi kuru kuruya söylenen maneviyat eksikliğinden kaynaklanıyordu? Meslekler hiçbir biçimde işsizliği bilmedi. Ön ittifakı yönetimler işi olmanın kendisiydi. Ön ittifak içinde somut olarak beliremeyen işsizliği, ittifakların da üreten grup ilişkileri içinde cem etmeleri ile ittifaklar da üreten grup ilişkilerini, grup totem yasası ile koruyorlardı. Üreten ilişkiler işsizliği öngörmez. İşsizliği yani muhtaçlığı efendilerin tahakküm etme gücünü elinde tutma keyfiyetleri belirler. Kişileri işsiz bırakan mülk ve teknoloji efendiler için var değildi. Aksine "mülk ve teknoloji üreten grup ilişkileri" nedenle vardı. Mülk, teknoloji, bilgi kolektif katkılı kolektif depo enerjisi olmakla kişisi değil zaten ortak kullanımdı. Üreten grup ilişkileri için olan teknoloji insanları, nasıl işsiz bırakıyordu? El cevap; kişisi mülk ve sermaye olmakla olasıydı! Hiçbir üretim ilişkisi işsizliği ön görerek inşa olmaz. Olmamıştır da. Olamaz da. Ancak özel mülk sahipliği karşısında mülksüz lükle, olasıdır. İl inşa üretim nesnesinde yararlandırmamayı bilmemekle, mülkten yararlanmayı herkesle cem eden bir anlayışlarıyla vardı. Bu anlayışların ortakla sılan bir kolektif depo bilgi ve bilinç olması, şimdi de gruplar arası ilişkiydi. Ancak kolektif depolu bilgi ve teknolojilere ulaşan erişim sektör denen grup ilişkisi sahibi efendilerin gruplar arası ilişkisiyle yeni bir mülk (devlet) ilişkisine dönüştü. Bu ilişki grup içi ilişkiler kadar bir ittifakın dıştaki diğer ittifaklara karşı olan ilişkilerinden oluşan tutumla, ittifakı kolektif güce; oradan da köleci sistem içinde özel mülkün düzenlenmesi ile de özel mülk ilişkili devlete değişti. Gruplar kendi grup içi üretim ilişkilerini gruplar arası ittifak hücresinin içine de olduğu gibi aldılar. Yani ittifaklar kişilerine işsizliği ön görmeden iş göremezliği de üretim ilişkileri içine kapsatmışlardı. İş ve iş göremezlik BİR ÜRTEİM HAREKETİ içinde hareketin çevrim hedefinde sönümlenir. Gruplar arası ittifak, grup meslekli farklı ürünlerle çeşitlendi. Çeşitlenen ürünler, totem gruba iki işlevle belirdi. İlki bir totem meslek, kendi meslek ürününü zaten kendi grubuna yani kendi dışındaki grup kardeşlerine üretmekle üreten bir ilişkiydi. Bir totem meslek ikinci olarak ittifak içindeki ittifakı olduğu gruplar içinde üretim yapıyordu. Üçüncü olaraktan da kendi ittifakınız dışındaki takasla ticari ittifak olduğunuz ittifakı ahide göre yaptığınız üretimlerdi. Bu nedenle kapitalist cavalacozların "her şeyi devletten beklemeyin" deyişlerine karşı; mülkün, üretimin bir devlet inşası içinde "her şeyin ittifak ve mülkten beklenmesi" ittifakı, zorunlu olarak bu kurucu ve irade olan inşanın temeliydi. Üretim hareketi gruplar arası entegrasyonla o grubun işsizliği bilmediği ve o grubun kendi totem meslekli sektör el üretim nesnelerinden yararlanmalarını içeren eski totem yasa ittifakın da entegresiydi. İlahi mana anlayışı içinde kurulan kolektif mülk ilişkisini oluşan ilk sel devlet içinde ya da kolektif mülk ilişkileri içinde uyruğun işsiz olması ve üretim nesneleri üzerinde çalışamaması; pay alamaması gibi bir kabul ve anlayış hiç yoktu. Oysa şimdi köleci sistem içinde keyfi dağıtım içinde kolektif yapının pay pay edilen mülk ilişkisi sonrasında uyruklar mülkten, çalışma nesnesinde yoksun kılındı. Böylesi bir yasa dışı işsizlikle baş başa kalan sürecin gelip geleceği yer, "herkes başının çaresine baksın" olacaktı. Veya şimdilerdeki cavalacoz kimi siyasetçilerin dediği gibi "devlet (kamu-kolektif) herkese iş bulmak zorunda değil" demekle her sokaktaki bir milyonerlerin emre amade nefer ve uşaklarını" hazırlıyorlardı. Şimdiki anlı şanlı hükûmetler ne diyor? "her şey devletten beklenmez". "Devlet size iş bulmak zorunda değil". Gibi bu türden söylemleri tarih bilmeyen, inşanın temelini bilmeyen güruhun illegal önyargısını oluşturur. Ön yargı özürlüler "devlet niye iş bulmuyor?" diye sorgulayamaz. Çünkü yukarıda da gördüğümüz gibi ön yargıları oluşan kanallar, bay paslı olmakla "Allah razı olsun" demenin uyuşma etkisi altındadırlar. Ama güncel ve liberal devlet kolektife ait malları özelleştirme adı altında yağmalar ve yağmalatırken "geçiş garantisi; öğrenci garantisi, hasta garantisi; alınmamış, kullanılmamış tüketilmeyen doğal gazı satın alıp tüketilmiş gibi parasını ödemenin garantisi, finansman garantisi" verirken, açık açık egemen sınıfa "her şeyi devletten beklemelerini söylüyordu". Hatta efendilere özelleştirmeyle verdiği ihalelerin finansmanını devlet veriyordu. Devlet veremez ise devlet dışarıda devlet kefaletinde devlet borçlanarak efendileri finanse ederken, efendiler de her şeyi lütfu keremi devletten bekliyordular. Alim sözü denen sözler, önyargıdır, doğmadır. Alimin sözü kolektif akıl değildir. Alimin sözü kolektif akıl gibi deneyden, bilgiden, uygulamadan, sorgulamadan ve teknolojiden gelmez. Kolektif akıl kendisini referans alacağınız; bilimsel, deneysel, teknik, teknolojik bir depo bilgidir. Sizden önceyi içeren devamlılıkla, sizden sonraya uzayan süreklilikle toplum sal devinmeli ör genliğin işleyişidir. Kolektif akıl olmayan bu tür alim gibi lümpen yetersizliklerin, ya da güncel statüye göre atıl kalmış olanları referans alan hurafe sübjektiflikler; bu tür sözlerle makale diyen iddialı yazılar yazmaktadırlar. Bunların makale imajı altında yazdıkları bu tür referanslar akıl ve bilim dışıdır. Bu tür makale diye yazılan akıl dışılıkların absürt imajıyla yazılan konuların, okur ön yargılarını oluşturmalarına öyle üzülüyorum ki. Hem de "ben aydınım" diye yazan şiar adına üzülüyorum. Hem de "aydınım" diye yazandan neşvünema alan okurun bumerang gibi dönüp kolektif yansıma oluşla gelip, karşınıza dikilecek olmalarına üzülüyorum. İşte bu önyargıları içinde, herkesin paylaşmadığı ve herkesin paylaşması kapsamında herkesle her türlü kontrollü tartışma olacak sınanmaya kapalıdırlar. Verecek cevabı, sağlam delilleri, akli ve tecrübi kanıtları olmamakla "alenen inançlarımızı aşağılıyor" diyen garip çıkışla; cehalete ve kontrol edilmez inançsal firari oluşa iyice kapanırlar. Bu türden tüm dinsel ve inançsal referansları ile olan makale yazılar, asgari bir konjonktür sel düşünce felsefesi içinde olamamalarının geri düzlemindeki köleci cehalette birleşmelerinin de teminatıdırlar. Köleciliğe karşı olsalar bile bunların kulluğa karşı oluşları inançları gibi bilinçsizce ve yüzeysel bir söylem olmakla; "hem gelin giderim hem ağlarım" hesabı, "hem köleciliğe karşıyım hem de köleyim (kulum)" derler. Bu köleciliğin adı güya "nefsi öldürmektir!" Siyasetler de bizi bu geri düzlem noktalarında cehalette birleştirirler. Üzerine muhtaçlıklarımızı artıran siyasetlerin, tatlı sözleri ile muhtaç lığımızı güderek yönlendirirler. Bir gün beyaz dediklerini size alkışlatırlar. Ertesi gün aynı şeye kara diyerek size yine alkışlatırlar. Bir gün "Lozan bir hezimettir" derle sizi alkışlatırlar. Ertesi gün "Lozan bu ülkenin tapusu" derle sizi alkışlatırlar! Bir gün "Suriye'nin Irak'ın toprak bütünlüğünden yanayım" deyip sizden alkış alırlar. Oysa Irak'ın, Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozup, onlara tehdit olmakla; o topraklar üzerinde ordu kurup, eğitip, donatıp onları yetiştiren; sizin de başınıza bela olan müsebbip devletle; "ortak harekât merkezi" kuracağız diye sizi alkışlatırlar! Dahası okyanus ötesinde gelen, kendisi gibi emperyalistlerin koalisyon desteği ile Ortadoğu da meşruiyet siz olarak bulunan ABD ile ortak harekât merkezi oluşturmak demek; "meşruiyet izliği meşru etmek" deme olmaktan başka, bu oluşumda en ufak bir ülke yararı dahi yoktur. Bunlar aklın alacağı şeyler değildirler. Ama kapitalist sistemin gereğiydi. Bir kez önyargıların kaynağı olan cehaletin beslendiği alanlarda siz, cehalet üzerinde birleştikten sonra; cehaleti senkronize etmek üzerinde büyülenirsiniz (etkilenirsiniz). Bu biatle o birleşmenin çelişkilerini görmek nerdeyse imkansızdır. Beş bin yıldır dünya üzerindeki tüm dinlerin, inançların ve ön yargıların bu büyüleyici, bu yatıştırıcı, bu sakinleştirici etkileri, cehalet üzerinde birleşilmesinden kaynaklı olmanın şimdiki bu ön yargılarıydı. Cehalet ve cahil kılma işi öğretilenler dışındakini bilmeme olmakla köleci sistemin ürünüydüler. Hala da sömüren sistemin kendisini sürdürür olma mantığının ürünüdürler. Bizler köleci sistemin ürünü olan bu ön yargıları kendinize bilim diye, bilgi diye, alim ve ulema sözü diye referans alıp adına makale deyip yazı yazdığımız zaman, halimiz budur. Halimiz muhakeme eden değil, bir alkışlayandır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |