Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Arkadaşım Özcan’ın özel tarih merakı başladığından beri, resmi tarihi bir yana bıraktık; binadır zinadır, yepyeni bir tarih oluşturmaya başladık. Olaylar Yunan Mitolojisi’nden bugünkü Yunanistan’a, oradan İzmir’e ve eli değmişken de kesikten bacaya bizim köye kadar uzanıyor. En çok merak ettiği şey, bir adam; adı Zeyüs’müş. Adam müteahhit miymiş, Toki başkanlığı mı yapmış ne; çok yetenekliymiş. Bir tapınak yaptırmış, görülmeye değermiş. Üstelik içine de kendi heykelini oturtmuş. Yirmi sekiz cami yaptırma derneği bir araya gelecek, böyle gösterişlisini yaptıramazmış. … Şimdi özel bir tarih uyduracağız bu arkadaşa: Bir kez adamcağızın adı Zeyüs değil. Hem ne öyle o, deyyus, der gibi. Asıl adı Zekaiddin Ustagirekoğlu’ymuş; sonra bakmışlar bu ad çok uzun, ilk hecelerini alıp öyle çağırmışlar. Ondan sonra, olmuş Zeus. Bizimkinin anladığı telden yürüyoruz: -Arkadaşım, onun adı Zeyüs değil bir kez, Zeus. Hem sen koskoca Zeus efeyi tanımıyor musun? Herkes bilir onu. Karısı var Huri teyze, üç kızı var; Afrodit, Atena, Artemis. Anımsasana, Eros’un özbeöz dedesi hani. Özcan bir süre boş boş yüzüme baktıktan sonra, soruyla karşılık verdi: -Ula, yoksa bunlar sizin köylü mü? -Gel gel, durak bu tarafta! Bizimki biraz daha düşündü, sağ el başparmağı ile şakağını iyice ovcaladı: -Dur yaa! Babam hep söylerdi; aşağı köyde Zeyüs diye bir arkadaşım var, çok muhterem biridir, diye. Tabi sizin köylü; sen daha iyi bilirsin. Sahi baksana, bu Zeyüs emmi köyde muhtarlık da yaptıydı değil mi? Al bakalım; bir ucundan başladık, tarihi yeniden yazmaya devam. Üstelik Zeus, tanış çıkınca “Efe” likten “Emmi” liğe de terfi etmişken, sen gel de köylün için uygun bir şeyler yumurtlama: -Hem yaptı hem yapmadı! -Nasıl oluyor o öyle, yaptı mı yapmadı mı? -Yahu bunlar Yunanistan göçmeni, bizim köye yalnızca bir aile yerleştirmişler. -Ha, mübadeleden gelenler. -Yani. Şimdi bunların çevreleri yok. Zeus efe bir önceki seçimde aday oldu, yalnızca altı oy alabildi. Eee, akıllı adam, sonraki seçimde aday olmadı. Yalnız muhtar Ahmet efe, baş aza yazdı yanına. Devrimden sonra da kaymakam bey muhtarlık mührünü kendine verince, seçime kadar kısa süre muhtarlık yapmış oldu. Hem yaptı hem yapmadı, demem bundan. … Özcan bu kez de Zeus efe’nin aldığı altıncı oya merak sardı. Öyle ya, karı koca iki oy, üç de kız, etti beş oy. Eros o zaman bacak kadar çocuk, o oy kullanamayacağına göre ve de o tarihte, ölülerin mezardan çıkıp oy kullanma yetenekleri henüz gelişmediğine göre, bu altıncı oy kimden? Durmadan soruyor. Israr da ediyor. Yok yok, artık hiç kuşkum yok; bu densiz herifin bizim amcaoğlu Hallibiramın kırdığı cevizlerden kesin bir duyumu var. Seçimlerden oldukça önceydi, bizim amcaoğlu, Zeus efenin dul kızı Afrodit’i, “Avradım ol. Sana hoş davranırım, yetimin Eros’a da öz babasını aratmam.” diye kandır, Değirmenci Mustafa’nın kesiğinde bir güzel gönlünü hoş et. Üstelik her fırsatta hoş etmeye de devam et. Artık “Bir oy” un adı mı anılır? Muhtarlık mührünü bulabilse koşturup verecek bizim Hallibiram. Neyse, bu iş yine duyulmazdı ya; Değirmenci Mustafa’nın sığırları ipini kırıp, kesikten öte atlamaya kalkışmasa, Afrodit telaştan iç çamaşırını kesikte unutup gitmese, dahası inekleri çevirmeye giden Değirmenci’nin bedeli Dursun da bulup, nereden bildiyse, “Kesikte Afrodit ablanın donunu bulduuum!” diye bağıra çağıra köy kahvesinin en görünün yerine asmasa… Ama gelin görün ki, biri unuttu, öteki de hem buldu hem de o cırtlak sesiyle bağıra çağıra ortalık yere astı. … Bu olay duyulunca Afrodit, biraz da utancından olsa gerek, “Artist olacam!” diye köyü terk etti gitti. Oldu da. Hatta çok da ünlü oldu. Oğlu Eros’u yanına alması sonradır. Eros’a ninesi Huri teyze bakardı. Aslında bize de bakardı ya; çok iyi kadındı Huri teyze: Yunanistan’da Hera’ymış adı. Bizim köye gelince Huri olmuş,köylü genellikle Huriye diye çağırırdı. Elinde büyüdük sayılır. Ninem adını söylemez “Ahretliğim.” derdi. Karşılıklı öyle seslenirlerdi birbirlerine. Neredeyse tüm vakit namazlarını birlikte kılarlardı. Annem Eros’u hiç mi hiç sevmezdi. Bir gün bizde uyuyakalıp annemin çeyizinden kalma döşeğine işeyince küplere binen annem, bütün kabahati de bana yıkmıştı. İkide birde, “O sidikli piç bir daha bu evde uyumayacak!” diye uyarırdı. Haa, bu Eros’un Erosluğunu da merak etmişsinizdir. Onun asıl adı Osman’dır. Huriye teyzenin kocası Zeus efe, ayaklı çekiliş kutusu ve tavşanı ile ilçe çarşısında kadercilik yapar; bunun için üst kattan inmez, orada çekiliş için sürekli insanların kaderini yazardı. Huriye teyze üç kızla alt katta oturur, ama onlarla hiç geçinemez, evin erkeği yerine koyduğu Osman ile haşır neşir olurdu. Ona hep Erim Osmanım, diye seslenirdi. Huriye teyzeye de bu ad zor mu geldi bilinmez, bir süre “Er Osman”, dedi. Sonraları, yalnızca “Eros” diye kestirdi attı. Annesi artistlikten paraya pula kavuşunca hemen yanına aldı Eros’u. Yetenekliymiş, ünlü bir manken oldu o da. Erkek iç çamaşırı reklamlarında oynadı uzun süre, şimdi ne yapıyor, kim bilir? … Aslında, o dona açıkça sahiplenen çıkmamıştı. El ayak çekilince gizlice alıp giden de olmamıştı. Kırmızı rengi durduğu yerde önce pembeye, bir süre sonra beyaza dönüşmüş; ve asıldığı yerde eriyip, rüzgarla da uçup gitmişti. Ama, sahibinin kim olduğundan kimsenin kuşkusu yoktu doğrusu. … Bizim Özcan meraklı olduğu kadar da dedikoducu. Bu kez sıra Athena’ya geldi: -Bu senin Aytena dediğin, hani İzmir’e gelin ettiler de, kocası yoğurtçuyla mı simitçiyle yakalayıp “Kıçına tekmeyi vurdu.” dedikleri karı değil mi? Breh breh breh. Artık bardağı taşırıyor bu zıpır, konuyu allem kalem köylülerimin dedikodusunu getirecek: -Bir kez onun adı Aytena değil. Athena’ydı, sonra Ayten oldu. Senin o duydukların hep iftira. Ayten abla namus küpü biridir. Zıpır herif, bir de “Anlaşıldı anlaşıldı mutlaka öyledir.” deyip, “Külahıma anlat.” tavırları takınmaz mı? … Kızdım tabi, biraz daha yüz versem, Artemis abla için neler söyleyecekti kim bilir; o Artemis ki, bir temizlik anıtıdır. Arlıdır. Köylü bilir, en ufak bir şar şor davranışı olmamıştır. Evde arıyla namusuyla kısmetini beklemiştir. Onun adı da Angelina idi de, köylü değiştirdi; kendisi gibi “Artemiz” olsun, dediler. Biliyorum, Özcan efendi şimdi de Artemiz’ten bir şeyler saçmalayacak. Hatta, savunmaya kalksan,”Yok yook, vardır bir arızası.” diye üsteleyecek. Kalktım yürüdüm. Kabahat, senin için özel tarih yazanda. av.mehmetonder@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |