Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ne çok tüketiyoruz. Bir kaç gündür işyerimde ve evimde biriken evrak, kağıt, broşür, dosya ve belki kitap ve kitap tarzı dokümanları tarıyorum. Rafları açtıkça arada biriktirdiklerim çıkıyor. Bir kısmı geçmişime götürüken, bir kısmı umutsuzluğumu artırıyor. Arada ne çok okumuşum, yazmışım diyorum. Bunları ben mi yapmışım, yazmışım? Sonra, arada fotograflar çıkıyor; kimi 25, kimi 15 sene evvelline ait. Ne genç mişim! Tenim duru, parlak. Ya ruhum nasıldı o günlerde? Çalkantılı, dalgalı, hırslı, intiraslı, çalışkan! Şimdi ise tenim kırıştı, ruhum ise durgun bir deniz gibi; hiç bir dalgalanma yok. Vazgeçmiş pek çok şeyden! Kim bilmem, ama törpülediler her geçen an ve an beni, duygularımı, düşüncelerimi, beklentilerimi ve daha nicesi. Sonra korkuttular: Önce kim ne der! Toplum baskısı, çevreni kaybetme korkusu. Verdikçe doymayan ve alan açgözlü bir çevre. Önce gençliğimi, bildiklerimi, hırslarımı, ihtiraslarımı ve hareketliliğimi. Kim kopardı beni benden? Ben mi? YORGUNUM Tanrım, yorgunum Ne yordu beni? Bilmiyorum Yaşlanıyor muyum? Ümitlerim, umutlarım Yok olup gidiyor Yoran bu mu beni? Nerede? O eski heyecanım, Coşkularım, umutlarım Kaybettirdiler mi? Ben mi kaybettim! Herkes çok mu acımasız? Birbirine karşı Çok mu insafsız? Yoksa, Çok mu tahammülsüz? Hatta yalancı Sevgiler, aşklar, kardeşlikler, Dostluklar, hızla tükenirken, Hırslar, kinler, nefretler, Besleniyor, NEDEN? Leyla ÜNAL (13 Ekim 2011) NEDEN, NEDEN, NEDEN? Var mı bir cevabı? Bir kedi gibiydim bir zamanlar; hırçın, istediğini almaya çabalayan, kimi zaman sevimli görünen, hareketli, vazgeçmek bilmeyen. Şimdi bir kelebek gibi narinim. Daha çok yaşayacağım zaman olmalı! Peki var mı? Kim bilir? Bir tek yaradan. Neden kaybettim hırslarımı, neden? Neden tembelleştim, neden? Pek çok duygu, değer; neden yok oluyor, neden? Varlığımın temeli ve nedeni ne? Beni hırçın bir kediden narin korkak bir kelebeğe dönüştüren ne? Sadece ben mi? İş yerimde bir baz istasyonu, evimin dibinde bir baz istasyonu. Neden mi? Bir alış veriş merkezi kuruluyor yakınımıza. İnsanlar daha çok harcasın, hatta harcaması için veresiye defterine kablosuz bir verici işlesin diye. Üstelik o veresiye defteri öyle acımasız ki! Yaz babam yaz, harca babam harca. Ya sonra? Ödeyemezsen, haciz. Gururunu, geçmişini, yuvanı yuva yapan temelleri... Evimde birikmiş çöpler di beni bu yazıyı yazmaya iten neden. Ben 70’li yılların çocuğuyum, kıyamadım arkası boş kağıtları atmaya, topladım getirdim işyerime. Ama iş yerimdekileri bile benden başka pek kullanan yok ki! Ya poşetler, nasılda birikmiş, kutuların içinde, alış veriş poşetleri. Amma alışveriş yapmışım demek ki? Neden atmayıp biriktirmişim ki? Bir işe yarar, doğayı kirletmeyelim diye mi? Muhtemelen o günlerde öyle. Şimdi her gün 2-3 adet su bidonu atıyorum evden, üstelik mavi kapaklarını ayırmadan. Dün televizyonda bir program gördüm, o mavi kapaklarla ilgili. Binlercesi, milyonlarcası birarada; geri dönüşüm için. Omurilik Felçlileri Derneği organize etmiş ve özürlüler renklerine göre ayırıyor. Dedim ki vay be birikince nasıl birikmiş, dağ gibi, inanmış insanlarımız toplamış, ben neden hepsini toplamadım, kağıda gösterdiğim özeni niye mavi kapaklara göstermedim? Ben ağaçları çok seviyorum, ondan mı? Ormanda göğe yükselmiş ağaçları, yatıp toprağa seyretmeyi; arada mavi gökyüzünü görerek, kuşların nağmelerini duyarak, toprağın kokusunu hissederek. İşte o ağaçların azalmaması için ondan yapılan her ürünü daha az ve özenli tüketmek arzusu benim ki. Neden poşetler değil! Dağlar oluşmuş poşetlerden. Kağıtlar yok olur gider de doğada, ya poşetler. Her şeyi poşetledik tabi ki, sevgimizi bile. En kolay sunabileceğimiz bir hediyeyi; sevgiyi. Üstelik bedava... Yeter ki iste yüreğinden çıkarmayı. GÜNAYDIN... Ne güzel bir sözdür şu Günaydın, Gününüz aydın olsun der kibarca, Ne kadar az kullanırız halbuki Tanışık tanışmadık, Sabah karşılaşdığımız da desek Günaydın, Ne kaybederiz ki, Amerikalısı der karşılasınca hi, Ayrılınca da bye, Yoktur bizdeki gibi güzel bir anlamı, Fakat o kadar çok kullanırki, Niye çekinir olduk Günaydın demekten Birbirimize gülümsemekten, New York’tan beter olmaya başladı güzel İstanbul’umuz Kapkaç terörü aldı başını gidiyor Ne bizi bu kadar bozdu demekten alamıyorum kendimi Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derken Çekinir olduk bir Günaydın demekten Leyla ÜNAL (Tarihi hatırlamıyorum) Şimdi arar olduk sanal ortamda bir merhabayı. Önce sanala yelken açtık; ışıltısı, pırıltısı çekti bizi. Sonra aradığımız bazı değerleri daha korkusuzca sunmak kolaydı sanalında. Ya gerçeğinde! Gençlerin elinde hep bir cep telefonu. Üniversitelerde birlikte görünüyorlar ama birlikte değiller! Herkes sanalında sohbet ediyor birileriyle, niye gerçeğinde değil? Ne oldu aklımıza. Bir akıl tutulması mı yaşadığımız... İşte arkadaşın yanında, yanı başında, at o telefonu ve başla gerçeğinde sohbete, ahhhh keşke... Günaydının sanalı var mı? O halde; günaydın sanal dünya, günaydın sanal yaşam ve günaydın sanal dostlar... Leyla ÜNAL (10 Aralık 2012) Devam edecek...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Leyla ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |