Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Son günlerde elimde okumakta olduğum kitaplar bittiğinde hüzünleniyorum. Her okuduğum öykünün içinde öykülerin kahramanlarıyla yaşıyorum. Öykü bittiğinde benden de birşeyler kopup gidiyor. “Bir Türk Ailesinin Öyküsü” son okuduğum iste böyle bir kitap. Kitabı yine sevgili yeğenim Deniz Yağmur verdi okumam için. Önerdiği kitapları hep severek okudum, ya bu kitap? Aslında kitabın ismine baktığımda Osmanlının son günlerini okuyacağımı düşünmemiştim ve bir o kadar acıklı bir yaşam öyküsü hiç aklıma gelmemişti. Öyküye başlayınca büyük bir merakla okumamı sürdürdüm. Nedense acelece bitirmek istemedim. Sindire, sindire okuyorum ve yaşıyorum okuduklarımı. Kitabın başlarında öykü kahramanı İrfan Orga kendi isminden hiç bahsetmiyor, kitabı yeğenim verdiği içinde yazar ismine bakmamıştım. Okurken kitabın başına bakıp öykü kahramanının adı ne demiyorum, merakla bekliyorum ismini ilk ne zaman söyleyecek? İlk isminden bahsedene kadar bekliyorum. Sanırım Kuleli Askeri Lisesinde öğretmeninin adını söyleyişi ile İrfan diyorum, evet ismi İrfanmış ve birinci dünya savaşının zorluklarını yaşayan o çocuğa sevgi ve şefkat duyuyorum. Kitabın yazarı İrfan Orga. Orjinali İngilizce basılmış ve pek çok dile çevrilmiş. Yayınlandığı dönemde hem İngiltere'de hem de ABD'de çok güzel övgüler almış. Kitap bir Türk Ailesinin Öyküsünü anlatmakla birlikte biz Türkler Türkçeye çevrildikten sonra tanışıyoruz kitapla. Kitap Osmanlının son dönemi ve cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanmış bir hayat hikayesi. Varlıklı bir aileden yokluk ve yoksulluk içinde varoluş mücadesi veren bir aile dramı. Öyküdeki hayatı belki pek çok Türk ailesi o dönemde yaşadı ve biz okuyucular duyduklarımızın gerçekliğini yazarın anlatımlarını okurken duyumsadık. Aslında İrfan Orga çocukluğunu yazarken çocukluğuna o günkü kimliği ile dönüp yazıyor. Arada yazdıklarını 6 yaşındaki bir çocuk duyumsamış olamaz diye düşünüyorum, yazdığı tarih itibariyle geçmişe geri dönüyor, duyumsuyor ve yazıyor diyorum. Halbuki Gorki “Çocukluğum” adlı eserinde tam bir çocuk duygusallığı ve sözleri ile yazmış. Yazarın amcası ile Sarıyer’de geçirdiği tatilde onunla mutlu oluyor, Çanakkale'ye savaşa giden babasıyla vedalaşırken ben de vedalaşıyor, evleri yandığındaki endişeyi onunla yaşıyor, ekmek kuyruğunda beklerken uğradığı tacize sanki bende uğruyorum ve insanlardan nefret ediyorum o an, hele ki iyilik yapıyor gibi görünüp 6 yaşındaki bir çocuğa kötülük yapmaya çalışan bu insana şeytandan bile kötü demek geliyor içimden. Kitabın sonlarında oğlu Ateş Orga tarafından yazılan son sözde babasının duygusal bir anında annesi ile İngiltere’de yaşadıkları sürede eşiyle yaşadıkları veya yaşayamadıkları cinselliğe ilişkin ağlayarak bulunduğu itirafta bu uğradığı tacizin etkisi var mıdır demekten alamıyorum kendimi. Yoksa aşık olarak hayatındaki pek çok şeyden vazgeçtiği eşi ona beklediği aşkı sunamamış mıydı? Birden kitapta yazarın annesinin “Ne zaman evleneceksin” sorusuna “Aşık olduğumda” demesi geliyor ve üzülüyorum ve ateşe ayrı bir tutkusu olan öykü kahramanının “Aşkı” yaktığı için mi bu denli derin yaşadığı kalıyor aklımın bir köşesinde. Yoksa ilk taze gençliğinde yaşadığı ilk aşkının hüsranı nedeniyle mi evli yabancı bir kadına aşık oluyor diyorum içimden. Ancak yazarın “Seni Dünyadaki her şeyden çok seviyorum” dediği güzel İrlandalı Margarete’nin bu aşkı hak etmediğini düşünüyorum. Kuleli’de yaşadığı açlığa ilişkin cümleler ve otları ayıklayıp yenilebilenleri bulup yemeleri ve o dönemlerde annesi ile olan uzaklaşması yüreğimi ağlatıyor. Sanki kız kardeşi Muazez ile hep uzak ve belki çocuk kıskançlığı mı bilemiyorum, aynı Şekilde Mehmet ile de çocukluk dönemi sonrasında çok yakın olmadıkları hissini veriyor yazar bana. Acaba ailede eksikliği olan erkek rolü 6-10 yaşındaki bir çocuğa çok mu ağır geldi ve bir rol model göremeden büyümek kıskandırdı mı kardeşlerini, içimden böyle hissediyorum. Ancak Kuleli’de Amerikalıların esmerliği nedeniyle Ermeni diye düşünüp ayırmaya çalıştıkları kardeşi Mehmet’e sahip çıkışına ne demeli. Birden küçük bir çocuğun ayakları havada birini tekmeleyişi gözümün önünde canlanıyor, “Bırakın kardeşimi, o Türk, o Türk” diye bağırışı. Arada arkada yer alan resmine dönüp bakıyorum, “Ne yakışıklı olacak büyüyünce diyorum” ve hala öyküdeki çocuğa acıyor ve seviyorum, şefkatimi vermek istiyorum gönülden. Annesini çok güzel olarak tanımladığı satırları okurken arka sayfada annesinin resimlerine bakıyorum. Aslında annesi Şevkiye hanımın sadece iki resmi var, biri bebek Mehmet ile gençken biri de pilot oğlu İrfan ile aslında orada da genç ama oğlunun anlattığı gibi güzel değil üstelik hikaye de bahsedilen güçlü kadın portresini göremiyorum bu resimlerde. Ancak her anne güzeldir evlatlarına. Bununla birlikte babaannesinin resminde gerçekten güçlü bir kadın görüyorum ve babaanne olmasa idi annesinin yıllar sonra yaşadığı psikolojik buhranı yıllar önce yaşardı gibi geliyor. Birden fazla hayat bir aile ve bir dağılmanın ele alındığı kitap sürüklüyor beni bu öyküde. Osmanlının son yılları, Cumhuriyetin ilk yılları, ailelerin erkeklerinin Çanakkale’de ve Suriye’de olduğu gibi farklı cephelerde şehit düşmeleri ve erkeksiz savaşın sıkıntıları içinde bir ailenin var olma çabaları. Sonra kendi ailemi düşünüyorum rahmetli anneannemin iki fizikçi ve kendisinden çok büyük abilerinden birinin Çanakkale’de şehit düştüğü diğerinin ise hicazda şehit düştüğü aklıma geliyor. Anneannem ben çocukken hep bir haber beklemiştir belki ölmemişlerdir diye ne zaman haber gelmesinden vazgeçtiğini anımsamıyorum. İrfan Orga’ya öyküsünü okurken kızıyorum neden annesi ile ilgili Mehmet’ten ve kız kardeşi Muazzez’den ciddi bir yardım istemiyor, sorumluluğu paylaşmıyor ve hep sorumluluğu yükleniyor diye. Neden duygularını kardeşleriyle paylaşmıyor diye. Ailenin büyük oğlu babasının rolünü mü üstleniyor? Yoksa duygularını dışa vurmadan mı yaşıyor. Annesi ile son görüşmelerinde annesinin önce onu tanıyıp sonra tanımadan “Bir zamanlar senin gibi havacı bir oğlum vardı, kalbimi kırdı” demesi acaba yazarda ayrı bir hayal kırıklığı mı yaşattı, annesinin neden kalbi kırılmıştı ki oğluna? Yazarın kendisinin ele aldığı kısım annesinin ölümüyle biterken merak içindeyim, nasıl oldu da İngilteye’ye gitti, neden Türkiye’ye geri dönmedi. O kısmı ise oğlu Ateş Orga tamamlıyor. “Son söz”, evet o bölümü okuduğumda ben de gözyaşlarımı tutamıyorum, yazarın bir aşk uğruna yaşadıkları çocukluğunda birinci dünya savaşında yaşadıklarından çok farklı değil. Gözümden yaşlar süzülürken bu sefer hırsla bitirmek istiyorum kitabı. Hele çevirmen Arın Bayraktaroğlu’nun yazarın Türkiye’ye dönmek için verdiği uğraşları anlattığı bölüm, oğlu Ateş Orga’nın ailesinden kalanlarla tanışması derinden etkiliyor beni. Vatanından uzakta ve özlem içerisinde ve "Bir Türk Ailesinin Öyküsü" gibi bir eseri uluslararası edebiyat listesine katan, hayata 62 yaşında veda eden yazar hikayesiyle hüzün bırakıyor gönlümde. Ben duygularımı çok ifade edemedim belki bu yazıda ama lütfen siz de bu kitabı okuyun ve duyumsayın. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum… Pek çok dile çevrilen bu eseri ve yaşanmış bu hayat hikayesini Dünyada pek çok insan okumuş, siz eksik kalmayın. Son söz, kitabın sonlarında verilen ve Hava Harp Okulundaki resmine tekrar bakıyorum, yazara derin bir sevgi duyuyorum, bu sefer farklı, bir çocuğa duyulan şefkat değil, o yakışıklı gözlerde hüzün var, hüznü sen mi çağırdın İrfan Orga yoksa o mu seni bırakmadı? Oysa gençliğinde Dünyayı fethetmeyi düşlemişsin. Bir kadının kalbini fethetmek ya da Dünyayı, ya da hiçbirini, ama biz okurların kalbini fethettin. Leyla ÜNAL (4 Kasım 2013)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Leyla ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |