Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
önce yarattın sonra dert kattın?'' Gecenin geç saatinde hüzünlü bir ses yükseliyordu.Garsonlar masaların arasında dolanıyor,müşterilere şampanya açıyorlardı,istemeyenlere kadınların istediğini ima ediyorlardı. ''Hep yoksul perişan olabilirim,acılar içinde kalabilirim.'' Kasvetli bir hava dumanlı salonu sarıyordu.Masalarda tek başına oturan kadınların yüzünü bir hüzün kaplıyordu. Bir Beyoğlu gecesinde erkekler dumanlı gecenin etkisiyle kadınlarla samimileşiyor ,sarılıyor.Herkese eşit davranmayan hayatı soluyordu. ‘’Allahım yarattı bir kulum işte’’ gittikçe yükselmiş olan ses perdesi sakinliğe kavuşuyordu. Gecenin dördü olmasına rağmen,dışarıda cıvıl cıvıl ışıklı bir dünya uyumayan bir şehir vardı. Engin beli hafif kambur nedense görende acıma duygusu uyandıran bir çocuktu.Her zaman bir şeyleri eksik yaşamıştı.Arabesk tarzından sıyrılamamış olsa da bir halk eğitim merkezinde ünlü bir sanatçıyla korist olarak çalışma fırsatını bulmuştu.içi içine sığmıyor çalışmalarda ayrı bir dünyanın kalıplarına tutunuyordu . Engin bir ovada açmıştı gözlerini,çocuk dünyasında her şeyin saf yaşandığı katıksız bir dünyaydı. Amcasının elinden tutup,gazete bayisinin önündeki fotoğrafçıya götürmesi, fotoğraf makinesinde, yaşlı adamın siyah bir perde içinde kaybolarak resmini çekmesi, suyun içinden siyah önlüklü vesikalık resimlerini çıkarması ardından Okula kaydının yapılması,amcasının okulu ilk ziyaretinde tüm saflığıyla amca diye bağırması.Amcasının ‘’Eti senin kemiği benim’’diyerek sınıftan ayrılması,yaşıtlarına çokta benzemediğinin ayrımında olmaması… Duvarlar hep yazılarla kaplıydı,kırmızı,siyah boy boy yazılar,örgüt isimleri,tek kanallı televizyonda Her gün kaç kitap ele geçirildiği kanıksanan haberlerdi.Sabaha karşı üç kişinin daha idam edildiği sık duyulan haberlerdi. Radyoda sık duyduğu ‘’Bu hayat böyledir dostum,yaşananlar mazi olur,unutulmaz denen şeyler bir gün gelir unutulur’’. Zaman ağır akardı,ardında koşulacak bir amaç sezilmiyordu,kaygı verici değildi o yaşlar.Zamanın hızlı aktığı bir yerden sonra,yetişilmeyen ruhların henüz kararmadığı bir dönemdi.Geniş alanların olduğu su kaynaklarıyla beslenen ovada,çay boylarında yeşil mor çiçekli nanelerin eşsiz kokusu,suya uzanmış incir ağaçlarının suya değen meyvelerinin görüntüsü,ilk baharda hasadı yapılmamış,uçsuz bucaksız uzanan pamuk tarlaları,gökyüzünün maviliği,yaz mevsimiyle birlikte tarlalardaki yeşilin sarıya çalması,gece yıldızların bir başka parıldaması tek veya birkaç katlı evlerin damında yatan insanların uzak Suriye ışıklarına bakarken yaşadıkları duygular…Aslında farkında olunmayan,bu güne göre yoksulluk diyeceğimiz birçok şey bu evlerde ortaktı. Tahta bir sedir,üstüne atılan yün yatak duvarda orta doğudakı bir kahvede oturan müşteriler, bunlara kahve servisi yapan adam yada renk renk tavuskuşu,yarı insan yarı yılan şekilde tasvir edilmiş Şahmaran resmi duvar seccadesi şeklinde odaları süslemekteydi. Beyoğlunda sokak arasına atılan masalarda eğlenenlere çiçeklerle bezeli taç satan Süriyeli çocuk ,yurdundan kopup gelen çocuk,hafif şişman kısa boylu tıknaz çocuk tacını alan, kendisiyle oyun oynayan yaşça büyük çocukların önünde heyecanla göz yaşları içinde derdini anlatmaya çalışan çocuk, Enginde de paylaşılan bir andı çocukken sigara satmak,birçok çocuğun yaptığı gibi polisi,zabıtayı görünce kaçmak çarşı iznine çıkmış askerleri görünce de kaçmıştı Engin bu ürkek haliyle fazla sürdürememişti bu işi,kazanılan bir kuruş bile değerliydi, alınan bir kutu çekirdeğin poşet poşet sinema önünde satılması ,dışarıdan gelen memurların bir poşeti enginden birini karşıda duran satıcıdan alması. Rekabet tanımadığı kavramdı.Bir de mevsimlik işçiler vardı.Çavuş denilen adamların ardına takılıp kiralanan minübüs yada kamyonla Kuzey batı illerinde fındık toplamaya giden aileler .Çocuklar gittikleri batı illerini,denizi ,yeşili ballandıra ballandıra anlatırlardı. Yapılan çalışacak yeri bulduktan sonra çadırını kurmak.Ormana yakın bir alanda tuvalet ihtiyacını gidermek için bir çukur kazmak üste arada boşluk kalacak şekilde tahta atmak etrafını da çuval beziyle çevirmek. Sabahları tuhaf bir duygu uyandıran ıslak, yağmur hissi veren fındık ağaçlarının arasından geçerek elindeki sepeti dolduran, akşama doğru topladıkları fındık çuvallarını, engebeli arazide yola çıkarmak birçok ailenin paylaştığı duyguydu. Duvar halısına baktığında bu topraklar kan içinde terk edildi kan için de alınacak diyen birilerini gördü.Başını çevirdiğinde buradan git diyen birilerini gördü.Sahip oldukların ve olmadıklarınla burayı terk et diyen birilerini… Kanla yazılan bir tarih iyi olmak zorlamanın sökerek almanın karşıtıdır.Hem iyi ol hem yaşa,çizdiği betimlediği annesinin resminde uyuyan çoçuk,çocuk ölüleri… Güçlü olanın ayakta kalabildiği bir alan,her gün onlarca insanın kaybolduğu,yittiği bir dönem ufak bir olayda insanların göz altına alındığı,ilçedeki bir hırsızlıkta bütün sabıkası olanların toplanıp,kim yaptı söyleyin diyerek dövülmeleri…kaçakçılar çarşısı olarak geçen onlarca pasajdan oluşan çarşının belli aralıklarla her tarafının kuşatılıp bütün dükkanların aranması kanıksanmış bir durumdu. Kavgaya karıştığında,bir de evde dövülmüştü Engin,Batıdan gelen memur çocuklarını hep farklı görmüş tü önlerinde ruhunun ezildiğini düşünmüş,öykünmüştü. Duvar halısından seslenen Yıkıcılar,duygu,düşünce tutku ve eğilim nedir diye haykırmaya başlamıştı.Ve insan nedir?insan hakkı nedir.?Sen buna inanıyor musun Engin yada eşitliğe,eşitlik eşitler arasında olur.Yani hükmedenler arasında insan altmış yıllık ömründe değiştirebilir mi sanıyorsun Engin senin eksiğin bizim fazlamızdır.Senin karan bizim aydınlığımızdır. Engin'in gözüne bir Beyoğlu gecesinde her köşe başında kolu,bacağı yanmış çocuklarıyla dilenen kadınlar,saçları yıkanmamış,birbirine karışmış ufak çocuklar,tarlabaşında kırmızı ışıkta arabaların başına üşüşen çocuklar.Yıkıcılardan kaçmış çocuklar. Engin sen usul nota diyeceksin,hayat,yaşam diyeceksin,duvardaki şahmaran haline gülecek,''bak insanlar dizilip öldürülüyor'' diyecek, O gün cıvıl cıvıldı Engin Kadıköy Halk Eğitim merkezinde televizyondan aşina olduğu sesin yönetiminde konsere çıkacaktı.Siyah takım elbisesi papyonuyla bulutlarda uçar gibiydi.yanı başında bitti duvar halısındaki adam.Bak Engin şu arkadaşı tanıyor musun ? Hayır dedi Engin bu senin solist arkadaşın her sene trt de iki konsere çıkar ve kimse tanımaz.sen sadece şurada toplulukta bir konsere çıkacaksın. Engin'in yüzünden düşen bin parça olmuştu.Ağlayacak gibiydi hafif kamburumsu omzu öne çökmüştü…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUHAMMET ALİ YÜKSEL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |