Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
İstanbullu sanatçı Kaan Erkam ikinci kez Kıbrıs’a geldi. Geçen hafta ilk kez kendi yazıp yönettiği oyunuyla Kıbrıs seyircisiyle buluşan Kaan Erkam beğenildiğinden dolayı bir hafta sonraya Kıbrıs’a tekrar davet edildi. İlk oyununa da davet etmişti beni. İşlerimin yoğunluğundan dolayı gidememiştim. Malumunuz, Kıbrıs’ta bu mevsim, düğünler zamanıdır. Ve bir gecede en az 5 düğüne gidersiniz. Tabii ki elde olmayan diğer nedenler… Bu hafta rahattım. Ve ne olursa olsun oyunu izleyecektim. Oyun, Girne’de Merit Park Otel’de oynayacaktı. Oyuna, Devlet Tiyatroları Sanatçısı Ertaç Hazer ile gittim. Ama önce Sayın Hazer’in Girne’deki karavanından geçtim. Çünkü oradaydı. Önce güzel ve zevkli bir tavla partisi yaptık. Diyebilirim ki hayatımın en güzel tavla maçıydı. Çünkü Sayın Hazer’i ilk defa tavlada yendim. Ve o gün için “Ebced” düşerek, tavlada, şanlı tarihime altın bir sayfa açtım. Doğrusu hiç bu kadar mutlu olmamıştım… Yemekler yendikten sonra Otelin yolunu tuttuk. Otele gittik. Fakat gittiğimiz yerde öyle bir etkinlik olmadığı söylenildi. Ve o isimle de birinin otelde kalmadığı belirtildi. Ama bize Merit denilmişti. Meğer Girne’de 3 tane bu isimle otel varmış. Bizim gideceğimiz otel de Merit Park Otel’miş. Görevli arkadaş yerini tarif etti: “Geride, eski Girne Yolu’nda çemberi geçer geçmez ilk kameradan sola döneceksiniz. Levha sizi yönlendirir.”dedi. Geri döndük. Zamanımız da azdı. Oyun, başladı başlayacak… Ve oteli bulduk. Kapıda amfi tiyatroya inmemiz söylendi. Arkadan dışarı çıkıp sağa döndük. Biraz sonra tiyatrodayız. Oyun başlamıştı. Erkam Bey, sahnedeydi... Tabii daha ilk sözleriydi. Çok da gecikmemiştik… Bize görevliler tarafından yer gösterildi… Yerimize doğru ilerledik… Basamakları iniyoruz. Tam oturacak yere geldik. Birkaç adım sonra bize ayrılan yere oturacağız. O da ne? Birden sendeliyorum. Ayağım burkuluyor… Düştüm düşeceğim… Hemen yanımda oturan bir bey, kalkıp beni tutuyor, düşmekten son anda kurtuluyorum… “Ne oluyor?” diye geriye dönüp bakıyorum. Tam o anda Ertaç Bey de aynı şekilde sendeliyor. Şaşırıyoruz… Gördüğümüz manzara karşısında hayretimiz, şaşkınlığımız kat be kat artıyor. Kütüğün biri, ayakkabılarını çıkartmış, ayaklarını da bağdaş kurarak paşalar gibi oturmuş. Ayak kokusu bir taraftan… Ayakkabılar ortalıkta… Tabii biz de bu ayakkabılara takıldığımız için sendeledik. Ya düşseydik? Allah’tan küçük bir sancı ile atlattık. Ama gelirken yolda bu konuyu enine boyuna eleştirdik. Ertaç Bey’in deyimiyle “Kütük!” tiyatroda hiç ayakkabı çıkarılır mı? Hadi çıkardın diyelim, öyle ortalığa atılır mı? Yine de bir şey demedik, çünkü oyun başlamıştı. O anda yapılacak bir tartışma sanatçıya saygısızlık olurdu… Bize ayrılan yere oturduk. Yastıklar ve minderler… Doğrusu oyunu böyle bir ortamda keyifle izledik. Yastıklar o kadar rahattı ki neredeyse içine gömüldük… Kaan Erkam Bey, oyuncu, yazar ve yönetmen… Kendi oyunlarını kendi yazıp oynuyor… Birçok oyunu var. Özellikle benim en beğendiğim oyunlarından biri “Alo Komşumuzu Öldürdük” adlı komedisi… Anlaşabilirsek, önümüzdeki sezon kendilerinin bir oyununu oynamak istiyoruz… Kaan Erkam Bey, oyundan önce ciddi bir rahatsızlık geçirmiş. Az önce hastaneye gidip iğne ve serum yemiş. Halsizlik ve terleme şikâyetleri varmış. Zaten bakıldığında rahatsızlığı yüzünden, sesinden ve bedeninden anlaşılıyordu. Ama tüm bunlara rağmen 1 saatten fazla bir süre Kaan Erkam Bey performansını sergiledi. Seyircileri güldürmekten kırıp geçti… Kadın, erkek ilişkileri üzerine olan oyun komedi tarzında tek kişilik bir oyundu. Oyundan ziyade Talk show türü bir komediydi… Evlilik, tanışma, kız tavlama, burç falları, müzik türleri üzerine yaptığı espriler görülmeye değerdi. Daha ziyade seyircilerle sohbet ediyor ve onları da oyuna katarak, onları oyunun bir parçası haline getiriyordu… Anfi tiyatro neredeyse tamamen doluydu… İzleyenler mutlu bir şekilde ayrıldı oradan… Oyundan sonra otelin lobisinde biraz sohbet etme şansımız oldu Kaan Erkam Bey ve ekibiyle… Yakından gördük ki Erkam Bey gerçekten çok rahatsız… Ateşler içinde yanıyor ve çok halsiz. Durmadan ilaç alıyor… “Çıkmasaydınız keşke” dedim. Ama öyle bir lüksü yoktu. Seyirci hazırdı ve onları yüzüstü bırakamazdı. “İşte tiyatro böyle bir şey” dedi. “Seyirciyi bırakma gibi bir lüksünüz olamaz. Hastalık, yorgunluk dinlemez sizi. Ölüyor da olsanız, çıkıp oyununuzu oynayacaksınız. Sanatçının dünyası bu” dedi… Gerçekten anlamlıydı… Etkilendim… Kitaplarından hediye etti bize. Çay içimi kadar sohbet ettik. Bazı projeleri konuştuk… Fazla rahatsız etmemek adına tekrar görüşmek üzere ayrıldık… Sanıyorum çok iyi bir dost kazandık…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |