Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Hep aynı sahne; tıkınır tıkınır, midesinde son lokmayı yerleştirecek boşluk kalmayınca sokuşturacak bir kurban aramaya başlar… Bekarevi de olsa yiyecek içecek ister. Pazar alışverişi sırası başkasında ise hiç sorun yok. Sorun yalnız “O” gidince çıkıyor. Düşünsenize altı tane bekar gence ne dayanır! Ona “O” deyişimin sebebi mi? Üzmemek için. Ben öyle obur muyum, diye başıma dikilmesin. Ölçü müdür değil midir bilmem ama, siz hiç pazar alışverişine gidip dört ayrı çeşit acı biber alıp dönen birini gördünüz mü? İşte “O” bunu da yaptı. Neymiş? İştah açsın mış. Biri açmazsa öteki, tanrı korusun o da açmayıverirse ardındaki. Haydi iştahı açtık da yiyecek bir şey almamış. O kadar iştah açıcıyla bizi mi yiyecek bu çocuk! Sofrayı önünden kaldırıvereceklermiş gibi yemesi vardı bir de; küçük çapta bir savaş diyelim. … Peki yararlı yanları yok muydu bu çocuğun? Vardı, olmaz olur mu. Örneğin onunla sofraya oturan hep yarı aç kalkar, kesinlikle kilo sorunu yaşamazdı. Yalnız, bir son lokmayı yememe huyu vardı. Sanki ilahi bir ses “Her oturuşta en az iki ekmek yiyeceksin. Yalnız ikincisinin son lokmasını yemen sakıncalı. Onu başkasına yedir, sakın ha yabana götürme!” demiş gibi yer yer, son lokmada durur, “Benimki yeter, daha çok yemem sakıncalı, kiloma dikkat etmeliyim.” der, başladı son lokmayı tıkıştıracak bir kurban aramaya. … O gün son lokmayı tıkıştırma sırası bana gelmiş olmalıydı. Daha çok beni kestiriyor. “Al şunu yiyiver.” de demiyor. Ağzımı açayım diye tetikte bekliyor. Bulduğu ilk fırsatta sokuşturuverecek. Her ne kadar sıra bende olsa da ötekiler de huyunu iyi bildiklerinden ağızları mıh gibi kapalı. Öyle ya, bir sürpriz gol yeme tehlikesi var. Öyle tokluktan filan değil canım. O ana kadar “O”ndan bir şey kalmıyor zaten. Sıra bende olduğundan en tetikte duran benim. Hem insanın sırasını bilmesi gibi erdem mi var! … Bir ara bacağımda bir acı hissettim. Ah, derken tıkıştırdı. Tetikteyim ya, lokmanın üçte ikisi dışarıda kaldı. Bu kes eylemini sözlü ikna ile tamamlamaya çalıştı: -Ne olur yutuver! Ben de sözde O’ndan fırsat bulup karnımı doyurabilmişim gibi direniyorum. Lokmanın kıyısından: -İstemem, tokum. Ama ısrar büyük: -Ne olur, ölümü öp! - … … Peki niye mi katlanıyoruz “O”na. O fıkraları var ya, kıyamıyoruz. Evin neye kaynağı. Şimdi düşünüyorum da hangi fıkrayı anlatıyordu “O” yahu? Yok yok hiç fıkrasını dinlemedik. Yalnız “O fıkrayı biliyor musunuz?” der. “Hangi fıkrayı?” der demez başlardı gülmeye. Aman ne gülmek, kendi kendine kahkahadan yerlere yatardı. Üstüne kriz gelmiş de son nefesini veriyormuş gibi debelenirdi. Bulaşıcı mıdır nedir, hiç gülüşlü bir şey duymadan biz de kendimizi yerlerde bulurduk. Gülme krizi geçtikten sonra o harika fıkrayı merak ederdik tabi. Biri de tutar sorardı: -Eee fıkra nasıldı? Bizimkinden hep aynı yanıt: -Ne fıkrası? Bir kahkaha tufanı daha. Hep “O”.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |