Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Sabahın ilk ışıklarıyla yola düşmüştü topluluk.İki tarafı engin ovanın ortasında yol alıyorlardı. Yaz sıcağının kavurduğu bu bozkırda sarıya çalmış buğday tarlaları, su kanalının geçtiği yol boyunca hasadı yapılmış pamuk tarlalarının siyahlığı, kanal boyunca uzanan yabani bitkiler,deve dikenleri geride bırakılarak yol alınıyordu. Kasketli yaşlılar, yüzünde hüzün taşıyan yerel kıyafetli hanımlar,ürününü satmak için şehre götüren adamlar,şehirdeki işlerine yetişmeye çalışan kravatlı ,ceketli memurlar çokta anlamlı olmayan gözlerle etrafı süzüyor, gündelik hayatın koşuşturmaları içinde belki de yanlızlıklarını,umutlarını,umutsuzluklarını,ertelemiş olduklarını,kavuşmayı bekledikleri şeyleri… düşünüyorlardı. Hafif kel saçları,dışarı doğru fırlamış gözleri,uzun sayılmayan boyuna göre göbekli,Cabbar abi ön koltukta oturmaktaydı.Bu ince sesin kendisinden çıkıp çıkmadığına karar verilebilmeleri için yolcuların biraz daha gözleme ihtiyacı vardı.Arabanın sarsıntısı içinde,bunaltan havasıyla birlikte güneş her an yakıcı yüzünü daha çok gösteriyordu.Yokuş yukarı tırmanan yol her dakika daha çok kıvrılmaya başlıyordu. Yolun kenarındaki yorgun, çelimsiz, bitkin gözüken eşek yolcuların dikkatini çekiyordu.İlerleyen günlerde de aynı manzaraya takılı kalıyor yolcuların gözleri.Güneş yakmaya başlamışken bezginleşen yolcuların dikkatini çeken bu eşek sanki hareketsizce yatıyor,susadığını düşünüyor insanlar.Cabbar abinin sesi yankılanıyor: -‘’Zavallı hayvan kimbilir kaç gündür aç’’. -‘’Çok haklısın’’diyor yaşlı kadın. -‘’Çok haklısın’’ diye onaylıyor topluluk. Bir şey yapamamanın hüznü asılı kalıyor gözlerinde ertesi gün rastlarlarsa su,yiyecek vermeyi düşünüyorlar hayvana şimdiden şoförden rica ediyorlar.’’Bir şey yapmalı’’ diyor Cabbar Abi -‘’Bir şey yapmalı diye cevaplıyor’’ yerel giysili kadınlar. Sonraki gün ellerinde yiyecekler,su bidonlarıyla daha bir heyecanlı başlıyor yolculuk,bugün ölen on dört yaşındaki genci konuşurlarken doktor her şeyi yaptı diyor,ne anne babanın ayrı yaşaması ne çocuğun yaşadığı bodrum katı ,ciğerlerinin iflas etmesi , ayağının kesilmesi herşeyi yaptı doktorlar. Ecel diyor. ‘’Sen sanıyor musun ki o kızı leblebi büyüklüğündeki taş öldürmüş saati gelmiş’’.diyor artık bir grup haline gelmiş yolculardan biri. Uzun kıvrılan,engin dağlarla çevrili bu yolda şöför minübüsü saga yanaştırıyor.Kovaya boşaltıkları suyu,yiyecekleri bir iç huzuruyla önüne bırakıyorlar eşeğin, neredeyse bitkinlikten halsiz yatan hayvan yavaş yavaş canlanmaya başlıyor.Zavallı hayvan dedi Cabbar abi,ağzı var dili yok. -‘’Zavallı hayvan dedi topluluk. Ağzı var dili yok’’. Irmağın iki yakasındaki insanlar akın akın akıyordu önde çocuklar arkada yaşlılar,zıt renklerin hakim olduğu çiçekli elbiseler içinde kadınlar,şalvarlı erkekler,bembeyaz elbiseler içindeki bayanlar ve beyler akın akın ilçenin bir ucundan ırmağın diğer köşesindeki tarlaya akıyordu. İnsanları buraya çeken neydi?Irmağın üstündeki,tahtaların bir adım boyu aralıkla dizildiği bu köprüyü insanlar aşağı bakmadan geçmek çabasındaydı.Köprüden suya tepeden baktıklarında, insanların başı dönüyor,her an suya düşebilecekleri duygusunu uyandırıyordu.İnsanları buraya çeken kaynadığı söylenen günlerdir kurumadan aktığı söylenen kandı. On gün önce hasmı tarafından öldürülmüştü kanın sahibi.Aslında bu kasabada sıradanlaşmıştı ölümler.Kanıksanmıştı, ölüm ve hayat içiçeydi.Sınır boyunca kaçak eşya getiren insanlarla sınır muhafızları arasında her gün çatışma yaşanmaktaydı. On iki eylül öncesinin en hareketli günleriydi.Bir patlama anında kendine bakıp o anda kendisine bir şey olmadığını düşünüp rutin yaşantısına dönüyordu insanlar.Duvarların yazılarla boyandığı,her türlü sloganın yazıldığı duvarlar.iki kişinin silahla tarayarak öldürdüğü şişman adam yerde göl şekline dönmüş kıpkırmızı parlayan üstu tabakalaşmış kan,hasmından kaçarken tahta kapılı geniş avlulu bir eve sığınan genç adamın,ekmek yapımında kullanılan bir silindiri andıran tandırın hemen kenarında bıçak darbeleriyle öldürülmüş bedeni…sıradan olaylardı. Akın akın geliyordu insanlar.Sanki bu kasabadaki insanlar aklını yitirmişti.Kulaktan kulağa yayılarak gelen kurumadan akan kan tarlaya çalışmaya giden tarla sahibinin traktörünü bir türlü hareket ettirememesi söylentisi insanların burayı bir türbeye çevirmelerine yetmişti. Artık her perşembe insanlar buraya gidiyor,pişirdikleri nohutu dağıtıyor.Dilek diliyordu. Akşam dönüş yolculuğuna başlanmıştı.Yolu kesişen yolcular iyi bir şey yaptıklarını düşünüyor. Su, yiyecek verdikleri,canlandırdıkları eşeği tekrar görmeyi umuyorlardı. Araç süzülerek giderken yoldaki karaltıyı son anda farkeden kaptan hızla frene basıyor.Öne geriye doğru savrulan yolcular ne olduğunu anlamaya çalışırken’’ içirdikleri su, verdikleri yiyeceklerle canlandırdıkları’’ bu hayvanın yolda araba çarpmış cansız bedenini görmüşlerdi. Uzun bir sessizlikten sonra ,gür saçlı adam:’’Siz sanıyor musunuz ki bunu araba öldürdü’’. -‘’Siz sanıyor musunuz ki bunu araba öldürdü’’ diye tekrarladı ince sesli adam.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUHAMMET ALİ YÜKSEL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |