Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
Adam yumruk yemişten beter bir halde: “Neler söylüyorsun sen?” dedi. “Evet mutsuzum herkes kadar umutsuzum işte... Ben sevgimle yüceltirken seni, sen benim yollarımı kazdın. Ninnilerle boğdun, kahrettin beni... Tek alışamadığım acı da bu olsa gerek... Anlayamadın yüreğimdeki yangını, tuzaklara ittin beni... Hazmedemiyorum, yediremiyorum kendime, beni böylesine çaresizliğe itmeni... Sayende bir adım ötemde oldu hep herkes... Dost mu? Tenimin rengine benzesede tenleri, kandırıyorlar işte beni ve sonunda dalga geçiyorlar...” “Ama ben çevrendekilerle dostluğunun iyi olduğunu düşünüyordum hep?” derken şaşkınlığı bir kez daha artmıştı adamın. “Bak yine anlayamamışsın beni yitik sevincim! Off yine yıkıldım, yine üzüldüm, yine mahvoldum... Onlar akbabalardan farksızdılar... Sahte tebessümlerimi de mi farketmedin hiç yanlarındayken? Bende senin gibi sanıyordum en başında... Ama baktım ki, derdime ortak oluyorlar fakat mutlular... Ben birazcık sevindiğim zaman da mutsuz... Dost dediğin mutluluk gününde belli olur asıl... Çekemiyorsa eğer mutluluğumu ona nasıl dost denir? Söyler misin bana? Bunu idrakettiğim andan beri adım ‘dost’ yalnızca... Bu sahtekarlığı öğrenmem zaman aldı ve hiç kolay olmadı... Sen yine yoktun yanımda!” “Ama...” Kadın atıldı: “Ama ne? Evet yoktun yanımda... Uçurumlardayken ben, sen zevkinin peşindeydin. Sana nikahta her zaman yanında olacağıma sözverdiğim için hiç kopamadım senden ama verdiğim sözleri tutamam artık... Üzgünüm ama yandığım kadar yakıyorum işte...” Adam inanamıyordu duyduklarına: “Gitmekten mi sözediyorsun yoksa sen? Hayır, hayır! Bunları söyleyen sen olamazsın! Yanlış duyuyor olmalıyım ya da bunların hepsi birer kabus olmalı.” “Evet gitmeliyim, kabustan ne farkı var ki hayatımızın zaten! Dağlara vurmalıyım kendimi! Peki ya şu bebek? Gözümden daha çok sakındığım yavrumu nereye bırakacağım? Onsuz gidilir mi? Gitsem o ne yapar buralarda? Onun geleceği ile oynayamam ki... Ama yanımda olacak. Yalnızca ben bakacağım ona. Yalnız başıma, duvarların derin çatlakları arasında saklanmak istiyorum ama bebeğim ağlıyor işte yine... Ona doyasıya sarılmak istiyorum biryandan da korkuyorum sarıldığım zaman onu da kirletirim diye... Yüreklice sahip çıkamıyorum bile.. Ailemizin başına gelenlerden hep beni sorumlu tuttun... Bu benim içime öyle çok işlemiş ki, artık yavruma dokunurken bile korku doluyum. Oysa sen böyle değilsin. Tek istediğim yuvamın mutluluğuydu... Suç muydu bu istediğim?” diyordu ağlamaklı bir sesle. “Ne oldu? Lütfen birtanem söyle, birisine mi kızdın? Hadi anlat bana” dedi adam kadının yaşadıklarından habersiz. “Hayır bunlar yılların birikimi. Hep dışlandığımı farketmedin mi sanki? Sahip çıkmak öyle zorlaştı ki bebeğime... Gözlerimin silah görmesini istemiyorum artık... Bıktım anlıyor musun beni, bıktım artık her an ellerin tetikte olmasından! Bebeğimin erkek olmasını hiç istemedim kendine benzetirsin, onun eline de silahı tutuşturursun diye... Ama kız olmasından da öyle korktum ki anlatamam sana... Erkek adamın erkek evladı olur zihniyetinden, bu yüzden beni hep suçlu görmenden usandım be! Annen bi taraftan, baban bi taraftan, sen bi taraftan... Herkes bişeyler söyledi... Bunaldım, dipsiz kuyularda gibi çaresiz hissettim kendimi... Sırf bu yüzden, korkumdan iki kez karnımdaki ‘canlarım’ı aldırdım, haberin var mı senin? Tabi yine, sıkıntımı ruhun bile duymadı.” Kadın içine akıtmıyordu gözyaşlarını, yüreğinden gelen yaşlar yanaklarından süzülüyordu. “Üzgünüm ben bunları...” “Yine haklısın değil mi? Hep haklı olan sendin, haksız olan da ben. Sana buralardan gitmemiz gerektiğini söylemeye çalıştım ama dökemedim içimdekileri bir türlü...” “İstesemde gidemezdik” “İstemeye yürek ister be canım!” “Dünyayı dize getirecek bir yüreğim olduğunu biliyorsun ama.” “Öyle sanıyordum ama yanılmışım. Evlendiğimizde beni kimsenin eline koymayacağından, her türlü sıkıntıya göğüs gereceğinden, elele her sıkıntıyı aşacağımızdan öyle emindim ki... Ama bir zamanlar” bunları söylerken derin bir ‘ahhh’ çekti kadın: “Yıllar yanıldığımı itiraf ettirdi bugün bana işte.. Neden burnunun dikine gidiyorsun ki?” “Burnumun dikine gitmek mi? Hayır sana içinde bulunduğumuz durumun getirdiği zorunluluktan bahsettim yalnızca... Hem sen ne demek istiyorsun? Bana güvenmiyor musun artık?” “Üzgünüm ama hayır. Yuvamız, yuvamız dedim hep... Yıkılmaması için çabaladım. Yuvayı dişi kuş yapar diye, hep direndim yaptıklarına, peşindeki adamlara, elindeki silaha... Yeşil yapraklar açmayacağını bile bile baharı istemek üzüntüyü istemekden başka nedir ki?.. Üzülmek istemiyorsam, istememem gerektiğini unuttum hep. Gözlerimi bulutların ardındaki güneşlere diktim. Birgün elimden biri tuttu o sendin ama bir daha hiç tutmamacasına bıraktın...” “Bıraktım mı, sen benim hep sımsıcak içimdesin. Nasıl bırakırım ellerini?” adam elleriyle yüzünü kapattı: “Bazen yalnızlığın sarp doruklarında kalmış olabilirsin fakat davayı biliyorsun! Ne yapabilirdim. Ölmek ya da öldürmek hayatta kalabilmek için... İnsanları harcamak.. Ama ailemi ayakta tutabilmek için harcamaktı benimkisi... Her an korkarak, kaçarak yaşayamazdım... Doğacak çocuğuma da ayakta kalma mücadelesini öğretmek istemem suç muki? Neden biraz çabalamıyorsun beni anlamak için?” “Ya bu düşmanlık niye? Anlamak, evet anlamak... Dilerim ki Tanrıdan anlıyayım zeytin dalındaki düşmanlığı.. Ama hayır istemiyorum, kötülük adına ne varsa silinip gitsin hayatımdan.. Elin değemeyecek bebeğime ve alıp gideceğim onu, yavrumu, meleğimi! Geleceğini çamura bulamana izin vermeyeceğim! Bu son umudum bilesin, önüme geçmene izin vermeyeceğim.” “Hiçbir zaman konuşmadın ki... Ne söylediysem olur dedin! Dilin vardı ama sanki dilsizdin. Nereden bilebilirdim bütün bunları? Hiç dertleşmedin benimle... Lütfen bir şans daha ver bana. Verdin daha önce belki ama ben farkında değildim o zaman tüm bunların. İzin ver çiçeklerden bir ev, sevinçden bir bahçe yapayım yuvamıza, izin ver ne olur” “Şans vermek mi hıh izin mi?” derken çılgın kahkahalar atıyordu kadın. Adam ağlamaya başladı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gülşen kılınçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |